Melike Birgölge

ANLIYORSUN DEĞİL Mİ!

1 Şubat 2013
Aşkınızın yeni başladığı, yıldızların sevgiyi kalbinize ve başınıza taç yaptığı dönemlerde… Ya da… Ayrılık acımasız yüzünü gösterdiğinde… Hüzün size güldüğünde… Onsuz yapamadığınızda… Onu çoookkk özlediğinizde… Yaranıza tuz ve yakamozları bastığınızda…

Ne anlatabilirsiniz, ne yazabilirsiniz ne de çizebilirsiniz.

 

Aşkı, ayrılığı…

 

Tarifi, şekli şemali yoktur, yaşarsınız ancak.

 

Aşk…

 

Yazının Devamını Oku

Hayatımdaki erkekler!

28 Ocak 2013
Hayatı öğreten de vardı, incelikleri gösteren de… Sürprizlerle uçuran da vardı, dedikleriyle inciten de… Aşkı yaşatan da vardı hüzünle kuşatan da… Kimi mesleğimde - kariyerimde kilometre taşım oldu kimi de hayatımdaki önemli dönemecim! Kimler mi onlar?

Kimi hayatı öğretti bana, tökezletmek isteyenlerin yerine.

Kimi doğru ya da yanlış ne yaparsam yapayım arkamda oldu.

Kimi aşkın bulutlarında sevdayı yaşattı, kimi hüznün topraklarında anlatılmaz acıyı…

Kimi de doğruluğun yolunda ilerlerken güzel ve anlamlı hayat yaşamak konusunda verdiğim mücadelemde benden desteğini esirgemedi.

Kimi mesleğimdeki kilometre taşım oldu, kimi de hayatımdaki önemli bir dönemecim...

Başarı konusunda açılmamış kanatlarımı açarak yükseklere uçabileceğimi gösteren de vardı.

Bana çok şey öğrettiler.

İşte hayatımdaki erkekler!

Yazının Devamını Oku

Tarihi renklerle röntgenleyelim mi

23 Ocak 2013
Şimdi derin vadileri, vıcık vıcık ilişkileri, yırtmaçlı vücutları, yapmacık gelinleri, pişkin kaynanaları, röntgenlemek varken tarihi gözetlemek de neyin nesi!

Di mi ama?

Bu sayılanları evde, ekran başında keyifle izlemek varken…

Kalkıp da kim gider resimleri röntgenlemeye?

Tabloların içine girip, boyanın maddeselliğinden sıyrılıp, renklerle bütünleşerek düşüncelerini zorlamayı kim ister şimdi?

Azınlıkta olan sanatseverler tabii.

‘Tarihin Röntgencisi’ne eşlik etmeye ne dersiniz?

Bedri Baykam’a.

O, tarihi röntgenleyedursun siz sanatseverler de, onun yeni sergisindeki eserlerini röntgenleyerek…

Yazının Devamını Oku

Birand: 32. Gün'ün tek nedeni inat!

18 Ocak 2013
Onu, bu akşam 32. Gün’de izlemeyi beklerken, aramızdan ayrılışı haberiyle… Sadece 32. Gün’ü değil, milyonlarca insanı ve haberleri de öksüz bırakan Mehmet Ali Birand’la; haber, habercilik, ilginç yaşamı, tecrübeleri, insan ve hayat üzerine keyifli ve insana çok şey veren söyledikleriyle hoş bir sohbetimiz olmuştu. O’nun anısına…

Dünya ve Türkiye gündemindeki en riskli konuları, en doğru zamanda belirtmekten çekinmeyen, gazetecilikte hep başarılı çalışmalara imza atmış olan ve bunu yıllardır sürdüren Sayın Mehmet Ali Birand, yoğun programı içerisinde bana zaman ayırdı ve röportaj konuğum oldu.

BENİM HAYATIM MEMURLUKLA GEÇMEMELİ!

Galatasaray Lisesi’ndeyken Galatasaray dergisinde görev alanlardan biriydiniz. O zamanlar mı başladı gazeteciliğe merakınız yoksa daha öncesine mi dayanıyor? Ve nedir gazetecilikten anladığınız o yıllarda?

Genelde Galatasaray Lisesi’ne başladığımdan beri gazetecilik merakım vardı. Gazetecilikten de şunu anlardım ben; bir düzeyin önüne çıkabilmek yani başını daha önde tutabilmek, insanlara yön gösterebilmek tutkusu vardı. Bir şey bildiğimden değildi.  Bir şey bildiğimde onu yön göstereceğim şeklinde değildir. Ama hep ‘Acaba ben insanlara nasıl yön gösteririm, farklı ne söyleyebilirim.’ Ben herkes gibi olmak istemiyorum. Herkes gibi olamam. O dönemde devlet memuruydu, çoğu kişinin mesleği. Benim hayatım memurlukla geçmemeli, ben başka bir şey yapmalıyım ve o başka bir şeyin ne olduğunu bilmeden, onu da farklı olarak, gazetecilikten bunu elde edebileceğimi, kendimi tatmin edebileceğimi düşündüm. O şekilde başladı.

Vehbi Koç sizi hem ayağınızdaki sakatlığı tedavi ettirmeniz hem de İngilizce öğrenmeniz için Londra’ya gönderiyor. 1964’te ayağınız alçıdayken, koltuk değnekleriyle haber izlemeye gidiyorsunuz, uzun bir süre. Nedir bu halde bile sizdeki gazetecilik yapma tutkusu?

Gazetecilik tutkusu değil de daha çok bir işe yaramak, aldığı bir işi yapabilmek. En iyisini yapabilmek, farklı yapabilmek, onu gösterebilmek.

Başarabilmek...

Başarabilmek... Aynen… Yani o hırs vardı. Başarmaksa, en iyisini başarmak hırsı... Beni daima bütün hayatım boyunca zaten o hırs götürdü. En iyisini yapabilmek, farklısını yapabilmek...

Yazının Devamını Oku

Hayat... 40'ından sonra...

16 Ocak 2013
İnsan, yaşamında nelerle karşılaşacağı, neler yaşayacağı, hayatın onu nereye taşıyacağı tam bir muamma! Alabora, fırtına, yağmur, güneş… Cebelleş babam cebelleş. Bazen tepetakla olur hayatınız. Bazen de bir bakmışsınız, yıldızlara uzanmışsınız.

Hayat…

Öyle bir şey ki…

İnsan, yaşamında nelerle karşılaşacağı, neler yaşayacağı, hayatın onu nereye taşıyacağı tam bir muamma!

Umulmadık bir zamanda değişen olaylar ve öyle hayatlar var ki…

Duyulduğunda ‘İşte bu!’ dedirten…

İnsanı silkeleyen, kendine getiren…

Motive eden…

İnsanların hayatında dönüm noktaları olur.

Yazının Devamını Oku

'Tiyatro eğlence yeri değil, büyüklerin mektebidir!'

14 Ocak 2013
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen’le; 2013’te sinema ve tiyatromuzun 100. yılına yönelik etkinlikleri kapsamındaki projeleri, Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi üstünün açılır-kapanır hâle getirilmesi, ‘Sinema Kostüm Müzesi’ paralelinde ‘Mehmet Âkif Ersoy Kültür Evi’ açmak, ‘Tiyatro Senaryosu Yazma Yarışması’ ve kurumsal kültür ödüller bağlamında düzenleyip verecekleri ‘İstanbul Kültür Ödülleri’ni, tiyatroyu, sanatı ve hayatı konuştuk.

1995 yılında Kültür Bakanlığı’nca ‘Türk Kültürüne Özel Hizmet Ödülü’ aldınız. Birçok kültürel işlerde faaliyetleriniz de oldu. Gazetecilik – yazarlık yaptıktan sonra Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı görevine geçişiniz nasıl oldu? Bu soruyla başlayalım mı röportajımıza?

Basında ilk yazımın yayınlandığı 1975 yılını başlangıç aldığımızda, meslekî olarak geride 37 yılı bırakmış olduğumu görüyorum. Bu sürenin başlangıç dönemlerinde muhabirlik, istihbarat şef yardımcılığı, yazı işlerinde redaktörlük vb. mutfak işlerinde bulundum.

Yıllarca gazetecilik – yazarlık yaptıktan sonra 1988’de aldığınız bir kararla sadece kültür sanatla ilgilenmeye karar verdiniz.

Aynen ve o dönem çalıştığım gazetede kültür sanat sayfası şefliğine getirilmiş olmayı da fırsat bildim. O günden sonra sadece kültür ve sanat alanında yazarak gazeteciliği sürdürdüm. Bugün arkama baktığımda; tamamı kültür sanat eksenli 4 bini aşkın köşe yazısı ve 8 kitabımın varlığı, bu alandaki yolculuğumun özeti olarak beni cesaretlendiriyor. Bu arada çeşitli kültür sanat derneklerinde kurucu başkanlık, başkanlık, üyeliklerde bulunarak kültür sanat alanında gördüğüm boşlukları doldurmaya çalıştım. Bir taraftan gazetecilik devam ederken,1995’de gelen davet üzerine Beyoğlu Belediyesi’nde önce Sayın Nusret Bayraktar başkanımın, daha sonra da Sayın Kadir Topbaş başkanımın yanında 2 dönem kültür – sanat ve basın danışmanlığı yaptım. Geçtiğimiz yıl Sayın Kadir Topbaş başkanımdan gelen davet üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı görevine başladım. Kısmetse, 20 Ocak 2013’de, göreve başlayışımın 1 yılı dolmuş olacak. 

KİMLİĞİNİ SİYASÎ DÜŞÜNCESİNİN ESİRİ YAPANLARIN DA SANSÜRCÜ ZİHNİYET KADAR ZARARI VARDIR SANATA!

Gerçekleştirmek üzere yola çıktığınız en önemli projelerinizden biri de Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi üstünün açılır-kapanır hâle getirilecek olması. Yani artık ansızın yağan yağmur ya da kar sanata engel olmayacak. Peki, bu noktadan yola çıkarsak sanatı engelleyen en önemli etkenlerin neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Günümüz dünyasındaki kültür sanat yatırımlarını birazcık fark edebiliyorsak, sanatın önemi ve gereği üzerine söz söylemek bile gereksiz. Yaradan’ımızın sıfatlarından birinin ‘Sânî’ yani sanat yapan olduğunu inanan her insan bilir. 12 Eylül sonrasındaki sivilleşme başlangıcıyla beraber, kültür ve sanat dünyamıza o güne kadar iliklerine kadar hâkim olan baskılar da azalmaya başlamıştır.

TÜRKİYE’DE SANATI ENGELLEYEN, DEVLET MEKANİZMALARINA SİNMİŞ OLAN SANSÜRCÜ ZİHNİYETTİR!

Yazının Devamını Oku

İnsan olmak yerine fareleşiyorum

8 Ocak 2013
Ne için ne için ne için? Bazen kaybolduğumuz hayatın labirentinde kaotik durumlara inat yaşıyorken, yaşamaya çalışıyorken, karşılaştığımız ve duyduğumuz bazı konular ki; yaşamda varolmaya çalışan bizleri insanlıktan çıkarıp…

Bakıyorsunuz.

Yaşamınıza.

Etrafınıza.

Dünyaya.

Ne için yaşadığınıza…

Neler yaptığınıza…

Nefes almak…

Mutlu olmak…

Yazının Devamını Oku

Gülmeyi bilen yıldızların olacak senin!

4 Ocak 2013
Belki de çocukken dokunulmazdı, ağlamak. Çünkü olan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak. Peki ya büyümek? Büyümenin diğer adı mıydı tuhaflaşmak!

Bu tuhaflaşmadan herkes nasibini alıyor, yetişip gelirken, büyürken, yaşarken.

En basitinden karşımızdakileri söylediklerine göre değerlendiriyoruz.

Ama hayır söylediklerine değil, eylemlerine bakılarak değerlendirilmeli karşımızdaki insanlar.

Bunu yapabilmek için de önce kendi içimize bakarak sonra da kendimizi yargılayarak…

Evet, insanın kendisini yargılaması başkalarını yargılamasından çok daha güçtür.

Ama kendini iyi yargılamayı başarabilen insan, hayatı kotarabilen ve yaşayabilendir.

İnsanın önce kendini yargılaması ve sonra da karşısındakini anlaması kalbiyle olur, gözüyle değil.

İnsan ancak yüreğiyle bakarsa bir şeyi iyi görür, onu iyi anlar.

Yazının Devamını Oku