Paylaş
Ne zaman ve nasıl mı?
Bir kişiyi çok sevip, ona aşık olup, bağlandığında!
Evet, yanlış okumadınız!
Yani erkek onca beraberliğinden sonra bir kişiye tam anlamıyla aşık olmasın, yandı!
O zaman çok şey kaçırıyor.
Çok şey kaçırmanın yanı sıra hayatı da…
Bir kişiye aşık olmaktan, bağlanmaktan korkmaları da bu yüzden işte.
Gerçekten aşık olduklarında bir süre ikilemde kalmaları, eteklerinin pardon paçalarının tutuşması da bundan…
Çünkü dışarıda hayat akıyor.
Her gün onunla bununla gezip tozmak varken bir kişiye bağlı kalınır mı hiç!
Üstelik aşık olduğunuz bağlandığınız bu kişi sizi herkesten iyi anlıyor, sizi herkesten çok seviyor ve sizin mutluluğunuzu istiyorsa!
Olmaz, bir kadına aşık olunup, bir kişiye bağlanılmaz!
O yüzden hayatlarında biri olsa da genelde gözleri hep dışarıda oluyor, o yüzden diğer kadınlar daha cazip geliyor.
Bir kişiyi sevince hayat bitiyor onlar için.
Yani erkeklerin bu konudaki düşünceleri böyle.
Tek bir kişiyle birlikte olmuşsa, çok şey kaçırıyormuş gibi düşünüyor.
Ve de hayatı şöyle algılıyorlar. ‘Dünyaya geliyoruz, çeşitli nimetler var, bana düşen bu nimetlerden ne kadar çok faydalanabilirsem, o kadar çok faydalanmalıyım!”
Sanki önemli olan, hayattaki her şeyi mümkün olduğu kadar tüketmek. Ve bunu cinselliğe de yansıtıyorlar. Yani daha kaliteli, daha güzel, daha genç kadınlarla birlikte olmak. ‘Ne kadar çok, o kadar iyi!’ mantığını pekiştirmek istercesine…
İyi de bunun adı açgözlülük değil de ne?
Sanıyorlar ki, bir kişiye aşık olup ona bağlandığında; kendisini hapsedilmiş, geleceğine el konulmuş ve ele geçirilmiş gibi hissediyorlar!
Ve bunun açıklamasını da sevdikleri kadına şu şekilde yapıyorlar; siz kadınlar bir kişiye bağlanıp çok seviyorsunuz. Oysa biz bir kişiye bağlanırsak hayatı kaçırıyormuşuz gibi hissediyoruz!’
Laf mı bu Allah aşkına!
Ya da ne kadar mantıklı, ne kadar inandırıcı?
Hani onlara göre erkekliğin doğasında bu var ya!
Yani başka kadınların da kendisini arzulamasını, hayran olmasını, değer vermesini istiyor. Çünkü ancak o zaman kendisini daha değerli hissediyor!
Farkına varmıyorlar ki, bu şekilde kendi değerlerini çok ama çok azaltıyorlar!
Oysa her gün başka birinin yanında ruhunuzu kirletmek ve yormak yerine; size aşık olan, kalbinizle beraber ruhunuzu anlayan, sizi gerçekten seven, aşık olduğunuz kişiye kendinizi bırakabilmeyi teslim edebilmeyi, bir kaygınızın olmamasını, karşı tarafı düşünebilmeyi, onun iyiliğini isteyebilmeyi, karşı tarafla her şeyini ama her şeyini paylaşabilmeyi, kendini saklamamayı, kendinizi beğendirmeye çalışmamayı, kendinizi olduğu gibi ortaya koyabilmeyi deneseniz o zaman hayatı kaçırdığınızı değil gerçek hayatı bulduğunuzu anlayacaksınız!
Anlayacaksınız da…
Ama siz yine bildiğinizi okuyun, aşık olduğunuz kişi yerine her gün onunla bununla beraber gezerek.
Hayatı ancak o zaman yakalayacaksınız!
Hayatı o zaman kaçırmayacaksınız!
Ama şunu unutmayın ki; asıl hayatı yaşadığınızı sandığınız o anlarda bir şeyi değil birçok şey kaçırıyorsunuz.
Neyi mi?
Aşık olduğunuz, yüzü ve kalbi size gülen, yanında kendinizi bulduğunuz, sevdiğiniz bir kişi varken, en ufak bir fırsatta onunla bununla kaçamak yaparak sözde anı yaşayıp, erkekliğinizi ispatlamak yerine sizi çok ama çok seven kişinin kalbindeki o pırıltıyı, gözlerindeki o ışıltıyı, yüzündeki o parıltıyı göremeyip, yaşayamayıp hissetmeyerek, hissedemeyerek!
Ve de kalbinizi yenileyen, hücrelerinize işleyen, ruhunuzu bütünleyen gerçek sevgiyi, aşkı ve dolayısıyla en dolu, en güzel hayatı kaçırarak!
Paylaş