Paylaş
Yılmaz Hoca’m (Özdil) ‘İstediğin kadar su sık. Korkma sönmez!’ diyor ya. Aynen öyle… Meydanı boş sananlara öyle dolu bir cevap verildi ki… Şimdi elimizde bayraklarımız, kalbimizde Ata’mız… 10 Kasım’ı bekliyoruz. Bakalım…
19 Mayıs kutlamalarına katılmayanlar, 30 Ağustos resepsiyonunu iptal edenler, 29 Ekim’de de demir coplarla ve biber gazıyla, yüzbinlerce insanı durduracaklarını, susturacaklarını ve sindireceklerini sandılar.
Onlara inat, ülkenin her yerinden, bir uçtan diğer uca, böylesine görkemli, gözleri dolu dolu yapan, ‘İşte bu!’ dedirterek milyonlarca kalbi buluşturan ortak payda Cumhuriyet’in ve Mustafa Kemal Atatürk’ün askerleri olmak nasıl da göğüslerimizi kabarttı bir kez daha.
Anlı, şanlı…
Canlı, canlı…
19 Mayıs kutlamalarına katılmayanlar, 30 Ağustos resepsiyonunu iptal edenler, 29 Ekim’de de hedefe yürüyenleri durduracağını sandılar.
Barikatlarla, tazyikli suyla, demir coplarla, biber gazıyla…
Oysa bilemediler ki, bizi susturacak ve durduracak iki şey vardır.
Ata’mıza olan saygı duruşumuz.
Ve…
İstiklal Marşı’mız!
***
Hep aynı soru yıllardır…
‘Türkiye nereye gidiyor?’
Evet birçok konuda yaya kaldık, başkaları çıkarken aya.
İlerleyemedik, aşamadık, bazı durumlara at gözlüğüyle bakmaktan ya da sessiz kalmaktan, kabullenmekten.
Ama…
Engellere, durdurmalara rağmen yüzbinlerce kişi, Türkiye’nin, nereye gittiğini gösterdi 29 Ekim 2012’de.
Ata’sına…
Cumhuriyet’ine
Yürüyerek…
Hatta koşarak…
Kalpler coşarak…
***
Ya da hep şu cümle…
‘Ülke battı, batıyoruz.’
Ne batması…
Sanki küreklere var gücüyle sarılanlar yok, sanki dibi delik sandal da, batacak.
Ha batırmaya çalışanlar var orası doğru.
Meçhul denizlerde bizi balıklara yem etmeye çalışanlar var evet.
Balık deyince…
Yılmaz Hoca’mın ‘Millet olarak iki hayvan türünü andırıyoruz. Biri, yaşadığımız kötü olayları çok çabuk unutup, hafızamızdan yok ederek yola devam ettiğimiz için balıkları; diğeri de toplum olarak sürüye uyup her şeyi kabullendiğimiz için koyunları…’ dediği gibi…
Çabuk unutuyoruz başımıza gelen felaketleri, onlardan ders alıp gerekeni yaparak, önlem almak yerine.
Ama…
Bu canım ülkemin insanları 1960’den bu yana ne isyanlar, darbeler, yolsuzluklar, yokluk, pahalılık, bölücülük, anarşi, gördü, batmadı da…
Niye batmayız peki?
Mantara benzeriz de ondan…
Öyle işler yapar, öyle yanlışlıkları destekler, öyle olaylarla karşılaşırız ki ‘Yetişin batıyoruz’ diye feryadı basarız.
İyi de o feryat noktasına getiren bizler değil miyiz?
Üstelik göz göre göre…
Yanlışları göre göre…
Sessiz kalışımızla…
Bir şey değiştirmek yerine ters giden olaylara ve durumlara saplanışımızla…
Bir an gelir, uyanırız, gerçekleri görünce diklenir, sonra tekrar dalarız.
Yıllardır böyle oldu bu.
O yüzden batmayız.
Dedim ya, mantarız mantar…
Mantar dediğin suyun dibine mi batar?
***
Ben eminim ki milyonlarca Cumhuriyet insanı şunun cevabını merak ediyor.
Bu bayram yasaklamaları nereden çıktı?
Hangi düşünceyle bu yasaklama gündeme geldi?
Ve hangi eller bunu onaylamak için kalktı?
Kalkan eller acaba ellerini kaldırırken hiç düşünmedi mi cephede ölen atalarımın kemikleri sızlayacak diye...
Nedir bu inatlaşma...
Bu ülkenin kurulmasını sağlayan temel taşları olan bayramlar neden yasaklanır?
Ve tüm bu yasaklara milyonlarca vatan bekçilerinin ve Cumhuriyet askerlerinin meydanları doldurarak yürek dolusu verdikleri cevap…
***
Sanattan korkmakla…
Tiyatroları kapatmakla…
Heykelleri yıkmakla…
Bayramlardan korkmakla…
Gerçeklerden kaçmakla…
Olmuyor bu işler.
***
Yürüyüşleri, kutlamayı durdurmaya çalıştılar, insanları susturmaya…
İyi de…
Karşınızda terorist yok, eşkıya yok; vatanını seven, demokrasisini, ülkenin kurulmasını sağlayan temel taşı olan bayramını coşkuyla kutlamak isteyen insanlar var.
Hepsi bu.
Gördük; yasaklar mı durdurdu milyonları, barikatlar mı, demir coplar mı, biber gazı mı…
Hiçbiri.
Bunlar yıkıldı, aşıldı; vatan sevgisi ve Cumhuriyet coşkusuyla.
Ne mutlu ki, ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!’ olgusunu gururla, mutlulukla yaşadık bir kez daha.
Anitkabir’e koşan yüzbinleri gördük.
İstanbul’da, Bağdat Caddesi’ne, Beşiktaş’a, Barbaros Bulvarı’na akanları…
İzmir’de bayrağımızın sadece karada değil, denizde de dalgalanışını…
Diğer şehirlerde de tek yürek olanları…
Duygulandık, gururlandık, ağladık.
29 Ekim’de, ülkemin dört bir köşesinde milyonlarca yürek bir de neyi ispatladı, Ata’sına koşup, Cumhuriyet’ine sahip çıkarken?
Cumhuriyet Bayramı devletin değil, milletin!
Paylaş