Paylaş
EGE'de hak iddia edebilmek için, Ege'yi kullanabilmek gerekir. Türkler Ege'yi kullanmayı beceremedikleri için, Yunanistan karşısındaki iddiaları hep tartışmalı kalacaktır.
Helsinki kararında istendiği gibi Ege sorunları bakımından günün birinde uluslararası yargı makamları önüne gidildiğinde, Türk tezlerinin en zayıf noktası bu olabilir: Yunanlılar o denizin kendileri için ‘‘yaşamsal’’ öneminden söz ettikçe, büyük bölümü çoğu zaman aynı denizi seyretmekle ya da en fazla sularına girip cıbıl cıbıl etmekle yetinen Türkler kullanım sıklığını göz önünde bulunduran hakemler karşısında yenik düşebilirler.
Hele, hak iddia ettikleri kayalıklar üzerine birer küçük fener dikmek zahmetine bile katlanmadıkları sürece.
Bir denizi benimsemek bu mudur?
Anadolu'nun Ege kıyılarındaki birçok yer gibi, Bodrum Yarımadası'nın da yerleşime açılması zordur. Ama, denizden baktığınızda, dağlar tepeler sıra sıra dizilmiş sitelerle kaplı görünür.
Genellikle karadan dönemeçli yollarla ulaşılan, binbir zahmet ve masrafla malzeme taşınarak yapılmış, yıllar süren kooperatif hikáyelerinden sonra yerleşilen evlerdir bunlar. Her yıl oralara gitmek için uzak kentlerden yola çıkılır; evlerin açılması, kullanılır duruma getirilmesi günler alır. Aksayan tesisatı onartmak, tankerlerle su taşıtmak, günlük sorunları çözmek gibi dertlerle haftalar geçer. Sonra, tersine bir çile başlar: Dönüş hazırlıkları, evlerin kapanması ve yine uzun araba ya da otobüs yolculukları.
Bütün bunlar hep kısa kalmaya mahkûm yaz tatilleri içindir.
Çünkü Türkler'in büyük çoğunluğu, denizi kullanmayı pek beceremeseler de, deniz görmeye, denize yakın olmaya, denize girmeye hasrettirler.
Bu hasreti gidermenin ve karayla haşır neşir olmuş bir ulusu denize çekmenin, onunla içli dışlı olmaya alıştırmanın başka yolu yok mudur?
Örneğin bütün o yerlere, Çanakkale'den Antalya'ya kadar uzanan bütün o tatil kasabalarına deniz yoluyla insan taşımak.
Orta tonajlı, yollu, kullanışlı, denize girmeye elverişli yerlerde demirleyebilecek feribotlarla.
İsteyenlerin yanlarına arabalarını da alıp diledikleri yerleri gezmelerine, kamp kurmalarına, tatil köylerine gitmelerine olanak vererek.
Üstelik, doğayı betonlaştıran, yapılması ve kullanımı zahmetli yazlık evlere harcanandan çok daha az parayla, denize, rüzgára, iyota doyururcasına.
Yunanistan'la adalar arasında vızır vızır yerli ve yabancı turist taşıyan gemileri gördükçe ve feribotların birbiri ardından kolayca yanaşıp kalktığı İstanköy karşısında hálá rıhtımsız duran Bodrum'u düşündükçe, Türkiye'nin denizden habersiz politikacılarına ve ucuz turistik yolculuk konusunda en ufak bir yaratıcılık gösteremeyen armatörlerine kızmadan edemiyor insan.
Paylaş