Mümtaz Soysal: Devletin saygınlığı






Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

NE kadar ‘‘köhne, demode, çağdışı’’ bir kavram, değil mi? Ulusal devlet çağının geçtiği, devletin bağımsızlığı gibi kavramların alaya alındığı, ulusal egemenliği anlamsız kılan Avrupa Birliği gibi oluşumların çoğaldığı, ‘‘devlet ufalsın, her şeyden elini eteğini çeksin’’ lafının sık edildiği bir ortamda hálá devletin varlığını ve hele saygınlığını gündeme getirmek çok kişiye, derece derece, biraz ya da hayli tuhaf gelebilir.

Ama, devlet konusunda ne düşünürseniz düşünün, devletin vatandaşısınızdır; sevin sevmeyin, benimseyin benimsemeyin, devlet sizin devletiniz. Bilirsiniz ki, devletle aranızda kaçınılmaz ilişkiler, hukuksal ya da duygusal bağlılıklar oluşmuştur. Hatta ne kadar maddeci olursanız olun ve simgeleri ne kadar hafife alırsanız alın, ülkenin adına, devletin bayrağına toz kondurulduğu zaman içinizde bir şeyler incinir, isyan duygunuz depreşir.

Devletin saygınlığı da öyle.

Kim ne derse desin, o biraz sizin de saygınlığınızdır.

Bir süre önce, tam tarihiyle 27 Mart 2001 günü, Ankara İdare Mahkemesi'nde bir iptal davası açılmıştı. İki kişinin, birer vatandaş olarak açtığı, büyük medyaya pek yansımayan bir dava. Konu, IMF'ye 30 Ocak 2001'de verilen niyet mektubu ile onun dayanağı olan 9 Aralık 1999 niyet mektubunun ‘‘yok’’ hükmünde olduğuna karar verilmesiydi.

Niyet mektupları, ‘‘taraflar’’ca müzakere edilip imzalanmış birer ‘‘antlaşma’’ değil, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ile Merkez Bankası Başkanı'nın imzalarını taşıyan tek yanlı ‘‘işlem’’lerdi. Hukuka aykırılık, hükümetin, sanki bunlar antlaşmaymış gibi, usulüne uygun olarak yetkilendirilmemiş bir devlet bakanı ile bir yüksek bürokratın imzaladıkları metinlere dayanarak Meclis'ten bir yığın yasa çıkarılmasını istemesi, IMF'nin de açtığı kredileri serbest bırakmak için niyet mektuplarındaki vaat ve yüklenimlerin yerine getirilmesini şart koşmasıydı.

Dava dilekçesi, mahkemeden, hukuksal anlamı ve geçerliliği bulunmayan, ama bütün ülke yaşamında çok önemli ekonomik ve sosyal sonuçlar doğuran bu metnin ‘‘yoklukla malul’’ olduğunu saptamasını istemekteydi.

Karar henüz verilmiş değil.

IMF'ce, son niyet mektubunun hükümetçe desteklenip desteklenmediğini öğrenmek için, 1998'de Endonezya Devlet Başkanı Suharto'ya yapıldığı gibi, Türkiye'nin koalisyon liderlerinden de mektup istendiğini duyunca, ilk ağızda, ‘‘Hukuk sakatlığı giderildi’’ diye düşünebilirsiniz. Ama, sorulacak soru şudur: ‘‘Eski niyet mektupları böyle bir güvence olmadan IMF'ce geçerli sayılırken, şimdi ne olmuştur da buna gerek duyulmuştur?’’

Soruyu asıl sorması ve kendi onurunu savunması gereken, hükümetti. Ama sorulmadı. Hatta, Derviş açıklamasaydı, durumun bu olduğu duyulmayacaktı bile.

Yoksa, olayın özü, IMF'nin ‘‘Türk ekonomisini adam etmek üzere’’ yolladığı kişiye sağlam bir siyasal destek arayışından mı ibarettir ve hükümeti mahcup duruma düşüren de bu arayışın kendi içindeki bir bakanla ilgili oluşu mudur?

Yazarın Tüm Yazıları