Mümtaz Soysal: Kim neye, niçin ağladı?

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Konuşan da ağlıyordu zaten, dinleyenler ve seyredenler de.

Üstüne üstlük, ekrandaki görüntü Sezen Aksu'nun ‘‘Sen ağlama’’sıyla seslendirilince, Türkiye'yi sel götürdü.

Süleyman Seba, Beşiktaş'ın unutulmaz başkanı, veda konuşması yapmaktaydı.

Büyük kısmı pek dokunaklı olmayan konuşmayı bitirirken o niçin ağlıyordu?

İncecik, dimdik, sporcu vücuda karşın, ileri yaşın duyarlılığı mı?

Sadece o anın heyecanı mı?

Son aylarda karşılaştığı çirkinliklerin ince sızısı mı?

Büyük kulüp yönetimi denince akla gelen nimetlerden hiçbirine ‘‘müdana’’ etmemiş ki, onları bırakmanın hüznüdür densin.

‘‘Kulübün haline ağlıyordur’’ da denemez. Acınacak hal, başkanlığı devraldığı zamanki haldi. Nereden alıp nereye getirdiğini herkes biliyor.

Belki, çocuğundan, sevgi ve meşakkatle yetiştirdiği oğlundan, kızından ayrılan babaların ağlaması. Ama, onursal başkanlığın, uzaktan da olsa, kulübe daha iyi babalık etme fırsatı vereceğini bilmiyor olabilir mi? Olsa olsa, askere giden oğluna bir şeyler olabileceğini, evlenen kızının başka ellerde hoyratlık görebileceğini aklından geçirip üzülen bir babanın gözyaşları.

Peki, başkaları niçin ağlamaktaydı? Dinleyenler, seyredenler?

Saygı duyulan bir insanın gidişini görme hüznü elbet vardı gözyaşlarında. Ama, ağlamanın bu kadar yaygın ve salgın oluşunda başka bir şey daha olmalıydı.

Kulüp aşkı dediğiniz, ilk bakışta, aşkların en anlamsızı sayılabilir. Vatan aşkını, sevgili aşkını, din, inanç, ideoloji, hatta para, mal mülk, iktidar aşklarını anlamak kolaydır da, iki renk için yemeden içmeden kesilenleri, aile kavgası edenleri, hatta adam bıçaklayanları anlamak zordur.

İlginç bir oyun olan futbola düşkünlük deseniz, tek başına o da değil. Gerçi vardır öyleleri: Profesör İlhan Unat gibi, kulüp tutmadan, iyi futbol olsun da hangi kulüplerin maçı olursa olsun, sakin ve ciddi seyredenler.

Ama, asıl düşündürücü olanlar, ‘‘Senden başka neyim var benim?’’ diye maç şarkısı söyleyen, takımları yenilse de, hatta sonuncu olup küme düşse de kulüp değiştirmeyen, aynı renklerin sevgisinden vazgeçmeyenlerdir.

Niçin vazgeçmezler?

Çünkü, varlıklı varlıksız, çoğunun ömrü çok şeyden vazgeçmekle geçer.

Sistemin çarklarında, düzenin yarışlarında, geçim kavgalarının değirmen taşlarında günboyu kişilikler öğütülür, özgüvenler yıkılır, onurlar kırılır, kimlikler tuzla buz olur. Sürekli değişmek, eğilmek, bükülmek, inançlardan, ilkelerden vazgeçmek gerekecektir. Benliklerinin hiç olmazsa bir yanı korunsun, değişmeyen, değiştirilemeyen bir yanları kalsın isteyenler, vazgeçmeyişlerin en kolayına, takım tutkusuna tutunmak zorundadırlar.

İnançlarından ve ilkelerinden vazgeçmeyen insanı alkışlarken ağlayanların bir bölümü, belki de kendilerine ağlıyorlardı.

Yazarın Tüm Yazıları