Mümtaz Soysal: Dostların ayıbı

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

OLUPBİTENLER, Kıbrıs konusundaki çelişkileri yeniden su yüzüne çıkardı.

Görüşmelerin içyüzünü açıklamak elbette Cenevre'de benimsenen ‘‘karartma’’ anlayışına sığmaz. Ama, o mahremiyete girmeden de herkes seziyor ki, görüş ayrılıkları kolay doldurulmayacak kadar geniştir. Temel görüşler artık sır olmaktan çıktı: Türk tarafı iki egemen devletten kalkarak gevşek birlikteliğe dayalı bir konfederasyon istemekte, Rum tarafı ise, federasyon görüntüsüne bürünmüş bir anayasa yapısıyla tam eşitlikten uzak bir çözümü savunmaktadır.

Tıkanıklığın aşılmasını yalnızca tarafların çabalarından beklemek gerçekçi olmaz. Başkalarının bazı taşları yerinden oynatması gerek.

Avrupa Birliği, Türkiye'nin ve ‘‘Kıbrıs’’ın tam üyeliklerine ilişkin taşlarla oynayarak Ankara'yı ve KKTC'yi yola getirmeye çalışıyor. Bu oyunda, şimdilik, İngiltere'yle Amerika'nın ve onlar yoluyla Güvenlik Konseyi'nin desteğine sahip. Özü bakımından, Lefkoşa'nın güneyinden daha çok, Brüksel'i, Londra'yı, Washington'u ve New York'u içine alan, rolleri, kesimleri, işlevleri iyi belirlenmiş ve eşgüdümü iyi ayarlanmış bir plan söz konusu.

Yalnız Avrupa Birliği üyeliğini değil, başka birçok konuyu da bu plan içine yerleştirerek yorumlayabilirsiniz.

Örneğin, bir çeşit ‘‘ekonomik soykırım’’ niteliğiyle KKTC'ye karşı uygulanan ekonomi, ticaret, ulaşım, iletişim, kültür, spor ambargolarını.

Oradaki toplumu içeriden çökertmeyi amaçlayan ve Ankara'yla Kuzey Kıbrıs'ın karşılıklı hatalarından ustaca yararlanan psikolojik savaş çabasını.

Arsa mülkiyetini en kutsal insan hakkı düzeyine çıkararak, çok boyutlu bir siyasal sorunu uluslararası yargıyla çözmeye yönelen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Loizidu kararını.

Uluslararası düzeydeki bir yığın kuruluşun akıl almaz uygulamalarını.

Listeyi tamamladığınızda şu sonuca varmadan edemezsiniz: Dayanışma ağıyla neredeyse bir ‘‘Haçlı Seferi’’ni andıran bu planın en etkili yürütücüsü, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi değildir. Onun tutumunu anlamak ve onunla baş etmek kolay.

Önemli olan, öbürlerinin tutumları. Çünkü, çıkmazları yaratan ve sürdüren, herkesin bekler göründüğü çözümü geciktiren, o tutumlardır.

En basit örnek şu: Ambargolar, psikolojik savaş çabaları, haksız yargı kararları ve daha bir sürü çarpıklık, Güvenlik Konseyi'nin bütün devletlere seslenerek ‘‘Sakın KKTC'yi tanımayın!’’ diyen kararından kaynaklanıyor. Oysa, bu kararı değiştirterek çözüm için gerekli açılımları çorap söküğü gibi getirecek ‘‘tanınma’’yı sağlama gücü, Konsey'deki daimi üyelerden Amerika'nın elindedir. Washington'un, bir yandan bu aşikár adımı atmaya teşebbüs bile etmemesi, bir yandan da öbür daimi üyeler olan İngiltere ve Fransa'yı yanına alarak ‘‘Bir an önce ve mutlaka çözüm sağlayın!’’ diye çırpınır gözükmesi, büyük ve aynı zamanda kuşku verici bir çelişkidir.

Ankara'nın dikkatleri bu tür çelişkiler üzerine çekmesi ve sözde iyi niyetli dostlarının ayıplarını yüzlerine vurması gerekmez mi?

Yazarın Tüm Yazıları