Mümtaz Soysal: Sıcağa uymak

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

HER konuda olduğu gibi, iki günlük ‘‘sıcak tatili’’ konusunda da zihinler yine bir yığın belirsizlik ve bir yığın soruyla kurcalandı: Nereler kapalı kalacaktı? Yalnız resmi daireler mi? İşletme niteliğindeki kamu kuruluşları ne olacaktı? Bankalar? Kamu kurumu sayılan meslek kuruluşları? Oysa, olağanüstü ölçüde de olsa, hava sıcaklığının ‘‘mevsim normalleri’’ni aşması ilk kez rastlanan bir olay değildi.

Doğrusunu isterseniz, mevsim, aşırı sıcakların normal sayılması gereken bir mevsimdir. Yaz saati uygulaması oluyor da, yaz ayları için çalışma saatleri bakımından ona benzer genel ve sürekli bir düzenleme niçin olmasın?

Kuzey Kıbrıs'ta her yıl mayısın ilk haftasından başlayarak ‘‘yaz mesaisi’’ne geçilir ve o düzen eylül sonuna kadar sürer: Resmi dairelerde ve hangilerinin olacağı daha önceden bilinen kurumlarda, tam gün çalışılan pazartesiler hariç, sabahları saat yedi buçukta başlayıp öğlenin ikisine kadar çalışılır; sonrası, o sıcakta zaten hiç çalışılmayacak saatlerdir, herkes yemeğini yiyip dinlenmeye çekilir. Esnaf da, yaptığı işe göre kendi çalışma saatlerini ayarlar.

Akdeniz ülkelerinin hemen hepsinde, ‘‘siesta’’ denen öğle uykusu alışkanlığı dolayısıyla, mevsim ne olursa olsun bütün yıl süren bu çeşit uygulamalar vardır. Örneğin, İtalya'da resmi daireler ve çarşılar her zaman öğleyin kapanıp saat dörtten akşamın yedisine kadar yeniden açılır.

Türkiye, böylesine genel bir düzenlemenin kolay uygulanamayacağı bir yerdir: Yalnız kuzeyle güneyin değil, deniz düzeyinden yüksekliğin ve uzaklığın da çok farklı olduğu, bölgesel iklimlerin neredeyse bütün bir kıtadaki kadar değişiklik gösterdiği kocaman bir ülke. Romalılar ‘‘Küçük Asya’’ deyimini boşuna kullanmamışlardır.

Ama, çalışma saatleri bölge özelliklerine göre düzenlenmeye kalkışılsa, bu kez de yönetimin merkezci yapısı dolayısıyla işler zorlaşır. Sabahları Adana işbaşı yaparken Ankara'nın uyuması, öğle sonraları Antakya uyurken Ankara'nın çalışması olmaz. Doğudan batıya bin kilometreyi aşkın uzanan bir yarımadada bile tek saat uygulamasının zorunlu sayılması bundandır.

Belki, iklim koşullarının her yerde birbirine yaklaştığı hiç olmazsa temmuz ve ağustos ayları boyunca, en azından resmi daireler ve iyi belirlenmiş kamu kurumları için bütün ülkeyi kapsayan ortak bir yaz uygulaması da herkesi rahatlatabilir.

Yemek sonrası kırk adım atmanın ya da sırtüstü yatmanın yararından atasözü çıkaran ve öğle uykusunun erdemini dilinden düşürmeyen bir toplumda hava sıcakken çalışır gözükmek pek inandırıcı olmuyor galiba. Uyum sözünün hep ağızlarda dolaştığı bir devlet, toplam iş saatlerini azaltmayan bir çalışma düzeniyle sosyal gerçekliği akıllıca birbirine uydurmak zorunda değil midir?

Yazarın Tüm Yazıları