Paylaş
Aslında kimse kendisinin cahil olduğunu kabul etmez. Hemen herkes her konuda kitaplar okur, gazeteleri izler, çeşitli konulardaki tartışmalara katılıp, kendince bir düşünce çizgisine sahip olur.
Anacak okur-yazar olmak, sadece “ümmi” olmamak demektir.
Eğer doğru kaynaklara ulaşamıyorsanız, okuduklarınız ve duyduklarınız sizi güdümlenmiş bir bilgi ortamında tutuyorsa, geniş anlamıyla “cahil” olabilirsiniz. Çocukların masallarda anlatılanları gerçek sanması gibi, siz de bir masal dünyasının yetişkin çocuğu konumunda bulunabilirsiniz.
Biz Türklerin kendi tarihimize ait doğru ve gerçek bilgilere hangi kaynaklardan ulaşabileceğimiz konulu tartışmaların yoğunlaştığı bir dönemi yaşıyoruz. Milliyet’te Fikret Bila’ya konuşan emekli Orgeneral Aytaç Yalman’ın“Kürt yoktur diye eğitilmişiz” cümlesi de bu dönemi yansıtmıyor mu?
Romanlardaki tarih
Şöyle bir düşündüğümüz zaman, örneğin hiç tarih kitabı okumamış Türklerin, tarihe dönük yargılarını hangi kaynaklara dayalı biçimde oluşturduklarını herhalde merak etmemiz gerekir.
Selim İleri, Zaman’daki pazar yazısında bu kaynaklardan birinin “roman”lar olduğunu şu çarpıcı örneği vererek ele almıştı:
- Halikarnas Balıkçısı'nın Uluç Reis romanını çok severim. Bir anlatım coşkusu, dil zenginliğidir Uluç Reis. Kılıç Ali Paşa'nın hayatını anlatır görünmekle birlikte, bu eser, denizlere açılır ve Halikarnas Balıkçısı'nda her zaman rastgeldiğimiz deniz edebiyatına, salt deniz edebiyatına kavuşur… Uluç Reis'in tarihe bağlı kalıp kalmadığı hiç önemli değil. Yeter ki Halikarnas Balıkçısı konuşup, anlatıp dursun... Ama yayınevi öyle düşünmemiş ki, iç kapakta şöyle tanıtmış Uluç Reis'i: "Bu kitap bir roman değil, vesikalara dayanan tarihî bir eserdir." Sonra, üçüncü sayfada, iri puntolu, büyük harf Uluç Reis'in altında siyah puntolarla "Roman" diye yazılmış.
Kemal Tahir olmasaydı
Engin Ardıç da, Akşam’daki köşesinde, Org. Yalman’ın sözlerinden giderek, şöyle yakınıyordu:
- Elbette ben de takıldım, Aytaç Yalman Paşa’nın o “kilit” cümlesine... “Kürt yoktur diye eğitilmişiz” dedi. Karda yürürlermiş de kart kurt diye ses çıkarmış, “dağ Türklerine” o isim oradan verilmiş… Bu gibi saçmalıkların bizi getirip bıraktığı nokta bu işte.Sizi hiç olmazsa yanlış eğitmişler, bizi hiç eğitmediler paşam. Tarih dersinde “meşrutiyet dönemine” pek vakit kalmazdı yıl sonuna doğru, üniversitede de Devrim Tarihi, yalnızca son sınıfta, en sıradan hocanın verdiği en kelek dersti, “averaj yükseltmeye yarayan”, hani diş koruma, elişi falan gibi…
Ezbere karşı çıkabilmek
Çeşitli kaynaklardan, yerli yabancı monografilerden, oto-biyografilerden, biyografilerden“tarih”i okuyup bilgi sahibi olduğunuzda, elbet slogan ve klişelerden oluşan söylemlere karşı çıkarsınız. Bu sizin “hain” veya “bölücü” diye damgalanmanıza neden de olabilir. Hatta Ceza Yasası’nın 301’inci maddesine dayalı bir “suç duyurusu”nun da hedefi olabilirsiniz.
Ama burada bir tercih yapmak durumunda olmanız gerekmektedir.
Dini içerikli bir söyleminiz varsa “Tek Kitap” tabii ki yegane kaynağınızdır.
Ama hedefinizi “çağdaş uygarlık düzeyi” olarak göstermişseniz, “tek kaynak”lı bir tarih ve siyaset anlayışı, sizi hem cahillerin hem de bağnazların sınıfına sokar.
ABD ile ilişkiler AB’yi unutturdu mu?
Aynı anda iki işi birden yapamamak, Türk siyasetçilerinin ana özelliği.
ABD ile ilişkiler gündemde ya… AB ile ilişkiler sanki rafa kaldırıldı. Oysa Ceza Yasası’nın 301’inci maddesi değiştirilebilseydi, “İlerleme Raporu” açısından önemli bir gelişme meydana gelirdi.
“Değişiklik için bir metin oluşturamıyoruz” mazereti de kabul edilebilir değil açıkçası.
Mesela Yargıtay Onursal Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk’un 4 Ocak 2006’da Radikal’de, önceki gün de Star’da yayınladığı aşağıdaki öneri, sorunu çözebilir:
Madde 301-(1) Türk ulusuna, Türkiye Cumhuriyeti Devletine; yasama, yürütme ve yargı organlarına; kolluğa, korumaya ve savunmaya ilişkin güçlere, saygınlıklarını sarsar ve nesnel eleştiri sınırlarını aşar biçimde alenen hakaret edenler, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar.
(2) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmazlar.
(3) Yukarıdaki eylemler hakkında kovuşturma yapılması, konuyu kamusal yarar açıdan değerlendiren Cumhurbaşkanının iznine bağlıdır.
Paylaş