Hislerim teyakkuzda

HİSLERİM teyakkuzda, Hayko’nun kitabını okudum.

Haberin Devamı

Hayko, Hayko Bağdat uzaktan fakat yakından tanıdığım bir arkadaş.
Bir kez karşılaştık.
İkimizi de çok sıkan, güncel siyasi temalı bir toplantı sonrasında yazılarını okumaktan dolayı aramızda bir samimiyet olduğunu düşünerek sigara istemiştim.
İstanbul’un havalı otellerinden birinin terasındaydık.
Önümüzden bir ölümsüzlük ırmağı olarak Boğaziçi akıp gidiyordu.

*

Sanki lafı bir gece önce buluşunca çözmek üzere düğümlemişiz gibi, düğümlediğimiz yerden çözerek konuşmaya başladık.
Bizi sıkan toplantıdan bahsetmedik.
Ya neden bahsettik? Kınalı’daymış. Ben de Burgaz’a gönülden bağlıyımdır.
Ada hayatından konuşmaya başladık.
Ona 16-17 yaşlarımda DJ’lik yaptığım Burgaz’daki kulüpten bahsettim, o da benden çok daha fazla hâkim olduğu ada hayatından.
Ortak arkadaşların içinde belirip Boğaz’a karıştığı bir muhabbete döküldü laflarımız.
İki sigaraya sığan (sağlığa zararlıdır!) bu sohbet boyunca yanımızda duran, lafa hiç karışmayan adamın kim olduğunu bir gün rakı içmek üzere sözleşip ayrıldıktan sonra düşündüm.
Eğer feci şekilde yanılmıyorsam (hiç sanmıyorum), Hayko’ya göz kulak olmak üzere yanında bulunan bir polis memuruydu, korumasıydı.
Niye koruyordu Hayko’yu, kimden koruyordu?
Hayko bu memlekette “olunmayacak” veya “olunmasa daha iyi şeyler” kontenjanından birkaç özelliğe birden sahipti.
Cesurdu, solcuydu, özgürlükçüydü, insanları samimiyetle ve bu memlekette enayilik olarak görülecek şekilde güvenerek seviyordu, bu ülkeye her şeye rağmen inanıyordu ve Hayko “üstünüze afiyet”, Ermeni’ydi!
Solcu ve uzun saçlı bir türevi olarak Hayko kadar olmasa da “olunmayacak şey” olarak yaşamak nedir bu toplumda bilirim biraz.
Her şey insanlara duyduğun sevgiyi, bu ülkeye aşkını, bir gün dürüstçe özgürleşmiş, kendisiyle yüzleşmiş bir toplum olmaya duyduğun inancı test etmek üzere kurgulanmıştır sanki.
Yenilmen gerekir bir yerde, “Allah kahretsin” diyerek tükenmen, güvenini, aşkını kaybetmen istenir sanki.
Senden nefret edeni bile severek dayanabilirsin ancak; ya öyle olur ya da yenilirsin işte...

*

Neyse... Ne diyordum?..
Hayko’yu okuyorum, hislerim teyakkuzda.
“Salyangoz” diye bir kitap yazmış Hayko.
Samimiyeti “Yapma Hayko, kırarlar seni” dedirtecek seviyede.
İnsan olmaya dair bütün güzellikleri öğütmeye ayarlı çağımız Türkiye’sinde nasıl yenilmeden ayakta kalabileceğimizi özetliyor “Salyangoz”da Hayko.
40’ına gelmemiş genç bir adam ömrünü anlatırken, insanoğlunun nasıl yenilmez, kırılmaz, eğilmez, bükülmez bir “tür” olduğuna dair manifesto sunuyor bir bakıma.
Kıymeti bilinir mi “Salyangoz”un?
Keşke diyebilirim sadece.
Keşke okusanız, yenilmesek keşke...

Haberin Devamı

(Hayko Bağdat, Salyangoz, İnkılâp Kitabevi, 2014)

Yazarın Tüm Yazıları