Paylaş
GÖNÜLLÜLER SIKI DENETLENMELİ
Çocuk istismarını önleyici bir yaklaşıma ihtiyaç var. Çocukların gidecekleri eğitim kurumlarının sıkı denetlenen standartları olmalı. Bu standartlar içerisinde mutlaka çocukla çalışacak kişilere dair kurallar olmalı. Özellikle çocuk istismarı konusunda biliniyor ki, istismarcılar gönüllüler arasına karışabiliyor. O yüzden gönüllülerin kontrolü daha sıkı olmalı. İstismar olmadan önleyici tedbirlerin alınması lazım. Bu çok göz ardı ediliyor.
İSTİSMARCIYI TAKİP SİSTEMİMİZ YOK
Diyelim, çocuk istismarından yargılama bitti; sanık hapis cezası almadı veya çok kısa süreli bir ceza aldı, sonra da çıktı. Bir başka yerde benzer bir suç işlemesini engelleyecek nasıl bir takip sistemimiz var? Yarın, öbür gün o insan başka bir vakfa gidip “Ben çocukları çok severim. Gönüllü çalışmak isterim” dese vakıftakiler nereden bilecekler? Yok böyle bir takip sistemimiz.
Aile içi istismarda da aynı. Mesela, Medeni Kanun’a göre, çocuğunu istismar eden ebeveynin velayeti kaldırıldığında, bu yeni doğanları da kapsıyor. Ama bunu kim takip edebilir? 2000’lerin başında İzmir’de 17 aylık bir bebek cinsel istismara uğramıştı. O annenin ilk iki çocuğu vaktiyle kurum bakımına bırakılmıştı.
Çocukların bakımı için kendisi yükümlülüğünü yerine getiremeyip de kurum bakımına gönderen annenin velayetinin kaldırılmış olması muhtemel. Ama mesela o anne, o tarihten sonra takip edilmemiş; yeni bir bebeği var. O da istismara maruz kaldı ve kurum bakımına alındı.
Hem standartlar bakımından bir eksiklik var hem de bunların takibini sağlayacak sistem yok. Bence esas problem Türkiye’de olay olduktan sonra gösterilen refleks değil, bundan ders çıkarıp önleyici bir sistemi kurmuyor olmak.
ADLİ DEĞİL, İDARİ BAŞVURU MEKANİZMASI OLMALI
İstismar riski oluştuğu anda çocuğun, ailenin ya da öğretmenin müracaat edebileceği, yardım alabileceği, çok kolay erişebileceği hizmetler olmalı. Kanun ‘polise veya sosyal hizmetlere bildirin’ diyor ama sosyal hizmetlere bildirdiğinizde “Bu bir suç. Git önce polise bildir” diyorlar.
Cinsel istismarda insanlar polise bildirmekten çekiniyor; ispatlanamazsa diye kaygılanıyor; aile, şikâyet edilen kişinin desteğini çekmesinden korkuyor; ortaya çıkacak rezaletten çekiniyorlar vs. Avrupa Konseyi’nin istismarla mücadele için tavsiye kararları var.
Diyor ki: “Adli mercilerden değil, çocuğu korumaktan sorumlu idari mercilerden oluşan, çocuğun kolaylıkla ulaşabileceği bir başvuru mekanizması kurulmalı.” Yani çocuk arayacak, diyecek ki “Babam geceleri beni rahatsız ediyor. Korkuyorum.” Ya da “Öğretmenim bana şöyle bir şey teklif etti.”
Son dönemde sosyal medya üzerinden çocuklara yönelik cinsel istismar çok yaygın. Çocuk “Ben böyle mesajlar alıyorum” dediği zaman, onu işin içine sokmadan hemen devreye girecek, çocuğu koruyacak, şüpheliyi engelleyecek bir mekanizmaya ihtiyaç var. Mağdurlar müracaat ettiklerinde etkili bir koruma sistemi olduğunu bilseler harekete geçerler.
MEDYA ÖNCE KENDİ BAKIŞ AÇISINI SORGULAMALI
Toplumun dönüşmesini bekliyorsak, kamunun yapacaklarının yanında, medyanın da sorumluluğu çok büyük. Medyanın bunu bir çocuk istismarı meselesi olarak ortaya koyması, kullandığı dile dikkat etmesi, bunun ‘çocuğun kötüye kullanımı’ olduğunun altını çizmesi ve “Peki ne yapılıyor?” diye sorması gerek.
‘Vakıf kapatıldı mı, kapatılmadı mı’nın üstünde tepineceğine önce kendi bakış açısını sorgulamalı. ‘10 çocuğa tecavüz edildi’ yazıyorlar. Tecavüz olmasaydı, çocukların rızası olsaydı ne değişirdi? Buradaki mesele tecavüz değil, çocuğun istismarı. Rızayı ortadan kaldıran bir dil kullanmak önemli. Bu sunuş mantığıyla -‘rıza’ devreye girince- suçluya söylenecek bir şey kalmıyor.
Paylaş