Paylaş
Birinci fotoğraf: Muhabirliğimin ilk günleri. Şefimiz Bülent Denli biz çayları etrafına toplamış taktik veriyor. İçimden “Gülhane Parkı’nda konser takip edeceğiz, sanırsın 1 Mayıs’ta Taksim’e yolluyor” diye söyleniyorum.
Bülent Abi damarlarında matbaa mürekkebi akan şeflerden, muhabirliği de muhabirin kafasının nasıl çalışacağını da çok iyi biliyor.
Bana dönüp “Gerekirse sahneye çıkıp vokalisti gibi yapışacaksın, gerekirse Nâzım’ın şiir yazdığı çınarı bulup tırmanacaksın. Bana büyütecek fotoğraf getireceksiniz!” diyor.
İstikamet Müslüm Gürses konseri. Müslüm Baba’nın henüz popüler şarkılar diyarına giriş yapıp elit müzikseverlerin radarına yakalanmadığı, damardan söylediği, kitlenin durdurulamadığı, jiletlerin, kırık şişelerin, cam parçalarının havada uçuştuğu günler. Her konseri kan, ter ve göz yaşını garantiliyor.
O günden sonra epeyce sert konser ortamında bulundum, baba metal konserlerinde sahne önünde kitleyle ancak oksijen kaynağıyla ayrıştırılabilecek seviyede kaynaştım fakat o Müslüm Baba konseri gibisini görmedim, yaşamadım.
Gecenin sonunda fotoğrafları gazeteye yetiştiriyoruz, izlenimlerimizi yazıyoruz, zor beğenen Bülent Abi’den takdir gördüğümüzü o saatte bizi götürecek bar aramasından anlıyoruz... Müslüm Baba’ya hasta ve hayran oluyoruz en rockçı halimizle.
DAMARDAN MÜSLÜM
İkinci fotoğraf: Yıllar önce, kardeşim Topesto’nun manital enfeksiyon yaşadığı, kalp acısı çektiği bir dönemde kendimizi yola vurmaya karar veriyoruz.
Bir başka arkadaşa “Abi otobüs, vapur kullan, halkla kaynaş” diyerek otomobilini alıyoruz. Üç kişiyiz toplamda. Ben otomobil kullanmayı bilmeyen şahıs olarak lojistikten sorumluyum.
Lojistik demek sadece kumanya, kayıntı, döküntüden ibaret değil; yolda dinlenecek kaset (Evet, kaset günlerindeyiz hâlâ!) işleri de bana yıkılmış.
Var elmin altında zaten yol kasetleri. Gece şoförü uyutmayacak kaset, “Akdeniz’in ufka doğru mora çalan mavisi” belirdiğinde dinlenecek kaset, Topesto’yu ağlatacak veya oynatacak kaset hazır.
Fakat Tahtakale’de aradığım (atma be abi, aramadığım kaset aslında!) ve yıllarca kullanacağımız bir kaset buluyorum. İşporta tezgahında el yapımı (korsanın otantik versiyonu) Damardan serisi buluyorum. Damardan serisi uzun, onlarca versiyonu var. Birkaç tane seçiyorum, bir de özel Damardan Müslüm kaseti indiriyorum.
Topesto’nun bir mutfak gereci gibi, yürek rendesi olarak kullandığı kaset Müslüm Baba’nın bizzat jilet formatında kaydettiği şarkılar içeriyor ve o seyahatin resmi kaseti olarak teypten hiç çıkmıyor. Büyük büyük deviriyoruz Topesto’nun aşk acısını Müslüm Baba eşliğinde...
HAYAT BANA ZORDU
Üçüncü fotoğraf: Hafta içinde gelen bir zarftan Müslüm Gürses’in ölmeden önce hastaneye yatmadan kayıtlarını tamamladığı Veda/ Ervah-ı Ezelde çıkıyor.
Kapak notlarında yer alan kendi deyişiyle “Ben ve Kadırga müzik, eski ekip, eski dostlar” toplanmış.
Müslüm Baba, Aşık Ferrahi’nin “Ah Neyleyim Gönül”ünden giriyor, Aşık Mahzuni’nin “Bana Yücelerden Seyreden Dilber”den çıkıyor.
Old school bir Müslüm Baba albümü bırakıp gitmiş meğer güzel adam.
Albümü dinlemeye başladığımda “Hiç içesim yok, gerek de yok” pozisyonundayken; ikinci şarkıda “Bu albüm tek başına bitmez” diyerek telefona sarılıp Kerem’e “Gel patron” diyorum.
‘Karadır Kaşların’, ‘Bunca Gamı, Bunca Derdi’, ‘İpAttım Ucu Kaldı’, ‘Kalenin Dibinde’, ‘Ervah-ı Ezelde’ birbiri ardına eliyor. Kerem’le “Hasbi’de biz bu albümle çok büyük içeriz abi” noktasına gelmemiz için 20 dakika yetiyor.
Neyse ki ayağım beni henüz Hasbi’ye taşıyacak forma ulaşmış değil.
Müslüm Baba, albüm kapağındaki14 Kasım 2012 tarihli notunu “Hayat bana zordu ama güzeldi… Elveda dostlarım” diye noktalamış.
Bıraktığı veda albümü, veda notuna dalıp “Büyüksün Baba!” diyerek anıyoruz bu güzel insanı. Daha güzel bir veda mektubu okumamıştım, dinlememiştim desem az demiş olurum.
Paylaş