Paylaş
EVVEL zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde...
Dünyanın en barışçıl halkları kudretli bir büyücüye savaşları ve katliamları durdursun diye yalvarmışlar.
“Çok basit” demiş büyücü, “Dünyadaki tüm silahları yok edeceğim, kimse artık savaşamayacak”.
Barışçıl halklar sevinç çığlıkları atmışlar.
Büyücü sihirli değneğini sallamış ve silahlar yok olmuş.
Üç gün dünyada barış hüküm sürmüş.
Savaşa meyilliler boş durur mu?...
Silahları arayıp bulamayınca ağaç fidanlarından mızrak yapıp yeniden savaşa tutuşmuşlar.
Büyücü kötü haberi aldığında “Üzülmeyin” demiş, “Fidanların hepsini yok edeceğim, böylece savaşamayacaklar”.
Fidanları arayıp bulamayan insanlar bu kez yetişkin ağaçları kesip sopalar yapmışlar; katliam yeniden başlamış.
Büyücü mecbur, ağaçları da yok etmiş.
Gelin görün ki, insanlar yine durmamış, metalden bıçak ve kılıç yapmaya başlamışlar.
Bunun üstüne, büyücü dünyadaki metallerin hepsini yok etmiş.
Savaş isteyenler yine yılmamış, sapan yapıp birbirlerine taş atmaya başlamışlar.
Taşları yok etmek de şart olmuş.
Barış yanlısı insanlar artık endişelenmeye başlamış:
“Ağaçlar yok oldu; dünyada metal ve taş da kalmadı. Nasıl yaşayacağız, nasıl karnımızı doyuracağız? Yakında bitki örtüsü de kalmayacak ve insanlar savaşmasalar da ölecekler. Bu çözüm değil.”
Büyücünün kafası karışmış:
“Ne yapacağımı bilmiyorum. İnsanlığı tümden yok ederdim aslında ama buna gücüm yetmiyor!”
O sırada bir çocuk büyücüye dönmüş ve şunu önermiş:
“İnsanların, eylemlerinin diğerlerini nasıl etkilediğini hissetmesini sağla. Eğer bir insan bir başkasının canını yakarsa, o da aynı acıyı hissetsin. Böylece kimse birbirinin canını yakmaz. Çünkü eğer yakarsa, aynı acıyı kendisi de hisseder ve hemen eylemlerine son vermek zorunda kalır.”
Büyücü ağaçları, taşları ve metalleri geri getirmiş.
O günden itibaren gezegendeki hiç kimse komşusunu incitmemiş.
*
Masal deyip geçmemek lazım.
Masallar gerçekleri daha basit kılıflara sokarak anlatır. Böylece çocuklar mesajı doğrudan ve kolayca alabilirler.
Galiba bu aralar bizim de buna ihtiyacımız var...
Terör, ölüm, cinayet, kan, şiddet, nefret, düşmanlık sarmalında debelenirken, çoktan yitip gitmiş masumiyetimizi hatırlamamız gerek.
Taraflar ölümüne siyaset yaparken, bu siyasete alet olmamak için insan olabilmeyi, insan kalabilmeyi becerebilmemiz gerek.
Bu masaldaki büyücü gerçek olsaydı...
Ondan sadece şunu isterdim:
“Bu ülkede yaşayan herkesin, o ailenin acısını kendi acıları gibi hissetmesini sağla. Bir gün önce Kürt oldukları için işyeri yağmalanan, ertesi gün oğullarını şehit veren ailenin acısını herkes ciğerinde hissetsin.”
Bir sihirli değnek sallamasıyla bu gerçek olabilseydi...
Ne kimse taşlarla, sopalarla sokaklara dökülürdü...
Ne binalar ateşe verilirdi...
Ne de dilinden, kimliğinden, fikrinden, ülküsünden, davasından ötürü biri bir diğerinin canına kastederdi.
Ne çorbacıda çalışan Şehymus ölürdü...
Ne Ağırman kardeşlerin fırını yakılırdı...
Çünkü herkes bilirdi ki...
Saldıkları ateşte kendileri de kavrulacak.
*
Sihirli değneğimiz yok.
Ve böyle giderse; yaşayarak, zor yoldan öğreneceğiz...
Bu ateş er ya da geç hepimizi kavuracak.
Sihirli değneğe esas o vakit ihtiyacımız olacak.
Anlayacağız ki o değnek aslında bizdik.
Ve kendi kendimizi imha ettik.
Paylaş