Paylaş
-Bugün kul-köle haletiruhiyesinde olanlar bambaşka konularla ilgili haber oluyorlardı.
Cinsel hayatlarına dair beyanlar, boy boy seksi fotoğraflar, “cesur” açıklamalar...
O da olmadı kapalı kapılar ardında neler yaşıyorlar, neler kullanıyorlar, ne içiyorlar, “alemlerde” durumlar neler...
Ancak bunlarla magazin haberi oluyorlardı.
O günün “sivrilme” yöntemi, birkaç sene sonra uhrevi konulardan bahsetmeye döndü. Ne acayip iş. Nereden, nereye.
İnsan değişir elbette. Zamanla gelişebilir, düşünceleri değişebilir, olaylara başka yerlerden bakma imkanı yakalayabilir...
Alışkanlıklarından kurtulabilir. Ona laf yok.
Fakat seneler içinde insanın kendine kattığı tek meziyet düşünmek, sorgulamak değil, insana tapınmak, “araziye uymak suretiyle cebi doldurmak” olunca, 10 senede bir beyan değiştiren, nedense hep dönemine göre makbul laflar eden, yarandığı kişiye “aferin, böyle olun işte” dedirtecek insanlarla karşılaşıyoruz.
Şimdi kişinin muhafazakar yönünü belli etmesi makbul.
Periyodik olarak dini vecibelerini yerine getirenlerin kendi ağızlarından vaziyeti okuyor, fotoğraflarını görüyoruz. İşe yarayan dikkat çekme yöntemi.
İşlerinin bir parçası.
Popüler olmanın, popüler kalmanın “anahtarı” gibi dönemine göre davranmak.
Ne diyelim...
Madem bu bir “içsel yolculuk”tan ziyade PR çalışması...
“Hayırlı işler”
Utanç vesikaları
* “Ben masraflı bayanım, aksesuarıma çok düşkünüm, çok farklı bir hayat tarzım var, iki buçuk milyar maaşla bana bakabileceğini düşünüyor musun? İki buçuk milyar benim arabamın mazotuna yetmez.”
Bir evlilik programından inciler.
Kendini “almak” üzere gelmiş beyefendiye söylüyor bu sözleri. Ciddi üstelik.
Peki. Madem aksesuvarına düşkünsün arkadaşım, madem iki buçuk milyar senin arabanın mazotuna yetmiyor, madem çok “farklı” bir hayat tarzın var, lüksüne düşkünsün, çalış? Çalış, ekmeğini kazan? Bir iş bul, para kazan?
Acaba bunu hiç aklına getirdin mi prenses? Hm?
* Bir diğer kadın, otobüste, karşısında kitap okuyan hırpani görünümlü, ayağında plastik terlikler olan bir adamın fotoğrafını çekip Facebook’a koyuyor. Altına da not düşüyor: “Entel olcam, kız tavlıcam diye kendini yırtan İzban kekosu. Terliklerine bayıldım.”
Biz de senin beyninin dehlizlerinde gezinmeye bayıldık tatlı qıs.
Hülya Koçyiğit’in Kezban’ı canlandırdığı filmde üstü başı nedeniyle alay eden “şehirli kız” tadı aldık senden.
Sen kurban ol o “keko”ya.
Keşke alay edeceğine sorsaymışsın hangi kitabı okuyormuş “keko”.
Şu fotoğrafı çektiğin anın bir faydasını görürdün hiç olmazsa.
İki hemcinsime ve sosyal medya denen teknolojinin varlığına minnettarım aslında. Nasıl insanlar yaşıyor, neler düşünebiliyor, neler yapabiliyorlar, anında haberdar oluyoruz.
* Dünya üzerinde bir insanın başına gelebilecek en kötü şey nedir biliyor musunuz?
İnsanın çürüdüğünün, insani değerlerini kaybettiğinin farkında olmaması...
Kadınlar ne kadar doğallar “İki buçuk milyarla bana bakabilecek misin?” derken, “Keko” diye aşağılarken...
Yazık.
Paylaş