Geleceğe yanlış yoldan yürüyoruz

ENERJİ üretiminde kömür gibi fosil yakıtlara ileri derecede bağımlı olan Türkiye çok önemli bir yol ayrımında.

Haberin Devamı

Ya bu bağımlılığı artırarak yüksek karbonlu enerji altyapısına sıkışıp kalacak...

Ya da yenilenebilir kaynaklara yönelip sürdürülebilir bir enerji geleceğini seçecek.


*


Kömür madenciliğinin Türkiye ekonomisinin toplam üretimi içindeki payı hepi topu yüzde 1’in altında. İstihdama katkısı düşük ve giderek düşüyor. Buna rağmen, sektöre son yıllarda teşvik yağıyor.


Teşvikler ekonomik büyüme hızını yükseltmek ya da işsizliği azaltmak için verilmiyor.


Hal böyle olunca insan merak ediyor; kömürde ısrarın nedeni ne?
Bu sadece, Türkiye’nin 2000’lerde benimsediği ekonomik büyüme politikasının niteliği. Ve açmazlarla dolu kısır bir yol.


*


2000’lerde ekonomik büyümeyi sırtlayan sektörlerin çoğu inşaatla ilgiliydi. Bunlar, demir-çelik ve çimento gibi enerji yoğun sektörlere talep yaratarak enerji ithalatının artmasına neden oldu.

Haberin Devamı


2014’te 84.6 milyar dolarlık dış ticaret açığında enerji ithalatı 53.8 milyar ile ilk sırayı aldı. Buna cevap olarak hükümetin yerli enerji kaynaklarını daha fazla kullanma kararı ise Karadeniz’de küçük HES’ler temelinde çevresel ihtilaflara ve giderek artan işçi ölümlerine neden oldu, oluyor.


Soma ve Ermenek’te büyük acılar yaşasak da sektörden gelen baskılar nedeniyle, madenlerin çalışma koşullarını düzenleyen yönetmeliğin uygulanma tarihi 2020’ye ertelendi.
Ölen öldüğüyle kaldı.


*


Ekonominin enerji ve kirlilik yoğun sektörlerde katma değeri düşük ürünlere yoğunlaşmasının nedeni, bu ürünlerin özel sektör tarafından daha cazip bulunması.
Halbuki, farklı bir ekonomik büyüme politikası benimsenseydi, ülkemiz dünya piyasalarında emek ve doğal kaynak üzerinden değil, katma değerli, AR-GE payı yüksek ve başka ülkelerce taklit edilemeyecek ürünler üzerinden rekabet edebilirdi.


Bu sayede doğayı katledip iş cinayetlerine yol açmaz, insani bir kalkınma anlayışıyla büyüyebilirdik.
Ve belki de en önemlisi, dünyanın sonunu getiren iklim değişikliğine böylesi bir katkı sunmayabilirdik.


*


Kömür, en fazla sera gazı salımına neden olan enerji kaynağı olarak iklim değişikliğinin birincil nedeni.

Haberin Devamı


Biz bunu bile bile, kömürlü termik santrallarımızın kurulu gücünü 2004’e göre yüzde 77 artırdık. Dünyada yeni kömür santralları yapımında dördüncü sıradayız. Mevcutlara ilaveten 70’den fazla yeni kömürlü termik santralın yapımı planlandı. Bu yeni santrallar yılda 400 milyon ton sera gazı emisyonuna neden olacak.


Bu yolda yürümeye devam edersek, taşkömürünün çoğunu ithal etmeye devam etmek zorunda kalacağız ve enerjide dışa bağımlılıktan asla kurtulamayacağız.
Hem de dünya tam tersi bir yolda ilerlerken.


*


İstanbul Politikalar Merkezi’nin sağlık, çevre ve ekonomi alanında önde gelen akademisyenlere hazırlattığı ‘İklim Değişikliği, Ekonomi ve Sağlık açısından Türkiye’nin Kömür Politikaları’ adlı kömür raporunda bunlar incelendi.

Haberin Devamı


Ardından 23 bilim insanı ‘Türkiye Kömüre Dur Demeli!’ başlıklı bir bildirge yayımladı. Bu bildirge, hükümete ve kamuoyuna Türkiye’nin kömürü bir enerji seçeneği olmaktan çıkarması çağrısı yapan ve akademisyenler tarafından yayımlanan ilk metin olması açısından önem taşıyor.


Raporun editörü Dr. Ümit Şahin G-20’den bu yönde bir karar çıkmamasının şaşırtıcı olmadığını söylüyor ama ekliyor da:


“Birkaç yıl önce başta kömür olmak üzere fosil yakıtların çıkarılmamasını ve rezervlerin önemli bölümünün yeraltında bırakılmasını önerenler ‘bir avuç radikal ekolojist’ olarak görülüyorlardı. Bugün ise iklim değişikliğiyle mücadelenin tek yolunun fosil yakıt kullanımından tamamen vazgeçilmesi olduğu görüşü yaygınlaşıyor, bilim insanları seslerini yükseltiyor. Birkaç yıl içinde çok daha fazla yol alacağımıza kesin gözüyle bakıyorum.”

Yazarın Tüm Yazıları