Paylaş
İLK gün, Sayın Başbakan, ‘‘Cumhurbaşkanı kararı imzalamazsa devlet krizi çkar’’ demişti. Gazeteciler ve televizyoncular, bilir sandıkları kişilere sorup durdular: ‘‘Devlet krizi ne ola ki?’’
Kriz demek, bunalım demek. Devlet, sorunlardan bunalmıştı da, sinir krizi geçirip saçmasapan işler yapmaya mı başlamıştı acaba? Yoksa, kalp krizi geçiriyordu da ölmek üzere miydi?
Olsa olsa, devletin en yukarı kademelerinde yetki ve görev karışıklığı vardı. Kafası karışan insanlarda olduğu gibi.
Bazı sistemlerde, bu çeşit olağan karışıklıkları çözmek için devlet konseyi, kraliyet meclisi gibi özel organlar vardır. Bazıları ise, karışıklığın çözümünü organların kendilerine bırakır. Bizimki onlardan.
Örneğin, parlamento pusulayı şaşırıp yürütme kararı almaya ya da Anayasa'ya aykırı yasa çıkarmaya kalkışmışsa, Anayasa Mahkemesi gerekli iptal kararlarını vererek her şeyi yerli yerine oturtur. Yahut hükümet sapıtıp olmayacak kararlar almaya başlamıştır; cumhurbaşkanı kararnameleri imzalamaz, sapıtma durur. Ya da cumhurbaşkanının yükseklikten başı dönmüş ve kendisi iktidarın yapmak istediklerini engelleme hevesine kapılmışsa, hükümet her zaman parlamentoya gidip istediği yasaları çıkarır; cumhurbaşkanı bunları ancak bir kez geri çevirir; sonuçta, imzalayıp yayımlamak zorundadır.
Son olayda ‘‘devlet krizi’’ denen tıkanmanın çözümü daha da basitti: Cumhurbaşkanı, Başbakan'la daha önceki görüşmesinde ‘‘Yasa konusudur; kararnameyle olmaz’’ dediğine göre yasa çıkarılır, olur biterdi. ‘‘Kriz’’ sözü etmek, ‘‘İstediğimiz yasayı çıkarmak için gruplarımıza söz geçiremeyiz’’ demektir ki, ona da hukukta ‘‘devlet krizi’’ değil, ‘‘hükümet krizi’’ denir.
Sayın Başbakan'ın ‘‘Düşünmek dahi istemiyorum’’ dediği herhalde bu olsa gerek. O da pek normal sayılmaz: Parlamenter sistemde hükümet krizi hep çıkabilir. Demokrasi terbiyesi olan, bunu doğal karşılayıp gereğini yapar, örneğin ‘‘izzet ü ikbal ile’’ iktidardan çekilip yönetimi başkasına bırakır.
Bunlar ortadayken, ‘‘Düşünmek dahi istemiyorum’’ tarzında gerilimli bir söz etmek, hafifçe şantaj kokmuyor muydu? Ne olacaktı ki, düşünülmesi bile bu kadar korkunçtu? Kıyamet kopup gökkubbe üstümüze mi düşecekti?
Yoksa, Sayın Başbakan, ‘‘Cumhurbaşkanı 28 Şubat'ın gereği olan bir kararnameyi imzalamaz ve bekletirse darbe olur ha!’’ demek mi istemişti? Böylesi, ‘‘Cumhurbaşkanı'nı Silahlı Kuvvetler'le karşı karşıya bırakmak’’ gibi zaten aşikár olan bir manevranın onun ağzından da itiraf edilmesi olmaz mıydı?
Sayın Başbakan'ın son zamanlarda sık sık kullandığı ‘‘içime sindiremiyorum’’ ya da ‘‘düşünmek dahi istemiyorum’’ gibi dramatik sözler hayra alamet değildir. Dün, kararnameyi ille de Cumhurbaşkanı'na imzalatmakta ısrar etmekle birlikte hayli yumuşak bir üslupla konuşmuş olması, önceki güne ilişkin olarak ister istemez akla şu olasılığı getiriyor: Acaba o gün, devlet krizi falan değil, bilinç altındaki eğilimlerin denetlenemez yoğunlukla ortaya çıkması biçiminde bir kişisel kriz mi yaşanmıştır?
Paylaş