Sağlık alanında karmaşa sürüyor

SOSYAL güvenlik ve sağlık alanında yapılan çalışmalar sürekli kamuoyu gündeminde.

Son beş yıldır sağlıkta dönüşüm programı kapsamında Sağlık Bakanlığı’nca yapılan düzenlemeler ise daha da dikkat çekici.

Sağlık alanında özel sektörün teşvik edilmesi son yılların temel tercihlerinden birisi. Sağlık kapasitesinin artırılması ve bu kapasiteden tüm yurttaşların yararlanması amaçların başında geliyor. Genel sağlık sigortası uygulaması ile de özel-kamu ayrımı olmaksızın tüm yurttaşların sözleşmeli sağlık kurum ve kuruluşlarından hizmet alması hedefleniyor. Kaldı ki, bu süreç geçtiğimiz yıl başladı bile.

Bizim üzerinde duracağımız husus, özel sektöre sağlık sistemi içerisinde önemli rol tanınırken sağlam bir hukuki alt yapının kurulmamış olmasıdır.

Denetim alt yapısı yok

Kimi zaman yazılı ve görsel basına da yansıyor:

"Özel tıp merkezine başvuran çocuk kabul edilmedi", "acilden geri çevrildiler"..vs.

Hatta bu uygulamalara kızan siyasilerin söz konusu özel sağlık tesislerini birkaç günlüğüne kapattıkları da basına yansıyan haberlerden.

Sonda söyleyeceğimizi baştan söyleyelim.

Sağlık Bakanlığı, özel tıp merkezlerini, özel poliklinikleri, özel diyaliz merkezlerini "hukuken" kapatamaz! Ne 3 günlüğüne, ne 10 günlüğüne ne de süresiz.

Şaşırtıcı gelebilir, ama hukuken durum budur.

Sebebi de özel hastaneler dışında açılan birçok sağlık tesisini düzenleyen bir kanunun bulunmamasıdır. Denilebilir ki; Sağlık Bakanlığı 181 sayılı KHK ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’ndaki yetkilerine dayalı olarak Yönetmelikler çıkarmak suretiyle adı geçen özel sağlık tesislerini düzenleyebiliyor.

Burada sorun yok, Sağlık Bakanlığı bu yetkisini kullanabilir. Ama, Yönetmeliklerde ne SUÇLARI ne de CEZALARI düzenleyemez. Ancak Bakanlık, özel tıp merkezlerini, özel poliklinikleri ve diğer özel sağlık kuruluşlarının açılması ile işletilmesini düzenlediği Yönetmeliklerde suçlar tanımlayıp bunlar için çoğunlukla da kapatma cezaları öngörmektedir.

Oysa bu durum, ceza hukukunun temel prensibi olan "kanunsuz suç ve ceza olmaz" prensibine aykırıdır. Yani, suç ve cezanın KANUN ile düzenlenmesi gerekir. Yönetmeliklerle değil.

Kaldı ki, bu husus Anayasamızın 138. maddesinde ve bağlı olarak TCK. md.2’de de hüküm altına alınmıştır.

ÖRNEKLER:

Acil hizmetler uygun şekilde yürütülmediğinde mesul müdür uyarılıp 10 günlük süre verilmekte ve uygunluk sağlanıncaya kadar da sağlık kuruluşunun tamamında faaliyet durdurulmaktadır.

Ameliyathanede atıklar ve çöpler uygun şekilde toplanmadığında mesul müdür uyarılmakta ve 5 günlük süre verilmekte, uygunsuzluğun devamı halinde de cerrahi uzmanlık dallarında faaliyet 3 gün süre ile durdurulmaktadır.

Örnekleri çoğaltmamız mümkün. Ancak tekrar söyleyelim ki, Sağlık Bakanlığı sözü edilen cezaları, özel sağlık kuruluşları için uygulayamaz. Keza cezalar ve suçlar kanunda değil yönetmeliklerde düzenlenmiştir.

NE YAPMALI?

Özel sağlık kuruluşlarında sistem içerisinde önemli roller tanınıp sayılarının artması teşvik edilirken hem sağlık hizmeti alan yurttaşların hakları hem de sağlık tesisi işletenlerin haklarının korunabilmesi için hukuki alt yapının da iyi oluşturulması gerekmektedir.

Sosyal güvencesi yok diye acile hasta kabul etmeyen, ehliyeti olmadığı halde ambulans şoförü çalıştıran, devlet hizmet yükümlülüğünü yerine getirmemiş olan hekimi ya da çalışması yasak olan yabancı hekimi işletmesinde çalıştıran sağlık kuruluşlarının bizce de bir yaptırıma muhatap olmaları gerekmektedir.

Ancak bu kapsamdaki suçların ve cezaların mutlaka bir kanunda olması gerekmektedir.

SON SÖZ OLARAK

Özel sağlık kuruluşlarının açılması ve işletilmesinin, kimlerin açmaya ehil olduklarının, görev ve sorumluluklarının, denetlenmelerinin ve nihayet yükümlülüklerinin nelerden ibaret olduğunun, bunların ihlali halinde hangi yaptırımların uygulanacağının bir kanun ile düzenlenmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Adını da koyalım, bu kanun "Özel Sağlık Kurum Ve Kuruluşları Kanunu" olabilir.
Yazarın Tüm Yazıları