Paylaş
“Yeni bir sistem kuruyoruz. Bu sistem denetlenebilir olmalı, topluma güven vermeli. Açık, şeffaf ve hesap verebilir olmalı” demiş.
Bunu Abdulkadir Selvi’nin köşesinde çarşamba günü okudum.
Bahçeli’nin “Açık, şeffaf, hesap verebilir olmalı” dediği kişi, yeni sistemin cumhurbaşkanı olmalı. Normali de budur zaten. Yürütme gücünü elinde tutan, hem parlamentoya hem de gerektiğinde yargıya hesap verebiliyor olmalı.
Peki AKP, Devlet Bahçeli’nin bu talebini yerine getirmiş mi, ona bakalım.
Görevdeki cumhurbaşkanının yargılanabilmesi için 600 kişilik Meclis’te iki görüşme yapılacak. Birincisinde 360 milletvekilinin oyuyla suçlama önergesinin kabulü gerekecek, ikincisinde 400 milletvekilinin oyuyla Yüce Divan’a sevk.
Cumhurbaşkanının görev süresi bittikten sonra da aynı şey geçerli.
Ve cumhurbaşkanının göreviyle ilgili olmayan suçlar için de geçerli.
Daha da ötesi “suçüstü” durumunda bile geçerli.
“Ömür boyu dokunulmazlık” zırhı bu.
Bu düzenleme, 12 Eylül rejiminin Milli Güvenlik Konseyi üyeleri için getirdiği kanun düzenini hatırlatıyor.
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar için de aynı soruşturma usulü uygulanacak ama bu kez beşte üç çoğunluk yeterli olacak.
Onlar için de görevden ayrıldıktan sonra aynı usuller geçerli.
Yardımcılar için görevleri ile ilgili olan-olmayan suçlar ayrımı var. Ama görevden ayrıldıktan sonra da aynı usuller ile soruşturulabilecekler.
Bahçeli’nin talebi yerine getirilmiş mi, MHP’li hukukçular ne diyor acaba?
NEYİ İMZALADIKLARINI YENİ ÖĞRENECEKLER
AKP MYK toplantısında, Anayasa değişikliği teklifi ile ilgili olarak milletvekillerinin bilgilendirilmesine karar verildi.
Bu haber,havuz gazetesinde “Milletvekillerine anayasa eğitimi” başlığı ile yayınlandı.
Yani bu mizah değil, aynıyla vaki.
Hatırlarsınız, AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, Anayasa değişikliği önergesini TBMM Başkanı’na sunarlarken şöyle konuşmuştu:
“Sayın Başbakanımız dahil olmak üzere 316 milletvekilimizin imzasıyla Meclis Başkanlığımıza teslim ediyoruz. Vatanımıza, milletimize hayırlı uğurlu olsun.”
Anayasa teklifi daha hazırlanmadan önce AKP milletvekillerinin beyaz kâğıtlara harıl harıl imza attıklarını gösteren fotoğraflar yayınlanmıştı, hatırlarsınız.
Milletvekilleri boş kâğıda imza atarken özel olarak poz vermişlerdi ki ileride “Vay sen imzalamadın” diyecek kimse çıkmasın!
Bu son “eğitim” kararı da ortaya koyuyor ki milletvekilleri, ne olduğunu bilmedikleri bir Anayasa değişikliği için imza vermişler.
Şimdi mecburen eğitime alınacaklar ki vatandaşlar bir soru sorarlarsa neyi imzaladıklarını biliyormuş gibi davranabilsinler.
Sistemi tümüyle değiştirecek değişiklik öneriliyor ve halkın seçip Meclis’e gönderdiği milletvekilleri neyi imzaladıklarını yeni öğrenecekler.
Kendi iradesine sahip olamayan bir Meclis, Türkiye’yi geri dönüşü olmayan bir yola sokacak.
SAATLERİ GERİ ALIN BİTSİN BU ÇİLE
TÜRKİYE, bir kanun ile GMT + 2 saat dilimini seçmişti. 1972 yılından bu yana da dünyanın önemli bölümüyle aynı anda ileri yaz saati uygulaması yapılıyor, yaz sonunda yeniden normal saate dönülüyordu.
Bu kez Bakanlar Kurulu yaz saati uygulamasını yıl boyunca uzatmaya karar verdi.
Böylece enerji tasarrufu olacağını söylediler.
Ama ilginç tarafı iki yıl önce de yaz saati uygulaması yapmayarak enerji tasarruf edileceğini söylüyorlardı.
Kanun ile düzenlenmiş bir durumun, Bakanlar Kurulu kararıyla ortadan kaldırılmasında zaten bir hukuki sorun var.
Şu anda Türkiye GMT + 3 saat diliminde ve bu Bakanlar Kurulu
kararıyla oldu. Hukuki sorunu bir kenara bırakalım, Türkiye artık zifiri karanlıkta okula ve işe gitmek zorunda kalan insanların ülkesi oldu.
Bunun özellikle çocuklar için yarattığı bir güvenlik sorunu var.
Öte yandan güneş ışığında işine gücüne gitmeye alışmış bir Akdenizli halkın, bitmek bilmeyen geceler nedeniyle girdiği depresyon da cabası.
Sabah namazını kılıp işine öyle gidenler için de ciddi bir sorun, çünkü artık sabah ezanı okunurken insanlar işlerine gitmek için yollara dökülmüş oluyorlar.
İdris Emen’in Hürriyet’teki haberine göre, bu düzenlemeyi icat eden akademisyenler çözüm önermişler: Okullar erken başlıyor, geç başlasın.
Bunun yaratacağı trafik sorunu, bu kez ikili eğitimdeki öğrencilerin gecenin bir vakti okuldan çıkmak zorunda kalmaları gibi meseleleri belli ki dert etmiyorlar.
Nasıl bir tasarruf sağlanacağını henüz bize kimse anlatmadı ama işyerlerinde daha uzun süre güneş ışığından yararlanmak amacıyla yapılan bu uygulamanın bir tasarruf getirmesi de zor.
Çünkü her yerde ışıklar bu kez sabah saatlerinde yanıyor.
Bakalım hükümet, vatandaşların bu günlük dertlerine kulak verecek mi? Benim bildiğim Türkiye’de hiç olmayacak bir şey ama umarım yanılıyorumdur.
Paylaş