Neyse ki bu kez mevzu hafif, hatta komik.
Bu fotoğrafı Facebook’a koyduğumda bir an bizim için ‘kaygılanıp’ sıradan bir fotoğraftan eğlence çıkaran yoruma geleyim:
“Yemek yapan suç örgütü yakalanmış sandım önce.”Epey güldük. Fotoğraf sahiden de bu havayı veriyordu.
Yemek masasının arkasına dizilmiş beş kişi.
Türkiye’den İspanya’ya getirilmiş yiyecekler, mezeler ve içkinin olduğu Türkiye standı bu. (Hayır, sucuk dilimleriyle T.C. yazmadık.)
Aynı geceden başka bir fotoğrafta ise iki gazeteci var; ikisi de yaralı... Birinin kaşında 5 dikiş, diğerinin kolu sargıda. O fotoğrafın alt yazısı da şöyle: “Uluslararası Kayak Yapan Gazeteciler Kulübü’nün (SCIJ) İspanya Baqueira kayak merkezindeki toplantısında gazeteciler yaralandı.”
Kavga etmediklerine göre kayak yaparken olmuştur herhalde, değil mi? Değil! Bu arkadaşlar dans ederken yaralandı.
HEM Cumhuriyet’e yazdığı yazıdan hem de dün Hürriyet Pazar’da Çınar Oskay’a verdiği röportajdan gördük ki Ahmet Altan, Plan Semineri ile Balyoz darbe planı aynı şeymiş gibi davranıyor.
Herkes merak etti...
Altan iki yıldır olan biteni takip etmemiş miydi? Balyoz davasına dair bilgi eksikliği mi vardı? Çok can yakmış, can almış bu davayı bu yüzden mi hâlâ sahipleniyordu?
Sanmam.
Bence Ahmet Altan’ın yaşanan onca haksızlığa rağmen insanı şaşırtan ve biraz da öfkeye sürükleyen inatçı tavrının arkasında ‘hata yaptığını itiraf edememek’ yatıyor.
Oysa vaktiyle yönettiği gazetede haberleştirilen kimi belgelerin sahte olduğu gün gibi ortada. Altan’ın hatası aşikâr.
*
Motor/piliç/çıtır/yavru...
Saçı uzun aklı kısa/Erkeğin elinin kiri, kadının yüz karası/Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar/Oğlan babadan öğrenir sofra dizmeyi, kız anadan öğrenir sokak gezmeyi/Kadın erkeğin şeytanıdır/Kadın eksik etektir/Avradı eri saklar, peyniri deri saklar/Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin/Avrat malı, kapı mandalı/Etin iyisi bacaktan, kızın iyisi ocaktan/Kadını dövmezsen saçının köküne şeytan yuva yapar/Al atın iyisini yiyeceği bir yem, al avradın iyisini giyeceği bir don/Ağustosta sonra ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmez/Tarlayı düz al, kadını kız al/Kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al/İş bilmeyen kadın dile düşer/İlk karı dert karısıdır, ikinci karı mülk karısıdır/İyi kadın kendisini kocasına dövdürmez/Kocana göre bağla başını, harcına göre pişir aşını/Kadın evin hem hanımı hem hizmetçisidir/Gül dalından odun, beslemeden kadın olmaz/Alma soysuzun kızını, sürer anasının izini/Kadına mı gidiyorsun, kamçını hazırla/On beşinde kız ya erde ya yerde/Dişi köpek kuyruğunu sallamazsa erkek köpek ardından gitmez/Kadının yeri kocasının yanıdır...
*
Bir ulusun karakterini ve kültür düzeyini ortaya koyan en iyi aracın dil olduğunu söyler dilbilimci Wilhelm von Humboldt.
Yukarıda saydığım deyimlere, atasözlerine, argo tabirlere bakarak kendi karakterimizi ve kültür düzeyimizi kestirebiliriz. Toplumun ve kültürümüzün kadına yüklediği anlam bu işte. Kadın hem sosyal hayatta hem de aile içinde ikinci sınıf, geri planda.
En azından duyuyorlar: “Diziler tutmuyor, diziler yayından kaldırılıyor, kanallar çıkmazda.”Halbuki daha birkaç yıl öncesine kadar ülkemiz dizileri dünyayı kasıp kavuruyor, dizileriyle Türkiye bir yumuşak güç olarak işaret ediliyordu. Bu konuda Monocle dergisine vaktiyle uzunca bir yazı yazmışlığım bile vardır.
Peki ne oldu?
** ** **
Geçtiğimiz ay www. ekranella.com sitesinin Ekranella 2014 Televizyon Yıllığı kitapçılarda yerini aldı. Bu yıllıkta Tayfun Atay’la bir söyleşi var. Atay meseleyi detaylarıyla anlatmış.
Özetle şunları söylüyor...
Doktor olmak istiyordu. Aile yoksul; onu okutacak para yoktu.
“Baba” dedi, “Benim düğünüm için biriktirdiğin parayı eğitimime harca”.
Sahip oldukları tek tarlayı sattılar.
Amcalar bu durumdan hoşlanmadı; babaya “Tarlayı bir kız çocuk için mi satıyorsun?” diye sitem ettiler.
Tarla parası tüm masrafları karşılamadığı için bir çağrı merkezinde gece vardiyasında çalışıyordu.
3-4 saat uyuyordu mecburen. Arkadaşları nasıl dayandığını sorduklarında “Zorundayım ve yapabilirim” diyordu.
Ülkenin en büyük sorununun zihniyet olduğunu söylerdi. Kızlarla erkeklere doğdukları andan itibaren farklı davranılmasından şikâyet ederdi.
Beyin kanaması geçirenler, kalp krizinden ölenler, başına kapsül, çenesine fişek saplananlar, yüzü parçalananlar, defalarca ameliyat masasına yatanlar, dalağı alınanlar, psikolojik ve nörolojik tedavi görenler, fişlenenler, kalabalık fobisi geliştirenler oldu.
Polisin orantısız güç kullanımı nedeniyle binlerce insan yaralandı.
Yüzbinlerce gaz bombası atıldı, binlerce ton su sıkıldı.
Biber gazı tüfekleri insanları yaralamak veya öldürmek üzere hedef gözetilerek kullanıldı. Çivili sopalarla millete saldıran siviller olduğu ortaya çıktı.
Eylemlere katıldı diye insanlar işlerinden atıldı, yeni iş bulamaz oldu.
Gencecik çocuklar, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Medeni Yıldırım, Mustafa Sarı, Ahmet Atakan canından oldu. Babalar ağladı, analar “Adalet!” diye haykırdı.
İlk insanlı uçuş, ABD’li Paul MacCready ve ekibi tarafından Gossamer Penguin adını verdikleri ve helikopteri andıran deneysel uçakla 1979’da gerçekleşti.
Arada gerçekleştirilen birçok denemenin ardından, Solar Impulse 2010’da gece ve gündüz 24 saat kesintisiz uçmayı başaran ilk güneş enerjili uçak olmayı başardı.
Tek damla fosil yakıta ihtiyaç duymadan, sadece güneşten aldığı ve lityum pillerinde depoladığı enerjiyle sonsuz süre havada kalabilen Solar Impulse yeni bir devrin kapısını aralıyor: Çevreci uçaklar devri.
Ağırlığı sadece iki otomobilin ağırlığına eşit; 71 metre uzunluğundaki kanatlarının üzerinde 17 bin güneş paneli var.
Havalanması için 150 metrelik bir pist ve saatte 47 kilometre hıza ulaşması yeterli.
Cumartesi günü yola çıkacak Solar Impulse toplam 500 saat havada kalacak ve 35 bin kilometre yol kat edecek.
Sırasıyla Oman, Hindistan, Burma ve Çin’e uğradıktan sonra Pasifik Okyanusu’nu geçerek Hawaii’ye ulaşacak.
Bu ülkede 5–10 yaşlarında çocukların yüzde 55’i, 10–16 yaşlarında çocukların yüzde 40’ı ensest mağduru.
*
Bu ülkede bir yılda 14 bin çocuk hâkim karşısına çıkarılıyor. Çocuklar ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyor. Polis, karakol, cezaevi derken yılda 120 bin çocuk ‘adalet sistemi’yle tanışıyor.
*