PaylaÅŸ
Yaşananların faturası yavaş yavaş çıktıkça, boyut daha iyi anlaşılıyor. İlk hasar sonuçları ABD’den geldi. Ardından buna İngiltere başta olmak üzere Avrupa eklenecek. Konuştuğum uzmanlar, ‘En kötüsü Japonya’nın eklenmesi olur’ diyorlar.
Böyle olumsuz bir tablo içinde vatandaşın kafası iyiden iyiye karıştı. Ekonomiyi yönetenler, ‘hiçbir şey yokmuş’ gibi davrandıkları için, uzman ve ekonomist değerlendirmeleri bilgi açığını kapatıyor. Onların bazıları da ‘kabus’ senaryosu çiziyor, vatandaşın ‘yüreğini ağzına’ getiriyor. Çünkü, ‘derin kriz’ yaşıyoruz diyenlerin yanı sıra, ‘2001 az kalır’ değerlendirmesini yapanlar da var.
Ben bu gibi durumlarda cephenin tam içinde olan bankacıların sözlerine daha çok önem veririm. Sadece Türkiye değil, kredi ve sendikasyon ilişkisi nedeniyle dünyanın nabzını da ellerinde tuttukları için, değerlendirmeleri daha sağlıklı olur. O nedenle yaşadığımızın adını koymalarını onlardan rica ettim.
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, Amerika ve Avrupa piyasalarında yaşananı, ‘likidite değil, bankacılık krizi’ olarak nitelendiriyor. Ona göre, yabancı bankaların çok ciddi şekilde sermaye ihtiyacı var ve çok kısa sürede de sermaye yapılarını düzeltmeleri güç görünüyor. ‘Çünkü, zararların boyutu hala tam olarak bilinemiyor. Dolayısıyla, sermaye ihtiyaçları da tam olarak saptanamıyor’ diyor.
Ergun Özen, yaşananların Türk bankacılığını da olumsuz etkileyeceğine dikkat çekiyor: ‘Fiyat yönünden olumsuz etkileneceğiz, yani daha pahalıya borçlanacağız.’
Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Tayfun Bayazıt ise ‘Henüz bir kriz değil’ diye nitelendiriyor yaşananları… Ardından da tahminini yapıyor: ‘Ama yüksek volatilite ve belirsizlik hali, bir süre daha bizimle olacak gibi gözüküyor.’
Tayfun Bayazıt’a göre, global likidite sıkışıklığı ve kredilerde daralma şeklinde beliren bu gelişme, ABD’de durgunluk, Avrupa’da ise yavaşlama sinyallerine neden oluyor. Bu da beraberinde riskten kaçınma eğilimini getiriyor. Hemen sonrasında ise risklerin global düzeyde yeniden fiyatlanması gelecek. Yani borçlanmanın maliyeti artacak.
T Bank Genel Müdürü Dinçer Alpman, ‘Ben içinde bulunduğumuz durumu bir dalga olarak görüyorum’ diye konuşuyor. Ona göre, yaşananlar bir kriz değil. Ortadaki mortgage krizi kaynaklı yapısal bozulmanın klasik para politikası yöntemleriyle aşılmasının da pek mümkün olmadığını söylüyor ve ekliyor:
‘Bu yapısal bozulmanın Türkiye’yi olumsuz etkilememe şansı oldukça yüksek.’
Başka bankacılarla, özellikle hazine ve para yönetimi konusunda uzman olanlarla da görüştüm. Özetle, kimse yaşananlara ‘kriz’ demiyor. Ancak, o kadar da hafife alınmaması gerektiğine dikkat çekiyorlar. İlk faturasının da ‘paranın fiyatının’ artması şeklinde yansıyacağını belirtiyorlar. Sonrasını ise ABD’de olacakların yönü belirleyecek.
Â
GİRİŞİMCİLİK RUHUNDA AZALMA İŞARETLERİ VAR
Türkiye’deki girişimcilik ruhu 1980’lerden sonra kabardı. 1980-2007 arasında, önceki 60 yıldakinden kat kat daha fazla şirket kuruldu. Girişimci, derin krizler dışında ‘ruhunu’ kaybetmedi. Bu nedenle bir zamanlar 4-5 bin civarında değişen yıllık şirket kurulma sayısı 1997’de zirve yaparak 67 bin 898’e ulaşmıştı. 2001 yılındaki kriz sırasında ise ‘girişimcilik ruhu’ darbe yemiş, 29 bin 665’e gerilemişti.
Sonraki yıllarda başlayan canlanma ile birlikte yeni kurulan şirket sayısı da arttı. 2006’da yeniden 50 bin sınırını geçip, 52 bin 699’a ulaştı. Son 4 yılda ortalama artış oranı hep yüzde 10’un üstünde oldu.
2007 yılında ise artış yüzde 5.8 düzeyinde kaldı. Üstelik yılın son aylarında, önceki yılın aynı dönemine göre düşüş eğilimine girdi. Hatta Aralık ayında şaşırtıcı bir şekilde yüzde 10.8 azalarak, 4 bin 238’den 3 bin 782’ye geriledi.
Ben Türkiye’deki refah artışının önemli ölçüde girişimciliğe bağlı olduğunu düşünüyorum. ABD’nin gelişmesinde sayıları 29 milyonu geçen şirket sayısının, her yıl bunlara katılan ortalama 600 bin girişimcinin rolünün önemli olduğunu düşünüyorum.
Aralık ayındaki düşüş, tatiller nedeniyle o ay iÅŸ gününün az olmasına baÄŸlanabilir. Ocak ve ÅŸubat rakamları bu konuya açıklık getirecek. Umarım, giriÅŸimcinin ‘şevki’ kırılmamıştır. Çünkü, tabloda da gördüğünüz gibi, ÅŸimdiye kadar derin krizler dışında, yaÅŸanan dalgalanmalar giriÅŸimciyi pek etkilemedi. Hatta doların 1.7 YTL’yi geçtiÄŸi aylarda bile giriÅŸimcilik tam gaz devam etti. GiriÅŸimci, dalgaları ‘pas’ geçti.Â
Şimdi de geleceğe yatırım yapan, iyi fırsatlar bulan girişimcinin şimdi de öyle yapması gerekiyor.
Bu arada ‘girişimcilik’ konusunda ip ucu arayanlara da bir önerim var. Capital dergisinin Şubat sayısında harika bir Girişim Rehberi kitabı verdik. Mutlaka bakmanızı öneririm.
ŞİRKETİNİ SATMAK İSTEYEN REKLAMA BAŞLADI
Son dönemde dikkatinizi çekti mi, bilmiyorum. Özellikle televizyonlarda bazı yeni şirketlerin reklamları var. Ağırlıklı olarak da gıda sektöründen bazı küçük ve orta ölçekli şirketlerin ‘bant’ reklamları dönüyor.
Uzun süredir piyasada olan, ancak reklamsız yoluna devam eden bu şirketlerin, artan satın alma rüzgarından yararlanma peşinde oldukları söyleniyor.
Bu değerlendirmeyi birkaç gıda şirketinin genel müdüründen duydum. Sonra reklam verilerine baktım. Haklı. Ciddi bir artış var. Genel müdürlerden biri şunları söylemişti: ‘Özellikle süt ürünlerine dikkat edin. Adını belki ilk defa duyduğunuz şirketleri göreceksiniz. Et ürünlerinde de öyle. Bunlar, büyümek isteyen şirketlerin kendilerini almasını istedikleri için ortaya çıktılar.’
Geçmişte kapasite artırmak isteyen büyük şirketler, küçükleri almış, bu yolla hızla büyümüşlerdi. Bakalım önümüzdeki günlerde reklamla, ‘ben buradayım’ diyenler arasından satın alınabilecek olacak mı? Sizinle de paylaşacağım.
Â
PaylaÅŸ