Paylaş
Şiddet ve bireysel silahlanma karşıtı mücadele yürüten Umut Vakfı’nın basına yansıyan haberlerden hareketle hazırladığı rapora göre, 2020’de 3 bin 682 silahlı şiddet olayı yaşandı.
Pandemi koşulları bile 2019’daki olay sayısını 59 farkla geçmesine engel olamadı yani...
2040 can alındı bu saldırılarda ve olayların yüzde 85’inde ateşli silah kullanıldı...
Son 5-6 yılda, silahlı şiddette yüzde 60’ın üzerinde artış yaşandığını ortaya koyuyor istatistikler: Tepeden tırnağa “ruhsatlı/ruhsatsız” silahlanan bir toplum ve “doğal” neticesi böyle oluyor işte.
28 Eylül Dünya Silahsızlanma Günü’nde yeni rapor gelir büyük ihtimalle, bir düşüş yaşanmayacağına ne yazık ki eminim...
Hal böyleyken, “Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmelik”te geçtiğimiz hafta 19. kez değişiklik yapıldığını öğrendik...
Hep daha fazla silahlanmanın kapısını açmış olan bu değişikliklerin sonuncusuna göre özetle, “Devlet, ruhsatlı silah alabileceklerin sayısını arttırdı ve daha önce silah alma yasağı olanlara ruhsat verilmesinin önü açıldı...”
Son değişikliğe göre “müteahhitler” ve bürokrasi sınıfından bazı makamlara (Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu başkanı / üyeleri, büyükşehir belediyelerinde görevli genel sekreterler, il özel idaresi genel sekreteri vb) ruhsat verilmesinin önü açıldı.
Felaketten başka bir getirisi olmayan bu silahlanma nasıl duracak? Şiddet sarmalı nasıl bozulacak?
Sonu malum: Bang bang!
Nasıl olacak bu işler?
BEN ARTIK PARKTA YATIYORUM
MALUM; kiralar uçtu, makul kirayla ev bulmak yeni bir coğrafi keşif yapmakla eşdeğer hale geldi, en büyük darbe yiyenler de öğrenciler oldu.
Kendi öğrencilik dönemimden de bilirim, kabak neticede hep aynı yerde patlar...
Yurtlara yerleşemeyen ve ev sahiplerinin fahiş isteklerini karşılayamayan öğrenciler, “Barınamıyoruz” diyerek parkta buluşup sabahlamaya karar vermiş.
Olaylar çok acı/biraz komik skeç tadında gelişiyor. Emniyet geliyor “Haydi evinize” diyor, öğrenciler “Zaten ev bulamadığımız için buradayız” diyor.
Sevgili genç kardeşlerime ev bulmaları konusunda ilaç olmayacağını bilsem de Tanju Okan’ın çok sevdiğim “Parkta Yatıyorum” şarkısını armağan ediyorum.
Sözler kıymetli ağabeyim Mehmet Teoman’a aittir.
1978 model harikulade bir şarkı:
“Yıldızlardan yapılmış bir yorgan örttüm üstüme
Yaslamışım başımı o güleç yüzlü mehtaba
Tıkamışım kulaklarımı şehrin keşmekeşine
Sarınmışım geceye bir sevgili niyetine
*
Ben mekânımı çoktan seçmişim
Ne ev sahibi ne pul ne senet
Ne suyun derdi ne de elektrik
*
Ben artık parkta yatıyorum
Ben artık parkta yaşıyorum
Ben mekânımı çoktan seçmişim
Ne kasap ne de bakkal hesabı
Ne borcum var ne de alacaklım
*
Ben artık parkta yatıyorum
Ben artık parkta yaşıyorum...”
MÜSİLAJI BEKLERKEN...
HAYDAAAAA, ne müsilajı, müsilaj mı kaldı?
Uzmanlara göre müsilajın kasım ayında, hatta bazılarına göre ekim ayında geri dönmesi neredeyse kesin...
Uzmanlar tahribatın büyüklüğünü anlatıyor, şartların değişmediğini, kirlenmenin beklenen ölçüde hız kesmediğini ve müsilajın kapıda beklediğini söyleyip duruyor fakat biz henüz “su yüzeyinde çamur birikintisi gibi bir şey” görmediğimiz için kulak asmıyoruz.
Ne şartlar değişti ne de tavrımız demektir.
Yaklaşıyor yaklaşmakta olan...
Müsilaj gelince ekim, kasım gibi yine ağlaşırken buluşuruz...
Paylaş