ÜNİVERSİTE yıllarında memleketi Akhisar’dan kamyon kamyon getirerek sattığı zeytinleri saymazsak, hedefi akademisyen olmaktı. Öyle de oldu... Ama 90’lı yıllarda yaşanan konjonktür ve yurt dışında doktoraya izin verilmemesi en büyük idealinden de vazgeçmesine neden oldu. Üniversiteden istifa etti. Babasının ‘ortakla iş olmaz’ eleştirilerine rağmen hazırladığı şirket anayasası ile 6 arkadaşıyla Akhisar’ın meşhur köftesini ‘Hünkar’ markasıyla yol üstüne çıkardı. Bir yanda köfteler pişerken Abdurrahman Yılmaz, boş durmaz. İhracata el atar. Sıkıntılı günler yaşayan Antalya’nın ünlü pastanelerinden Nur’a önce ışık, sonra da ortak olur. Nur Pastaneleri’ni büyüten Abdurrahman Yılmaz, memleketinde de aynı yapıyla Hale Pastaneleri’ni kurar. Yumurtaları ayrı sepette tutma felsefesiyle, sağlık sektörüne adım atar. Yılmaz’ın aklında başka şeyler vardır. Yerel markaların yanına ulusal bir gıda markası eklemek ister. Bu isteğini de ticari bir kaza geçiren ve kayyuma düşen Kahve Diyarı’nı, Keskinoğlu Şirketler Grubu yönetim kurulu üyelerinden İsmail Keskinoğlu ile satın alarak hayata geçirir. Hedefleri büyük. 2018’e kadar Türkiye’deki mağaza sayısını 500’e çıkarmayı hedefleyen Abdurrahman Yılmaz, yılsonunda da Kahve Diyarı’nı Avrupa’ya açmaya hazırlanıyor. İlk mağaza Almanya’da olacak.
Doktoraya izin çıkmayınca istifa etti
Köfteci Hünkar, Nur ve Hale pastaneleri, Kahve Diyarı ortağı, Özel Akhisar Hastanesi’nin sahibi ve Akhisar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Abdurrahman Yılmaz ile girişimcilik öyküsünü konuştuk. Hayallerine hep bir hedef koyan ve onlar için her zaman adım atmaktan kaçınmayan birisi Abdurrahman Yılmaz…
1993’te Atatürk Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olan Yılmaz, ticarete farklı bir gözle bakar. Hedefinde iyi bir ekonomi akademisyen olmak yatsa da, ticarete farklı gözle bakan Abdurrahman Yılmaz, bu süreci şöyle özetledi:
“Din görevlisi memur bir babanın çocuğuyum. Üniversiteyi bitirince Elmor’dan iyi bir iş teklifi aldım. Ama o dönem, Celal Bayar Üniversitesi bünyesine dahil edilen Tütün Teknolojileri Mühendisliği ile dönemin rektörü, beni araştırma görevlisi olmaya çağırdı. Hedefim de akademisyenlik olunca, Elmor’da işe alınmama rağmen Akhisar’da Tütün Teknolojileri Mühendisliği’nin kurulması için görev aldım. Tütüncülük üzerine ses getiren bir tez yazdım. Doktoramı yurt dışında yapmam için bir üniversiteden teklif geldi. Teklif alan Türkiye’deki 10 araştırma görevlisinden biriydim. Ama o dönemki rektör izin vermedi. İzin vermeyince ben de en büyük hayalim olan akademisyenlik serüvenime son vererek istifa ettim.”
‘Ne bilim ne filim yapılır’ dedi ve...
Yoğun gündemde arada kaynadı ama oldukça önemli bir başlıktı. Çünkü hükümet ile Gülen cemaati arasında mevcut savaşa giden yolda gerginliğin fitili MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın 2012 Şubat’ında PKK ile Oslo görüşmeleri ve KCK ekseninde şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılmasıyla ateşlenmişti. Peki öyleyse bu görüşme neden olmuştu? Konuyu araştırdım. Evet, görüşme Amerika’da gerçekleşmiş. Ama tamamen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatı dahilinde. Görüşmede de Hakan Fidan tarafından devletin pozisyonu anlatılmış. Süreçte yaşanan rahatsızlıklar ifade edilmiş. Gülen de kendilerine yöneltilen iddiaların asılsız olduğunu söylemiş. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da geçen sene Gülen ile bir araya gelmişti. Peki, Fidan-Gülen görüşme ya da görüşmeleri Pensilvanya’daki evde mi gerçekleşti? Amerika’daki kaynaklar görüşmenin evde olduğu konusunda şüpheli.
Maskeli Twitter silahşorları aranıyor
TWITTER’da son zamanların modası, sahte isimlerle akla hayale gelmeyecek derinlikte bilgileri servis yapan esrarengiz adresler. Takipçi sayıları muazzam bir ivme ile artıyor. Öyle bilgiler veriyorlar ki bunların devletin dışından birilerinin olmasına imkân yok. Özellikle, hükümet-Gülen cemaati savaşı ve 17 Aralık süreci sonrası Twitter sisler bulvarına döndü. Bu nedenle, bazı bilgilerin özellikle içeride bazı köstebeklerce sahte adreslerle sızdırıldığı devletin bazı birimlerinde ciddi olarak inceleniyor. Bazı danışmanların, içeride bazı isimlerle husumeti olup da bunu açıktan görmek yerine Twitter’da sahte hesapla halletmeye çalışan bazı memurların olduğu konusunda ‘çekirdek’te ciddi şüphe var. Hatta sırf bu nedenle bazı toplantılarda, nasıl ve hangi hesaplardan sızacağı merakı ile yanlış bilgiler yem olarak kasıtlı ortaya atılıyor. Yakında bazı görevden almalar ve ilginç yer değişiklikleri duyarsanız bilin ki bu maskelilerden yakalananlar olmuş. Çünkü, iz sürülüyor.
Süleyman Şah kanatları
SÜLEYMAN Şah Türbesi Suriye sınırları içindedir ama 1921’den beri bir başka ülkedeki tek Türkiye toprağıdır, kutsaldır. Bizim askerlerimiz orayı yıllardır Türkiye Cumhuriyeti adına korur. Ama bir süredir bir korku vardı. O da, Türkiye için manevi değeri çok büyük olan Osman Gazi’nin dedesi Süleyman Şah’ın türbesinin olduğu bölgenin El Kaide bağlantılı Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün eline geçmesi. Maalesef korkulan oldu. Tabii, bu değeri ölçülmez mekânın kaderi de bir numaralı endişe haline geldi. Ardından TSK’nın alarma geçtiği haberleri çıktı. Doğru ama ötesi var. O teyakkuz zaten aylardır vardı ve konu son birkaç Milli Güvenlik Kurulu toplantısında da masadaydı. Bu nedenle de tam yüklü tahsisli iki özel F-16 savaş uçağının buraya bir saldırı olduğunda müdahale için hazır bekletilmesi kararı alınmıştı. Müdahale süreleri bile hesaplandı. O günden beri görevdeler. Kısacası Osmanlı’nın o emaneti önceden beri Hava Kuvvetleri’nin kanatları altında.
Dinlememiş ise
‘JANDARMA MİT’i dinledi’ diye Hürriyet’te manşet attık. Akşama doğru Jandarma yalanlama geçti. Peki, yalanlama bu kadar kolaysa o zaman şu 3 soruya yanıt bekliyoruz:
Binali Yıldırım’ın, İzmir’deki CHP’nin bu güçlü tablosuna karşı gelip vereceği mücadele bana Maradona’nın yıllar evvel kötü durumdaki Napoli’ye gelip imkansızlıktan şampiyonluğa giden hikayesini hatırlattı.
Herkesin bildiği sır, AK Parti’nin “merakla” beklenen İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı sonunda belli oldu. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım... İzmir’de dün, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın diğer Ege ve İç Batı Anadolu şehirlerinin adaylarıyla birlikte Karşıyaka Spor Salonu’nda yaptığı tanıtımla, artık AK Parti belki de; kendisi için Türkiye’de en zorlu seçim merkezlerinden biri olan İzmir’de startı verdi. Elindeki en kuvvetli ismi sahaya sürerek... Hem de hükümetin halen devam eden, kritik projelerinin önemli bölümünün mimarı bir ismi bakanlık görevinden adaylığa kaydırma riskini bile göze alarak...
Sevgili dostumuz, Ege Bölge Temsilcimiz Deniz Sipahi, dün öğlen saatlerinde büroda CHP’den Aziz Kocaoğlu’nun da aday adaylığı bilgisini resmi açıklamadan çok önce bizimle paylaşmıştı. Öte yanda Kocaoğlu’nun yanı sıra CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın da adaylık için isminin geçtiğini biliyoruz. Ne olursa olsun sonuçta CHP bu oy oranı ile İzmir’de Belediye Başkanlığı yarışına 3-0 galip gibi başlayacak.
Burada CHP’nin çok güçlü olduğunu herkes biliyor ve bu avantajın verdiği rahatlık da partide hissediliyor.
EN İYİ İSİM
Bu nedenle, Tayyip Erdoğan da 2002’den beri en güvendiği yol arkadaşlarından biri olan, hükümetin Türkiye’ye kazandırdıkları açısından en başarılı isimlerinden Binali Yıldırım’ı sahaya sürme konusunda kararlılık gösterdi. Hem de bu konuda Yıldırım’ın pek değil, hiç istekli olmadığını bile bile... Ama ‘maalesef’ kendisi hem İzmir İl Teşkilatı, hem AK Parti’yi destekleyenler açısından en iyi isimdi.
Ne yalan söyleyeyim Binali Yıldırım’ın, İzmir’deki CHP’nin bu güçlü tablosuna karşı gelip vereceği mücadele bana Maradona’nın yıllar evvel kötü durumdaki Napoli’ye gelip imkansızlıktan şampiyonluğa giden hikayesini hatırlattı. Maçlara çıkıp tek başına takımı ateşleyip, golleri atıp, kitleleri coşturup sonunda şampiyonluğa tek başına taşıyan bir ismin hikayesi gibi... Bakan Yıldırım’ı uzun yıllardır Ankara’da çok yakından tanırım. Ilımlıdır, çalışkandır, hiç bir siyasi tartışmaya girmez. Sadece ülkenin faydasına projeler için ekibiyle yoğun çalışıp sonuca varmayı düşünür. Burada da tahmin ediyorum Napoli’nin Maradona’sı, seçim kampanyasını, kesinlikle AK Parti-CHP ideolojik kavgasının dışında tutmaya çalışacaktır. Bu paralelde, sadece genel seçimden bu yana söz verdiği 17’si bitmek üzere olan 35 projenin tamamlanmasına ve yenilerine yoğunlaşacaktır. Bu kendisine oylarını arttırmada avantaj sağlayacaktır.
İDEOLOJİK TARTIŞMA BİTİRİR
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, UEFA Avrupa Ligi’nde finale kalması halinde Fenerbahçe’nin maçına gideceğini açıkladı. Erdoğan, Kırgızistan ve Moğolistan’ı kapsayan seyahatinin ilk ayağı olan Bişkek yolunda uçakta konuştu. Beraberindeki gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başbakan, yakından ilgilendiği spor konusunda da çarpıcı açıklamalar yaptı.
Tur atlayalım yeter
Erdoğan, Fenerbahçe’nin bu akşam oynayacağı Lazio maçını hatırlatıp “Nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?” sorumuz üzerine kısa ve net bir yanıt verdi:
Tur atlayalım yeter.
Bunun ardından “F.Bahçe tur atlarsa maçına gider misiniz?” sorumuz geldi.
Erdoğan, bunu da tüm samimiyeti ile yanıtladı:
Final oynarsa giderim.
GENÇLİK ve Spor Bakanı Suat Kılıç, kritik Schalke-Galatasaray maçı için programını son anda değiştirip özel bir uçakla Almanya’nın Gelsenkirchen kentindeki Veltins Arena’ya geldi.
Ankara’da katıldığı ödül töreni sonrası apar topar Almanya’ya hareket eden Suat Kılıç, maçın başlamasına 10 dakika kala stada girdi. Kendisine iki başkonsolosun eşlik ettiği Kılıç, seyahatini Alman resmi makamlarına bildirmeyi tercih etmedi ve mücadeleyi de seyircilerin arasından izledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başarı dileğini, maç öncesi Fatih Terim’i telefonla arayarak ileten ve, mücadeyi Galatasaray’ın 3-2 kazanacağını söyleyen Kılıç’ın bu tahmini tuttu.
TERİM’İ TEBRİK ETTİ
Kılıç, devre arasında kendisine seyahatte eşlik eden Galatasaraylı eski futbolcu ve AK Parti Milletvekili Hakan Şükür, Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk ile Koza İpek Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Tekin İpek’le sohbet etti. Maç sonu da birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi.
Yandex Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ ve işadamı Ethem Sancak da maçı izlemeye gelenler arasındaydı.
Sohbette Bakan Kılıç’ın son dakikada aldığı maça gitme kararı, “Ayağı uğurlu geldi” esprilerine yol açtı. Bakan Suat Kılıç, karşılaşmanın ardından teknik direktör Fatih Terim’i telefonla arayıp tebrik etti.
MİLLİ Takım’ın Dünya Kupası yolunda umutlarının ebediyete intikal etmesine giden yoldaki bu trajik sonuç “Ben geliyorum” diye aslında önceden uyarmıştı. Kimi kanallardan, teknik direktör Abdullah Avcı’ya, “Onu oynat, bunu oynatma” veya “Niye bu oynamıyor da, o ilk 11’de” diye başlayan ciddi baskılar daha sonrasında futbolculara kadar uzanmıştı.
Futbolcular bile sağda solda hocaya “O niye yok, ben neredeyim, o zaman benden de bu kadar” diye mesajlarını hissettirebilecek kadar işi ileri götürdü.
Milli maçta gol atılınca sevinmeyenler ile kulübede sanki yas haberi almış gibi somurtup oturanlar herhalde hala hatırlardadır. Çünkü, kimilerine göre bu futbolcuların bir bölümü zaten dünya starı idi ve orta sıralardan gelen bir lig takımının hocası Abdullah Avcı kim oluyordu ki onlar hakkında karar verebilecekti. Bu süreçte, hocayı teknik direktörlüğe getirenler haricinde bir homurtucu grubu da faaliyete geçmişti.
Zon günler bizi kapıda bekliyor
AVCI istifa söylentilerini net bir dille reddetse de, işler perde arkasında o kadar kolay değil. Bundan sonra da günler kolay olmayacak. Mucizevi hesaplarla Hollanda’nın ardından ikinci olacağımız düşünülüyor ama alttan akan sular Avcı’nın altında onu ayakta tutan toprak zemini ne kadar erimeden tutabilir? Orası çok zor soru. Neden mi? İleride bu işin karar mekanizmasında da kilit rol oynayacak iki isim bakın neler anlatıyor:
Maalesef korktuğumuz başımıza geldi
GEÇEN hafta Süper Lig’de uyarılara rağmen ısrarla teknik ekibini ve futbolcularını asgari ücretten gösteren 11 takım ile ilgili yazımız paniğe neden olmuş. Hemen, vergi düzeltme başvuruları başlamış. Doğal olarak ülkeye vergi girdisi sağladığımız için sevindik tabii ki.
Tam bu sırada, Prof. Şükrü Kızılot aradı. Çok ilginç bir konuyu gündeme taşıdı. Konu Fatih Terim ile ilgili. Bakın aynı zamanda yazarımız olan ve koyu Fenerbahçeli olduğu da bilinen Şükrü Hoca neler anlattı:
“Hatırlarsanız bir ara aldığı ücreti ve ödeyeceği vergi ile Terim gündemde idi. Ama futbolcularla teknik direktörlerin vergi statüleri birbirinden farklı. Futbolculara yapılan ödemeler, ‘yüzde 15’, teknik direktörlere ve antrenörlere yapılanlar ise ‘en yüksek oranda yani yüzde 35’ oranında gelir vergisine tabi. Fatih Terim’e yıllık 2.5 milyon Euro (yaklaşık 5.7 milyon lira) ücret ödeniyor. Bundan 2 milyon lira gelir vergisi kesiliyor. Maliye Bakanlığı’nın son açıkladığı, “En Çok Gelir Vergisi Ödeyen 100” kişi sıralamasında 100. sıradaki mükellefin bile 1 milyon 989 lira vergi ödediği gözönüne alınırsa, bu da, Fatih Terim’i aslında dereceye sokuyor. Ancak, ücret gelirleri, yıllık beyanname ile bildirilmediği için listede gözükmüyor.”
“Asgari ücretten gösterilen diğer 10 teknik direktöre yapılan ödemeler de en yüksek orandan yani yüzde 35’den gelir vergisine tabi. Yüz milyonlarca lira kazanç sağlayan büyük şirketlerin, kurumlar vergisi oranının yüzde 20 olduğuna, borsada kazanılan milyonlarca liranın vergisinin “yüzde sıfır” olduğuna, 1’e aldığı arsayı 8 yıl sonra katına satanın “sıfır vergisine” baktığımızda, Fatih Terim’e ve diğer teknik direktörler ile antrenörlere vergi yönünden bir haksızlık edildiği göze çarpıyor.”
Abdullah Avcı bilmem hatırladı mı?
TÜRKİYE’de taraftarın ya da yönetimin istediği oyuncuyu oynatmayan teknik direktörlerin nasıl bir topçu ateşi altında kaldığını geçen hafta yazmıştık. Aykut Kocaman’a Alex ve Baroni nedeniyle yaşatılan sürecin aynısının daha ilk maçta Milli Takım’ın hocası Abdullah Avcı’nın da başına gelebileceğini söylemiştik.
Bugün Estonya ile falan önemli bir maçımız var ama kimsenin umrumda değil. Hala, televizyonlarda ince bıçaklarla “Abdullah Avcı kuşbaşı sotelerin” tariflerini izledim. “Neden Selçuk İnan’ı oynatmadın Hocaaa” diye kendisine ayar veriliyordu. Sanki Selçuk oynasa, Hollanda’yı perişan edecektik. Ama ne olur? Bu mahalle baskısına kimse dayanamaz ve bu gece Selçuk’u oynatır. Sonra da yıllardır bildiğimiz malum yalpalama. O olmadı bu. Bu olmadı o.. Ferguson 1000. maçına çıktı, biz daha 1. önemli maçında hocamızı doğradık.
Hatta, içlerinde öyle isimler vardı ki, insanın “pes” diyesi geliyordu. Sonra düzeltmeler yapıldı, diye duyduk. Ama bu saate dek gelen bilgiler pek öyle değil. Süper Lig’de 11 takım ödemelerini asgari ücretten göstermeye devam ediyor.
Bahaneyi ‘yemezler’
Fair Play’de dünya klasmanında en altlarda yer alan Türkiye, herhalde bu konuda da dereceye girecek. ‘O golde hakkımız yendi’ diyerek haksızlıklara isyan ederken, astronomik ücretleri, asgari ücretten göstererek vergiden kaçırmıyor musunuz? O meşhur tabirle, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemiş olmuyor musunuz? O takımların listesi bende var. Bekleyeceğim. Geç olmadan, vakitlice gidip SGK’ya yükümlülüklerini yerine getirsinler. Ya da, “golde hakkımızı yediler” ama derken, o yetimlerin de haklarının vebalini düşünsünler. Sonra, “Biz spora hizmet ediyoruz da ondan böyle oldu” bahanelerini kimse yemez. SGK bu şikayeti, en üst düzeyde, Futbol Federasyonuna iletti. Haberiniz olsun.
‘Ölü’ teknik direktörler derneği
Bazıları, “Ne var canım, bir topun ardından bir buçuk saat 22 kişi koşuyor, bir sürü kişi de onu izliyor. Oyuna gelmeyin. Bunlar toplumu oyalama taktikleri” diye ulvi değerlendirmeler yapsa da futbol, Türkiye’nin moralinde, hatta uluslararası politikada, karşı tarafa haddini bildirmesinde hep bir psikolojik rahatlama aracı olmuştur.
Dünyada bizden başka, ‘Avrupa, Avrupa duy sesimizi, bu gelen Türklerin ayak sesleri’ diye tezahürata sahip başka bir ülke olduğunu sanmıyorum. “Milletçe morale en çok sahip olmamız gereken şu günlerde bu maç hayati öneme sahip” diye kaç haber okudunuz, hatırlasanıza.
Son örnek: Kocaman
Buraya kadar tamam ama bu duygusallığımızı nasıl yeneceğiz. Fazla söze gerek yok en fazla iki müsabakada işler kötü gitmeye başladı mı, teknik direktörler için bu ülkede “Ne oluyor tamtamları” çalınmaya başlar. İşte Aykut Kocaman... Ezber bozmaya çalıştı, farklı bir şey denedi, Alex’i oynatmadı. Ama iki kötü sonuç geldi diye, “Hoca sen git, zaten Alex’i de yemiştin” tamtamları başladı.