Paylaş
DİLİMİZDEN eksik olmayan sözcükler, ‘‘sayın’’ ve ‘‘saygınlık’’ sözleridir. Hele devlet adamlarımızın sayın oluşuyla devletimizin saygınlığı konusunda çok titizizdir. Nitekim, Sayın Başbakan da, Beyaz Enerji Operasyonu'nu yürüten Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı'nın Dünya Bankası, IMF ve AB'ye yazıp bilgi istemesini ‘‘devletimizin saygınlığına gölge düşürücü nitelikte’’ bularak ‘‘Bu başvurular üzerine onlar da ne yapacaklarını şaşırmışlardır’’ demekte.
DGM Başsavcılığı ise Sabah Gazetesi'nin bu konudaki yayınını yanıtlarken, yapılan işlemin, tarihlerini de belirttiği yasaların hükümleri yerine getirilerek yapıldığına işaret ettikten sonra, şöyle söylüyor: ‘‘Yapılan bu işlemin usule aykırı olması ya da uluslararası teamüle uygun görülmemesi durumu, cevaplandırma zorunluluğunu doğurmayacaktır. O takdirde, yapılması gereken işlem yazıların geri çevrilmesi olmalıdır. Teslim edilen her üç yazı da temsilciliklerce cevaplandırılmış, gönderdikleri yazı, bilgi ve belgeler soruşturma kapsamında değerlendirilmek üzere evrak arasına konmuştur.’’
Son Adalet bakanlarından Hasan Denizkurdu da, ‘‘Yapılanlar usullere uygundur’’ demekte.
Yine de, Sayın Başbakan ‘‘şaşırmışlardır’’ dediğine göre, sormak gerekir: Bu uluslararası kuruluşlar acaba nelere şaşırmış olabilirler?
Dünya Bankası'nın Ankara temsilcisi Ajay Chhibber, Banka'nın Avrupa Müdürü Johannes Linn'le birlikte 19 Ocak 2001 tarihli Financial Times'da ‘‘Türkiye... çürümüş bir ülkedir’’ diye yazdığı için, herkesten önce o şaşmıştır. ‘‘Allah Allah’’ yahut ‘‘My God’’ ya da ‘‘Krishna Hare’’ demiştir, ‘‘Bu ne biçim bir çürümüş ülke ki, çürümüşlüğün ucu siyasal mekanizmanın en yukarılarına kadar uzandığı halde, her şeye karşın yolsuzlukların üzerine gitme cesaretini bulan savcıları ve onlara sahip çıkan başsavcıları var?’’
IMF'nin Ankara temsilcisi Odd Per Brekk, şaşırmış değil de, daha çok endişelenmiş olabilir: ‘‘Bizim verdiğimiz ültimatomlar bu soruşturmalardan ötürü aksar mı acaba?’’ diye sormuştur kendi kendine.
Avrupa Birliği'nin Ankara temsilcisi Karen Fogg ise şaşırmak yerine, belki de sevinmiştir: ‘‘İyi iyi, yolsuzlukların üstüne giden bu soruşturmalar sayesinde, hazırlamak zorunda oldukları Ulusal Program'ın yazılması veya uygulanmaya başlaması gecikir de, katılım müzakerelerinin başlaması için bizi Brüksel'de sıkboğaz etmekten vazgeçerler’’ diyerek ellerini ovuşturmuştur.
Herkes soruyor: Bu nasıl bir sol, sağ yahut muhafazakár bir milliyetçi saygınlık anlayışıdır ki, neresinden bakarsanız bakın, aynı saygınlık anlayışıyla yönetildiği söylenen devletin ‘‘ulusal program’’ını Avrupa Birliği dikte etmekte, ulusal ekonomi politikalarını IMF Washington'da yazıp ayda bir Cottarelli'yi göndererek denetlemekte, ulusal para ve maliye işlerine eskinin Osmanlı Bankası ve Düyun-u Umumiye'sinden de daha sıkı biçimde Dünya Bankası hükmetmektedir?
Şaşkınlık geçiren varsa, o da Sayın Başbakan'ın bu saygınlık sözlerine şaşan Türk halkıdır.
Paylaş