Paylaş
Zira belediyeler çoğunlukla bu hayvanlarla nasıl baş edeceğini bilemez ve onları bulundukları yerde yaşatmayı öncelikleri arasına almaz.
Sokak hayvanlarını zehirleyerek, barınaklara kapatarak, tecrit ederek bu sorunun çözülemediği yıllardır görülmesine rağmen, bu zalimce yöntemlerden vazgeçilmez.
İşe yarıyor olsaydı, sokaklardaki hayvanların sayısı azalırdı. Bilakis, artıyor.
Çözüm belli.
Öncelikle, HAYTAP’ın uzun süren çabalarıyla yasa tasarısına sokulan ama hükümetin değişmesiyle kalakalan “pet shop’ları kapatmak” bu işi kökten çözmenin tek yolu.
Türkiye’ye her gün gümrüklerden torba torba ithal hayvan sokuluyor.
Bunlar satılıyor.
Bakamayanlar sokağa bırakıyor, hayvanlar sokaklarda çoğalıyorlar.
Bu da yetmez gibi üstüne bir de bizim alışık olmadığımız türde virüslerin yayılmasına ve evcil hayvanlarımıza ulaşmasına yol açıyor ithal hayvanlar.
Denetim olmadan ve pet shop’lar kapatılmadan bu sorun çözülmeyecek.
Bunu çözecek olan da devlet ama o da kılını kıpırdatmıyor diye, oturup hayvanların sokaklarda telef olmasını izleyemeyiz.
Sokaklar hasta ve yaralı, bakıma muhtaç, aç, susuz, üzgün hayvanlarla dolu.
Kimisinin durumu daha da kötü.
Zira ülkemizde hayvanları dövenlerin, onlara işkence edenlerin sayısı az değil.
Burada yine dönüp siyasi erke bakacağız.
Hayvanlara işkenceyi safi ‘kabahat’ten sayan ve işkencecinin 3 kuruş para cezasıyla yırtmasını sağlayan kanunlarına.
Türkiye’ye ithal hayvan getirilmesine izin verilmese, pet shop’lar kapatılsa ve bu iş adam akıllı denetlense, kısırlaştırmayla birlikte sokaklardaki köpek nüfusu 5 yılda yüzde 70 azaltılabilir.
Belediyeler hayvanları gizli gizli itlaf ettiklerinde boşalan sokaklara başka yerlerden yeni hayvanlar gelir.
90’lardan beri sokak hayvanlarını yok etmede kullanılan zehir bir tek onları yok etmedi.
Martılar azaldı, kargalar ve fareler çoğaldı.
Kimi belediyelerin de gecenin karanlığında semtlerindeki köpekleri toplayıp kamyona doldurduğu ve İstanbul’da Belgrad Ormanı’na attığı konuşuluyor.
Bu köpeklerin aç kaldıkları için geyikleri parçaladıkları, birbirlerini yedikleri biliniyor.
Beykoz’daki başıboş hayvanların sayısının 20 bini, İstanbul’daki sokak hayvanlarının sayısının ise 150 bin olduğu söyleniyor.
Bu hayvanların eşzamanlı kısırlaştırılması için tüm belediyelerin harekete geçmesi gerek.
Bu arada aç kalmamaları için yollar aranmalı.
Hayvanseverlerin mama vermesi yetmez.
Sarıyer ‘mama-matik’lerle donatıldı mesela.
Cam, pet ve teneke kutuları bölmesine atıyorsunuz; makine karşılığında size bir miktar mama veriyor.
Başka bir bölmesine içme suyunu döktüğünüzde makinenin su bölmesine doluyor.
Sarıyer Belediyesi bu makineleri yaygınlaştırmayı hedefliyor.
Neden diğer belediyeler de semtlerini bu makinelerle donatmasınlar?
Bir semtin hayvanları da o sentin sakinlerinden sayılır.
Sosyal belediyecilik iddiası olan her belediye de hayvanların refahını sağlamakla, en azından karnını doyurmakla yükümlüdür.
Paylaş