HİÇBİR ŞEY DEMİYORUM HİÇ!

Trafikte arabanızı sıkıştırırlarsa, kasada sıra beklerken önünüze geçerlerse hemen dişlerinizi gıcırdatır, hatta bazen kendinizi tutamaz, başlarsınız söylenmeye ve de homurdanmaya. Peki, diyelim, bir tiyatro oyununa gittiniz. Oyun saati sanata vurduğunda, sahnede kimse yoksa ve beş dakika boyunca sadece müzik dinlerseniz n’aparsınız?

Haberin Devamı

Müziği dinleyip, sessizce bekler misiniz?

Kendinizi ya da geçmişinizi mi düşünür müsünüz, gözlerinizi kapatıp?

Yoksa…

Söylenir misiniz?

Homurdanır mısınız?

Oyun neden başlamıyor diye…

Hakkınızı arar mısınız?

Ya da başka…

Sesinizi yükseltir misiniz?

Yoksa ağız dalaşına girer misiniz?

Size karşı gelirlerse, susturmaya çalışırlarsa razı olur musunuz?

Kabalaşır, agresifleşir, saldırganlaşır mısınız?

Peki…

Hakkınızı aramaya çalışırken kendinizi sahnede bulsanız…

Hatta bir an…

Yaşamınızdaki sizi üzen bir olay…

Yapmak isteyip de yaşayamadıklarınız aklınıza gelirse…

Gözünüzün önünden kare kare geçerse…

N’aparsınız?

İdeallerinize - hedeflerinize ulaşamadığınızı, bireylerin ve toplumun sizin kendi değerlerinizi yok ettiğini görmek…

Gerçeklerinizi anlamak…

Ve bu bağlamda;

Haberin Devamı

İçinde bulunduğunuz manevi ve duygusal boşluğunuzu fark etmek…

Hangi duyguları ve düşünceleri getirirdi beraberinde?

İşte o an dönüp bakar mısınız içinize?

Kalbinize…

İç dünyanıza…

Ruhunuza…

Aynaya…

Etrafınıza…

Hayatınıza…

Ne görüyorsunuz?

Sıfıra sıfır mı?

Elde var hiç!

O halde nedir kendinize ve hayatınıza ettiğiniz linç?

***

Size inanmayanlar…

Hayallerinizle alay edenler…

Hedeflerinizi küçümseyenler…

Sözünüzü duyamayanlar…

Özünüzü göremeyenler…

Bu durumlarla karşılaşıldığında; insanın kendine olan inancı azalıyor, maneviyatı kırılıyor, miskinleşiyor.

Kendi hayat sahnesinde küçülüyor ve yaşamı anlamsızlaşıyor.

Evet, şu koca dünyada ve evrende küçücük bir noktayız, koskoca bir hiçiz ama…

İnsan, yaşam sahnesinde kötü oynadığını hissedince kendini nasıl kötü hisseder bilemezsiniz.

İşte tüm bunları ve hayatı…

Düşünmek…

Dahil olmak…

Yaşamak…

Sessiz kalmamak…

Kendinin ve hayatının…

Farkına varmak…

Geçtiğimiz günlerde bana bunları düşündüren Evdokimos Tsolakidis’in oyunu oldu.

Çevirisini ve yönetmenliğini Kemal Başar’ın yaptığı…

Aytaç Öztuna, Metin Coşkun, Füsun Kostak, Nihan Ekitoz, Ayla Akay, Özgür Avşar, Gizem Ertürk’ün rol aldığı…

Başar, gerek metaforları gerek üslubuyla yönettiği her oyundaki farkını ve cesaretini bu oyunda da, seçimini yaptığı farklı bir oyun tarzıyla başarısını yine konuşturuyor.

Haberin Devamı

Sadri Alışık Kültür Merkezi’nde (SAKM) sahnelenen oyunun adı…

Hiç!

Ne dersiniz, başlasın mı oyunun müziği?

Ve yaşamın tınıları…

İzleyenlerin hiçlik, düşünce ve hayat ipine asıldığı…

Beklemediğiniz bir şekilde başlayan oyuna önce şaşırıyor sonra dahil oluyorsunuz.

Ve ister istemez oyun bitmeden hayatınızı sorguluyorsunuz.

Sonra kendinize bakıyorsunuz.

Bir de elinizdekilere…

Bu kadar yaşadıklarınızdan geriye kalanın sıfır olduğunu da görünce…

İşte o zaman…

Hiçbir şey diyemiyorsunuz, haklı olarak.

Hiç!

 

 

 

 

 

 

 

 


 

Yazarın Tüm Yazıları