Paylaş
Böyle bir hoşluk, ne hesapta vardı ne aklımda.
Olay şöyle gelişti.
Tam da hani grip olsam mı olmasam mı kırgınlığı, halsizliği üzerime yapışmışken…
İlaç almak da istemiyorken…
Battaniyeyi çekip yatma modundayken…
Ne ilaç ne yatma yaramazdı bana.
Başka bir şey olmalıydı bana iyi gelecek.
Beni kendime getirecek.
Fırladım bir anda.
Hadeeee Melike dedim düş yola.
Hem de tam da trafik saatinde…
Üç araç değiştirerek geldim.
İyi olacak hastanın ayağına doktor gelirmiş ya.
Bende tam tersi oldu.
Doktor bana gelmedi, ben gittim.
Hem de 5 doktora…
Bir, iki, üç yetmez…
Ver Tanrı’m veeeeeerrrr, beş tane ver.
Onları dinlemek için oturdum karşılarına.
Şu isimlere bakar mısınız?
Metin Belgin, Bülent Emin Yarar, Hakan Gerçek, Tilbe Saran ve Şevval Sam!
Sanat doktarları!
Sadece ben değil yüzlerce kişi oturmuştu o gece İş Sanat’ta bu isimlerin karşısına.
Saydığım ilk dört isim ki; Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirlerini biz sanatseverlere okudular.
Şevval da eşsiz sesiyle ve hoş haliyle ara ara şarkılar söyleyerek o şiirleri bütünledi adeta, dinleyenleri mest ederek.
Ama nasıl mest ediş…
Bizler mest olurken de kendimizi tutamayıp, eşlik ederek…
Doyamadık dinlemeye desek yeridir.
Söylediği şarkıları saysam bana hak verirsiniz sanırım.
Ölürsem Yazıktır, Bu Akşam Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul’un, Ömrümüzün Son Demi, Hastasıyım Yalnızım, Böyle mi Esecekti, Beklerim Her Gün, Yadeller Aldı Beni, Mehtaplı Gecelerde, Bu Gece Çamlarda Kalsak, Ne Gelen Ne Soran Var…
Alaturka şarkılarla birbiriyle nakışlanan şiirler, kalplere ve ruhlara öyle bir işledi ki…
Anlatılmıyor, sadece o ‘An’ yaşanıyor.
Mesela Cahit Sıtkı’nın şu şiirini Hakan’ın (Gerçek) sesinden dinleyince sevgilinin değeri daha da anlaşıldı kalplerde ve yaşamlarda.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lâzım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Sevgi aşk, tutku, coşku öyle bir nimet ki, bizi hayata bağlayan…
Metin Belgin’in okuduğu şu dizeler ki, doğrulamıyor mu bunu?
İlktir baharın gönlümce geldiği
İlktir hem sarhoş hem ayık olduğum
Bir gerçek içindeyim düşten güzel
Sevdiğim gülüyor yanıbaşımda
Sevdiğiniz yanınızdaysa o güler, siz de…
Hayat ve her şey onunla anlamlanır.
Ya sevdiğiniz yoksa.
Issızsa kalbiniz...
Sevilmek ister insanoğlu, kendini anlayacak, tamamlayacak birini arar illa ki.
Tilbe Saran’ın bu dörtlükte okuduğu gibi.
Neden sonra farkına varıyorsun
Etrafındaki korkunç ıssızlığın.
Yâr olsun, dost olsun, ne arıyorsun,
Adresi belli mi vefasızlığın?
Sevgisizlik nasıl da koyar insana.
O sebeple sevgi, aşk, gülümsemek nasıl iyi gelir, nasıl.
Sanat paydasında buluşulunca, yaşamdaki anıdan anıya geçerken fasıl.
İş Sanat Cahit Sıtkı gecesinde 1 saat nasıl geçti anlamadık.
Ayakta, ellerimiz ağrıyana kadar dakikalarca alkışladık.
Ne grip kaldı bende ne halsizlik.
Sanat iyileştirdi beni ve yüzlerce dinleyiciyi, aynı paydada buluşturduğu şiirler ve şarkıları ilaç yaparak.
Makamlardan bir hicaz, bir hüzzam bir buselik…
Dinleti bitiminde, Hıncal Uluç’la konuşurken ‘Şarkılarda kendimi tutmadım’ dediğimde ‘Ben de… Hepsine eşlik ettim’ dedi.
Eşlik edilmeyecek gibi değildi ki.
Dinletiyi Bülent Emin Yarar şu dizelerle noktaladı.
Nedir ki eninde sonunda ölüm?
Ayrı düşmek değil mi aşinalardan?
Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam!
Ben ölecek adam değilim!
Ölüm kaçınılmaz gerçek ama sevdiğinden ayrılmanın ve ayrılığın ölümden beter olduğunu bildiğimizden…
Rakı masasında bir kadın /erkek yoksa sevilen o kadına/erkeğe içilir ya.
İşte biz de o gece sanat masasında, fonda alaturka şarkılarla, yanımızda olmayan sevdiğimize içtik şiirleri, anıları da meze yaparak!
Paylaş