Paylaş
Pek çok Türkiye gerçeğinin bu okulların ‘korunaklı’ duvarlarının dışında bırakıldığından, dolayısıyla farklı olana karşı önyargılı, aktif yurttaşlık konusunda ise noksan bireyler yetiştiğinden söz etmiştim.
Elbette sorun sadece özel okullarda değil. Sorunun daha büyüğü devlet okullarında. Ayrımcılık Türkiye’nin dört bir yanında hemen herkesin damarlarına işlemiş, bizzat eğitim sistemiyle zerk edilmiş durumda. Özel okullarda kimi veliler çocuklarının sınıfında engelli çocukların olmasını istemezken bir devlet okulundaki veli de “Çocuğumun sınıfında Romanlar olmasın” diyebiliyor.
Yoksulluk, etnik kimlik, kültür, dini kimlik gibi pek çok nedenden ötürü çocuklar okullarda ayrımcılığa uğruyor. Öyle bir eğitim sistemimiz var ki, derste ‘Ermeniler düşman’ diye öğretiliyor; sınıfta Ermeni çocuk oturuyor. Ondan sonra bekliyoruz ki bu toplum beraber yaşasın!
Öncelikli meselemiz toplumsal barış. Bunu sağlamak için insan hakları temelinde bir bilinç yaratmak gerekiyor. Çocuklar daha küçük yaşlarda hakkını savunabilmeyi, aynı zamanda hiç tanımadığı birinin hakkı ihlal edildiğinde onun için de ses çıkarabilmeyi öğrenmeli.
*
Eğitim Reformu Girişimi Direktörü Batuhan Aydagül’e toplumsal barış inşası yolunda okullarda yapılması gerekenleri sordum, anlattı:
Toplumsal sorunların ve dinamiklerin okula girmesine izin verilmeli. Mesela yakın tarih, mesela Dersim, mesela yoksulluk, mesela çevre sorunları okulun içinde bir öğretmenin kolaylaştırıcılığında tartışılmalı. Önemli olan çocukların birbirlerini ikna etmeleri değil; birbirlerini dinlemeyi öğrenseler yeter.
Küçükken şunu öğrensinler: “Hayatta benden farklı düşünen, benden farklı gözüken, benden farklı davranan insanlar var. Bu insanları tanımalıyım, korkmamalıyım, farklılıklara saygı duymalıyım.” Bir okulda çocuğa sadece bu bilinci kazandırdığınızda bile çocuk yetişkin olup hayata atıldığında diyecek ki “Sen farklı düşünüyorsun ama bu beni düşmanın yapmıyor”.
Okullara daha fazla özgürlük alanı verilmeli. Okul mahallenin okulu olmalı, mahallenin çeşitliliği okulun içine girmeli. Geçişkenlik olmalı. Mesela Chicago’da bir okulda Latin kökenli öğrencilerin ürettikleriyle el sanatları sergisi açılıyor. Bizde de benzer şeyler olmalı. Zira çocuklar kendilerini tanıdıkları şeylere daha fazla ait hissediyor. Bir çocuğun okulu bitirmesi için kendini oraya ait hissetmesi çok önemli. Çocuklar ait hissetmedikleri yerde durmak istemiyorlar. Zorla durunca da başarısız oluyorlar. Veliler uyanmalı ve devletten okullar için daha fazla özgürlük talep etmeli.
Öğretmenler eğitilmeli. Unutmayın, biz bu öğretmenleri eleştirdiğimiz, aynı eğitim sistemiyle yetiştirdik. Öğretmenlere eleştirel düşünme becerileri kazandırılmalı.
Ders kitapları barış dili kullanan, ayrımcılık yapmayan, insan hakları ihlallerini ortadan kaldıran, objektif, yakın tarihe yer veren bir hale bürünmeli. Ders kitaplarının vermesi gereken mesaj şu: “Türkiye toplumu çeşitliliği olan bir toplumdur, bu da zenginliktir.” Toplumdaki farklılığın okullarda olmasına ve yaşamasına izin verilirse, çocuklar mezun olduklarında sudan çıkmış balığa dönmez. Bu imam hatibe giden için de aynı, Robert Kolej’e giden için de. Biz bugün bir tarafın daha ayrımcı olduğunu zannediyoruz. Oysa her taraf eşit oranda ayrımcı. Ama bir de en çok ayrımcılığa uğrayanlar var. Engelliler gibi, Süryaniler gibi, Romanlar gibi. Herkes herkese ayrımcılık yapıyor. Biz ancak bu ayrımcılığı okullardan sildiğimizde barış içinde yaşayacak bir kuşak yaratırız.
*
Türkiye toplumu birlikte yaşayacaksa bu ancak eğitim sistemi tektipçiliği değil, farklılığı savunduğunda gerçekleşebilir.
(Devamı pazartesi: Eğitim açıkça İslamlaşıyor. Ama bu ülkede eğitimle toplum mühendisliği yapılamadığını gördük.)
Paylaş