Paylaş
Barbaros Tapan’ın Charlize Theron’la yaptığı söyleşiyi Kelebek’te okumuşsunuzdur. Miss Theron şöyle diyor: “Dürüst olmak gerekirse bütün erkek arkadaşlarım çok emek isteyen, zor insanlardı. Belki de erkekler konusunda beğenilerimi değiştirip yeniden denemeliyim.”
Peki, ben de dürüst davranacağım: Evet, yeniden denemenizde fayda var hanımefendi! Bana Hürriyet santralından her zaman ulaşabilirsiniz.
Ama Charlize Hanım’a şunu hatırlatmak isterim ki, ‘emek vermeden’ bir ilişkiyi yürütmek mümkün olamaz. Her kadının ve her erkeğin, sevgilisinden beklemeye hakkı olan bir şeydir bu.
Eğer bu zahmete değmeyeceğini düşünüyorsanız o klasik konuşmayı yapmanız gerekir: “Bak tatlım, sen benden daha iyilerine layıksın!”
Âşıklar kavuşana kadar birbirlerine özen gösterirler. Yaptıkları bir davranışın, söyledikleri bir sözün nereye gideceğini hesaplarlar.
Hesaplılık, sevilen kişinin yüceltilmesini sağlar, ulaşılmazlığını vurgular.
Erişilmez olanı elde etme isteği, tutkuyu iyice alevlendirir.
Aşk gerilimden beslenir
Kavuşmayı takip eden birlikte yaşama süreci, aşk yüzünden (aşkın gözünün kör olduğu sözünü hep hatırlayın) görülemeyen kusurların da ortaya çıkmasına neden olur.
O güne kadar diğerlerinden farklı olduğunu zannettiğiniz insanın aslında ‘sıradan bir fani’ olduğunu anladığınız anda da aşkın bitiş süreci başlar.
“Zülfün zülfün dediğim, meğer saçının teliymiş” sözündeki gibi yani.Yücelttiğiniz varlık artık gözünüzde süpürülüp atılmayı bekleyen bir toz yığını gibidir.
Sanıyorum Charlize Hanım ve onun gibi düşünenlerin sorunu, bu noktaya çok hızlı bir süreç içinde gelmeleri.
Artık hoşunuza gitmeyen, hatta belki de kıyısından köşesinden sinirinize dokunmaya başlayan birisine niye özen gösteresiniz?
Aşk, iki cins arasındaki gerilimden mi beslenir? Erkeklerin ‘avcı’, kadınların ‘toplayıcı’ olduğu dönemlerden kalan bir gerilimin uzantısı mıdır?
Kadınlarla erkeklerin birbirlerine âşık olmasının sebebi esasen bu gerilimdir. Tıpkı ayrılmalarının sebebinin de bu olduğu gibi!
‘Vuslat’ gerçekleşmeden önce, yüceltme sürecinde böyle bir cinsel gerilim vardır.
Gerilim, kavuşmayla azalır.
Bir köylünün Bedri Rahmi’ye yaptığı “Seversin, kavuşamazsın, aşk olur” tanımlaması bu nedenle bilgece söylenmiş bir cümledir. Destanlara konu olan aşklar böyle aşklardır.
Kavuşma olmaz. Kavuşma, kafada yüceltilenin gerçekte kim olduğunun ortaya çıkmasına yol açar.
Sonu mutlu biten aşk hikâyelerinin kahramanlarının ne durumda olduğunu hiç bilmiyoruz.
Kavuşamayan Leyla ve Mecnun’un sonlarından haberimiz var ama Kurbağa Prens’le onu öpüp yeniden insan haline getiren prensesin sonları ne oldu acaba?
Charlize Hanım’a şunu hatırlatmak isterim ki, ‘emek vermeden’ bir ilişkiyi yürütmek mümkün olamaz.
O kahramanlar ne halde?
Sindirella ile prens, katedraldeki o muazzam düğünün ardından çıktıkları balayından kavga ederek dönmüş olamazlar mı?
Hikâye kavuşmayla bittiğine göre anlatılmaya değer bir şey olmadı mı hiç aralarında acaba?
William Blake’e başvuralım, bakalım ne diyor: “Ancak söylenmemiş aşklar, aşktır!”
Aşkın ömrünün ne kadar olduğu, evliliğin aşkı öldürdüğü gibi popüler tartışma konularını boşa çıkaracak şey de ‘karşılıklı özen’ kavramında yatıyor.
Aşkı koruyup kollamak, sevgilinize gösterdiğiniz özenle ilgilidir.
Karşılıklı özen, aynı başların çok yastık eskitmesini sağlar. Kavuşma ile azalacak tutkunun yerine bunu koyabilenler, azalsa bile tutkunun devam etmesini de sağlayabilirler.
Napoleon Bonaparte, Josephine’e yazdığı bir mektupta şöyle diyor: “Eğer kalbim sonsuza dek sevmeyecek kadar aşağılık olsaydı, dişlerimle parçalardım onu. ‘Seni daha az seviyorum’ diyeceğim gün, aşkımın da yaşamımın da son günü olacak.”
Yorulan kuş uçar gider
Peki bu uzun süremeyen ilişkilerdeki tek hatalı taraf Charlize Theron olabilir mi? Hayır; biten bir ilişkide bir taraf suçlu, öteki taraf kanatsız bir melek değildir.
Eski sevgililerini “Zor insanlardı” diye tanımlıyor. Böyle tanımlayabileceğimiz kadınlar ve erkekler yok mu? Okurken başınızı emme basma tulumba gibi sallayıp “Olmaz mı” dediğinizi duyar gibiyim.
Evet, bazı insanlar zordur. Hem kendileri için hem de sevgilileri için hayatı zorlaştırırlar.
Oysa birisinin hayatına girdiysen yapman gereken onun hayatını zorlaştırmak değildir.
Onu mutlu etmeye çalışmaktır. Yüzünden tebessümün eksilmemesini sağlamaktır.
İlişkiyi sağlıklı sürdürme sorumluluğu sadece tek tarafın üzerine kalıyorsa bu, bir kişinin taşımakta zorlanacağı bir yükün omuzlarına bindirilmesi anlamına gelir.
İnsanı yorar. Yormaya başlayan ilişkinin bitmesi kaçınılmazdır.
Böyle bir ilişki, yorulan taraf açısından yeni bir aşkın filizlenmesi için verimli bir toprak sayılmalıdır.
Halk deyişiyle söyleyecek olursak, yorulan kuş sonunda uçar gider.
Nietzsche şöyle diyor: “Ve sadece mezarların bulunduğu yerlerde, yeniden doğuşlar vardır.”
Paylaş