Mümtaz Soysal: Kapatmanın kapatamadıkları

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Yarın, Zonguldak İli'nin bir köşesinde, Karadeniz Ereğlisi'nde 7.800 dedveyt tonluk koskoca bir ağır yük gemisi denize iniyor: Jumbo Schepvaart Maatschappij N.V. adlı Hollanda şirketine yapılan ‘‘M/V Jumbo Vision’’ şilebi.

İlk bakışta tersane için elverişli sayılamayacak, mendirekten ve yeterli rıhtımdan yoksun bir kıyıda, yetenekli mühendislerle işçilerin ve güçlükten yılmaz bir özel girişimcinin bu başarısı, öncekiler gibi, ancak göğüs kabartan bir olaydır. İnsan ister ki, üç tarafının ‘‘denizlerle çevrili’’ olduğu hep bilinen, ama kaç tarafının denize yönelik olduğu bilinmeyen bir ülkede bu çeşit tersaneler çoğalsın, mevcutlarla yetinilmesin, aynı yolda çeşitli teşvikler uygulansın, sayının artması için her şey yapılsın.

Bir de ne görüyorsunuz: Türkiye Gemi Sanayii A,Ş'nin Haliç ve Camialtı tersanelerinin kapatılmasına Özelleştirme Yüksek Kurulu'nca karar verilmiş.

Birinin arazi ve binaları Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü'ne, öbürününkiler de İstanbul İl Özel İdaresi'ne devredilecekmiş.

Acaba neden? Hangi düşüncelerle?

Bir kamu kuruluşu olan Gemi Sanayii Şirketi'nin kendisi mi istedi? Daha önce Pendik Tersanesi'nin Deniz Kuvvetleri'ne devri gibi, asıl sahip durumunda olan kuruluşun tüzel kişiliği bir yana itilerek, sırf son yılların talan süreçleri içinde çırpıştırılmış yasa hükümleri bu yetkileri bir başbakan ve birkaç bakandan oluşma bir kurula bırakıyor diye böyle bir şey yapılabilir mi? Özelleştirme hükümlerinin bu sakatlığı, satılan, devredilen ve hele kapatılan yer bir tersane olunca büsbütün sırıtıyor.

Çünkü, gemi mühendisi ya da tersane işçiliği, başka işe benzemez. Aylarca, yıllarca uğraşarak bir canlı doğuruyor gibisinizdir: Oluşturduğunuz varlık, günün birinde suya kavuşunca gerçekten canlanacak ve bütün ömrü boyunca özgün kişiliğiyle kıyıları dolaşacak bir canlıdır. Ufacık tekneden büyük şilebe kadar bir gemi yapımında çalışmanın ruh hali başkadır; inanmazsanız, küçük bir tersaneye giderek, zorlukla eğim verdikleri kaplama tahtalarını, gereken biçimi verip beğendikleri baş ve kıç bodoslamaları okşayan ustaları seyredin.

Bu cinayet niçin işleniyor?

İçine başka türlü akıtılan her türlü pislik yüzünden bir türlü temizlenmeyen Haliç'i bu kuru havuzlar ve sabit kızaklar mı kirletmektedir? Düzeltilme çareleri bilinen kusurlar, tam bir beceriksizlik itirafı biçiminde, ‘‘Satalım da kurtulalım’’ formülüyle mi kapatılacaktır? ‘‘Kapatılma sonucu gereken istihdam azaltılması konusunda Şirket'çe düzenleme yapılması ve yapılacak düzenleme sonucu işçilerin hak ve tazminatlarının Şirket tarafından ödenmesi’’ gibi bir hüküm sendika ve meslek kuruluşlarının burukluğunu ve kırgınlığını kapatmaya yetecek midir? Yoksa, Haliç kıyılarının değerli arsalarına göz koyuşu kapatmaya yönelik bir karar mı söz konusudur?

Yoksa yoksa, ‘‘cebren’’ olmasa bile ‘‘hile’’ ile, bu ‘‘aziz vatanın’’ tersanelerine de mi girilmiştir ve ancak büyük çabalarla kapatılacak bir yara mı kanamaktadır?

Yazarın Tüm Yazıları