Mümtaz Soysal: Boykotlar ve jestler






Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

HÜRRİYET'in dünkü Ankara ‘‘bölge eki’’nde soykırım hikáyesine ilişkin bir yazı vardı. Yazılması kaçınılmazlaşan.

Çünkü Büyükşehir Belediyesi, Paris, Dö Gol ve Strasburg caddelerinin adını değiştirmeye hazırlanmaktaydı. Oysa, halkları karşı karşıya getiren böyle girişimler önlenmeli, Fransa'nın ve Paris'in bugünkü yönetimlerini etkili biçimde cezalandıracak daha akıllıca yollar bulunmalıydı.

Öyle yollar olmalıydı ki bunlar, gülünçlükten uzak olmakla kalmasın, buradaki halkın daha ince düşünebildiğini de göstersin. Türk Büyükelçiliği'nin sokağına Ankara'nın adını koyan bir kentin halkını ya da Atatürk'e hayranlığı bilinen bir General de Gaulle'ün anısını yaralamak anlamsızdı.

Başka kentlerde de benzer girişimler olduğu için, aynı mesajı galiba oralara da vermek gerekiyor.

Boykotlarla jestler gerçekçi, uygulanabilir ve yönetimler için acıtıcı olmalı. Büyük ihalelerin ve askeri alımların iptali gibi.

Yoksa, örneğin Fransızca'yı dışlamakla nereye varılabilir? Söze ‘‘pardon’’ diye o dille başlayıp ‘‘Bize haksızlık ettiğiniz için kendimizi kültürünüzün katkısından yoksun bırakıyoruz’’ mu diyeceğiz? Bizden yana olanlara yine Fransızca'yla ‘‘mersi’’ diyerek teşekkür etmeyecek miyiz?

Günlük yaşamdaki ıvır zıvır Fransız mallarını boykot etmenin, kendi elimizle tutsak olduğumuz Gümrük Birliği'nde yaratacağı sorunlar bir yana, uygulanabilir olması da kuşkulu. Hanımlar parfümden, rujdan kolay vazgeçer mi?

Caddelere, alanlara verilmiş adları rastgele ve kafa göz yararak değiştirmek ise, nankörlük olur. Lamartine'in, Pierre Loti'nin, Claude Farrere'in adlarını silmeye elimiz varır mı? Zaten, sokak adı değiştirme gibi bir kötü alışkanlığı çoktan bırakmış olmamız gerekmiyor mu?

Siyasal amaçlı ad oyunları, olsa olsa, yeni açılan caddeler ve alanlar için denenebilir. Üstelik, böylelikle, adres alışkanlığı da bozulmuş olmaz.

Ad değiştirmek yerine, örneğin, turistin bol olduğu kentlerdeki yeni alanlardan birine neden ‘‘Saint-Barthelemy Katliamı’’nın adı verilmesin?

O olay, insanlık tarihinin yüzkarası ve bugünün hukukunda ‘‘soykırım’’ denen olgunun dikálásıdır. Koyu Katolik Catherine de Medicis'in kışkırtığı Kral Charles IX'un 23 Ağustos 1572 günlü emriyle Aziz Barthelemy Yortusu gecesi Paris'te başlayıp eylül boyu süren o katliamda ülkenin nerdeyse tüm Protestan nüfusu kılıçtan geçirilmişti.

Yani, şimdiki Soykırım Sözleşmesi'nin tanımlamasına göre, ‘‘bir etnik, ırksal ya da dinsel grubu imha kastı’’yla öldürülmüş yüz bine yakın insan.

Rastlantıya bakın: Eylül 1572, bir yıl önce fethedilmiş Kıbrıs'a Türk nüfusun iskánı için çıkarılan padişah fermanının da tarihidir. O Türkler ki, esir 50 Müslüman hacıyı fetih sırasında katletmekten suçlu 10 şövalyenin idamı dışında, yenik Venediklileri affedip gemilerle Girit'e taşımış, angaryadan kurtarılan yerli Rumlara da mülk sahipliği ve din özgürlüğü getirmiştir.

Yazarın Tüm Yazıları