Paylaş
Yıldız Teknik Mimarlık mezunuydu ama İngilizce bilmiyordu. Önce Akron, Ohio’daki bir Burger King’de patates kızartma görevlisi olarak çalıştı. İngilizceyi çat pat konuşmaya başlayınca, Akron’daki tüm mimarlık ofislerini kapı kapı dolaştı. Ama fark etti ki, bu küçük şehirde herkes yanında eşini dostunu çalıştırıyor. İş arama çemberini genişletti. Bir haftada üç farklı eyalette iş görüşmesine gidip reddedildiği oldu. Kiminde İngilizcesi yeterli bulunmamış, kiminde komşusundan ödünç aldığı kıyafetler üstüne bol geldiği için profesyonel görünmemişti.
* * *
Pektaş, Baltimore’daki bir iş görüşmesinde, onu işe almaları için çok ısrarcı oldu, gerekirse masa bile silebileceğini söyledi. Akron’a dönecek benzin parası bile yoktu. Çok düşük bir maaşla işe başladı. 3 ay ofisin mutfağında yatıp kalktı. Akşam herkesle beraber işten çıkıyor, onlar köşeyi dönünce ofise dönüp sabaha kadar çizim programını, ölçü sistemini, mimari terimlerin İngilizcesini, malzemeleri öğrenmeye çalışıyordu. 11 ay sonra referans mektubuyla New York’un yolunu tuttu. İki gün sonra iş görüşmesine çağrıldığı şirkette 6 yıldan fazla çalıştı; ekonomik kriz döneminde işten çıkarılmayan tek eleman oldu. Patronuyla New York’un büyük projelerine imza attılar, ödüller aldılar.
Pektaş makine ve inşaat mühendisliği dersleri aldı. New York Tarihi Yapılar Koruma Komisyonu tarafından onaylanmış birkaç koruma mimarından biri oldu. Şimdi cephe mühendisliği ve restorasyonu sektöründe tek kadın yönetici, 9 eyalette şubesi olan bir şirketin başkan yardımcısı.
Her gün, hem göçmeni olduğu ülkede başarılı ve güçlü olmak hem de erkek egemen bir sektörde kadın olarak varlığını kabul ettirmek için çabalıyor. Diğer göçmenleri, azınlıkları ve kadınları temsil ettiğini hissediyor. Şirketiyle maaş pazarlığı yaparken “Beyaz, tecrübeli, Amerikalı bir erkek yönetici için yapacağınız ödemeyi istiyorum. Bunu inşaat sektöründe çalışan azınlıklara ve kadınlara borçluyum” demişti.
Duyarlı ve güçlü kadınların olduğu bir aileden gelen Pektaş’ın ev, araba, güzel giysiler gibi hayalleri hiç olmamış. O hep birikimlerini ve enerjisini insanlarla paylaşmak, onların hayatlarına dokunmak istemiş.
16 yaşından beri, kadınlar tarafından kadınlar için inşa edilecek bir merkezin hayalini kuruyor. İki yıl evvel bu projeyi gerçekleştirmek üzere Türkiye’de doğu illerini gezerek belediyelerle görüşmüş. Bu kadın merkezini inşa etmek üzere onlardan arsa istemiş: “Özellikle Van Belediyesi’nin belediyecilik anlayışını çok takdir ettim. Hemen her bölümde psikolog olması, derli toplu istatistikler, çocuk gelinlerden işsizliğe ve aile içi şiddete kadar pek çok konudaki duyarlı çalışmaları beni çok etkiledi.”
Fakat bu gezi sırasında yol üstünde gördüğü mülteci kampları Pektaş’a bu projeyi erteleyip acilen mültecilerle ilgili bir proje yapması gerektiğini düşündürmüş.
* * *
Pektaş, Suriyeli mültecilerle ilgili önemli çalışmalar yapan Hayata Destek Derneği ile işbirliği içerisinde, Şanlıurfa’da mülteciler için bir toplum merkezi projelendirdi. Hepimiz Komşuyuz adlı proje kapsamında sınıflar, terapi odaları ve kreş içeren, enerjisini güneşten, suyunu yağmurdan temin eden iki konut binası ve kargo konteynerlerden oluşan ek binalar yapılacak. Konteynerler gerektiğinde afet bölgelerine götürülecek. Geniş bahçe, yerel halkla mültecilerin kaynaşma zemini olacak; komşuluk ve dostluk bağı güçlenecek. Urfa taşından yapılacak açık hava tiyatrosu da bölgenin dokusunu ve tarihini yansıtırken, sanatsal faaliyetler için önemli bir kamusal alan işlevi görecek.
* * *
Bu projenin Pektaş için özel bir anlamı da var. Projeyi, 1960’lı yıllarda Almanya’ya göç eden dedesi ve anneannesine ithaf ediyor.
Bu genç kadın şimdi, birikimlerini ve enerjisini yıllardır hayalini kurduğu, Türkiye’deki sosyal projelere harcıyor. Şu buhranlı günlerde böyle hikâyeler iyi geliyor.
Paylaş