Mümtaz Soysal: Çözümün ufku

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

BUGÜN başlayan Cenevre görüşmeleri konusunda Türk halkının iyi bilmesi gereken bazı noktalar var. Bunlar iyi bilinmeli ki, dıştan ve ne yazık ki bazen de içten yürütülen yanıltma kampanyaları boşa çıkarılabilsin.

1974 sonrasında Rum yönetimin çarpıtmaları, yalnız dünya kamuoyunu ve bu arada Avrupa'yı yanıltmakla kalmamış, Türkiye'de de bazı çevreleri gerçeklere ters düşen tutumlara sürüklemiştir. Aslında başka amaçlara da hizmet eden o tutumların yıkılması, gerçeklerin olanca açıklığıyla ortaya konmasına bağlı.

Kimimizi bezdirecek bir tekrarlayışa düşmek pahasına da olsa.

Birincisi şu: Genellikle dışta ve hatta içte sanılanın aksine, çözüm isteyen taraf, Türk tarafıdır.

En azından, Kıbrıs Türk halkının kendi geleceğini tam bir berraklıkla görebilmesi, toprakları üzerinde kendi işlerini rahatça yönetebilmesi ve Türkiye'nin de bu konuda dıştaki dırdırdan kurtulması için.

Barışçı ve kalıcı bir çözüm yolunda gerçeklere dayalı olarak bir ciddi görüşme sürecinin başlamasını istemeyen, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve onun sırtını dayadığı Yunanistan'dır. Mart 1995'te Avrupa Birliği'nden tek başına adaylık vaadi alan, 1997'te ‘‘2000 Gündemi’’ adlı belgeyle ve Lüksemburg Zirvesi'yle konumunu sağlamlaştıran Rum Yönetimi, Helsinki kararından sonra bu konuyu Brüksel'e havale etmiş olmanın rahatlığını yaşıyor.

Tıpkı Ege sorunları konusunda Avrupa Birliği ile Türkiye'yi karşı karşıya getirme başarısını göstermiş olan Yunanistan gibi.

Bu rahatlık, her ikisini de yakın gelecekteki tutumlarında mutlaka daha uzlaşmaz ve ısrarlı olmaya sürükleyecektir. Papandreu ile Cem arasında yapmacık kucaklaşmalarla sürdürülen iyimserliğin birkaç ay sonra silinip gitmesi işten değil. Simitis'in son demecinden de anlaşılıyor ki, bu yöndeki huysuzlanmalar şimdiden belirmeye başlamıştır bile.

İkincisi, çözüm için olabilecek en pratik ve en kolay çözümü ortaya koyan, bu konuda kapsamlı ve somut önerileri oluşturan, yine Türk tarafıdır. Ama, adı ister federasyon, ister konfederasyon olsun, bu çözümün inandırıcı ve güven verici olabilmesi, iki devletli bir gerçeklikten hareket edilmesine bağlıdır.

Bu konuda, Rum tarafını tek başına suçlamak yanlış olur. Kasım 1983'te KKTC ilan edildiğinde ‘‘Tanımayın’’ diyen ve gariban Bangladeş'le Pakistan'ı tanıma kararlarından döndüren, Güvenlik Konseyi'nin kodamanlarıdır. Dolayısıyla, çözüm isteyenlerin ve en başta Amerika ile arkasındaki İngiltere'nin eski tutumlarını değiştirmeleri gerek. Ayrıca, Birleşmiş Milletler'in resmi ambargo kararı yokken KKTC halkı üzerinde insanlık ve ahlak dışı uygulamaları sürdüren de, yalnız Rumlar değil, asıl onlara uyan öbür devletlerdir.

Üçüncüsü ve en önemlisi şu: Gerçekçi çözüm için kendilerine düşeni yapmayıp bütün umutlarını Kıbrıs'ı ayakbağı sayan Türkiye'deki bazı çevrelerin sinsi çabalarına ve KKTC halkının moral çöküntüsüne bağlamış olanlar da yine onlardır.

Yazarın Tüm Yazıları