Paylaş
Bakıyorsunuz.
Yaşamınıza.
Etrafınıza.
Dünyaya.
Ne için yaşadığınıza…
Neler yaptığınıza…
Nefes almak…
Mutlu olmak…
‘AN’ları yaşamak…
Kariyer yapmak…
Başarılı olmak…
Saygınlık kazanmak…
Yeni yaşamlar, yeni kişiler tanımak…
Okuyarak zenginleşmek…
Yeni yerler görmek…
Önce elimizdekileri sonra hayatı paylaşmak…
Bu sayede çoğalmak…
Büyümek…
Büyümek ama içinizdeki çocuğu kaybetmeden.
Sevmek…
Sevilmek…
Gülmek…
Huzuru hissetmek…
Gerçekten bakmak…
Baktığını görmek…
Duymak değil dinlemek…
Aşkı, umudu, acıyı, mutluluğu, gözyaşını, tutkuyu, çaresizliği, coşkuyu, hüznü, ayrılığı, güzü, baharı, ikilemleri, efkarı, sevmeyi, yalnızlığı, özlemeyi…
Tüm bu duyguları hissetmek…
Hem de dibine kadar…
Her bir hücremize kadar…
Tüm bunlar ne için?
İnsan olmak,
İnsanca yaşamak için…
Ama…
İnsanı, insan olmayı, insanlığı, hayatı bizlere anlatan, yaşatan sanatı kesmek istiyorlar bugünlerde.
Damarlarımızda akan kanı durdurmak istercesine…
Oysa ki Mustafa Kemal Atatürk’ün, 16 Mart 1923’te Adana Esnaf Cemiyeti’nde ‘Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir’ dediği gibi…
Damarlarımızda akarak bize can ve hayat veren kitapları, filmleri, tiyatroyu…
Kesiyorlar.
İnsanı…
Hayatı…
İnsanlığı…
Kesmekle kalmıyor, öldürüyorlar.
Düşüncenin suç sayıldığı…
Yunus Emre’nin sansürlendiği…
Şeref madalyalı subayların terorist ilan edildiği…
Balyozların başımıza vurulduğu…
Şeker Portakalı’nın erotik ve müstehcen…
Fareler ve İnsanlar’ın sakıncalı bulunduğu canım ülkemde,
Anlamıyorum.
An – la – ya – mı – yo - rum.
Neyi mi?
İnsan olmayı.
Ve anlayamadığım için olsa gerek,
Beynim küçülüyor.
Düşüncelerim büzüşüyor.
Fareleşiyorum galiba!
Paylaş