Paylaş
Sevgimiz, nefretimiz de öyle.
Güvenince sonuna kadar güveniriz; bir yanlışlık görünce de yıkılırız.
Sevince sonuna kadar severiz; sonrası malum...
Nefret edince, kinlenince sonuna kadar yaşar; zaman geçip de bu duyguların yersizliğini anlayınca üzülürüz.
Özür dileyecek kadar da cesur değiliz.
Oysa hayat, denge üzerinde durmaktadır.
Ölçülü sever, ölçülü güvenir, ölçülü yaslanır, ölçülü harcar, ölçülü davranırsak eğer; hayal kırıklıklarımız da daha az olacaktır.
İnsanlardan şikayet edenler, insan ilişkilerinde dengeli davranamayan; sevgi, nefret ve güvenlerinde ölçülü olamayanlardır.
YAZMAK
Yazmayı seviyorum.
Sadece kalemi elime almam yetiyor yazmak için.
Yazma arzusu bende bir aşk, bir tutku.
Ve bir de, elbette sorumluluktur yazmak.
Pazartesi günleri bu köşede oluyorum.
Yazımın yayımlandığı gün daha bir heyecanla kalkıyorum. Gazetenin gelmesini bekleyemeden internetten bakıyorum. Sanki ilk defa görüyormuş gibi heyecanla, üzerinde yeniden düşünerek, dikkatle okuyorum.
Bu da yetmiyor, çevremdeki yakın dostlarıma, arkadaşlarıma soruyorum “Yazımız nasıl olmuş?” diye.
Semiray Hanım’la da tekrar değerlendiriyoruz.
Semiray Hanım bizim ailenin direği.
Dört çocuğumuzu büyüttü, yetiştirdi, kol kanat gerdi.
Biz “vatan, millet, sanat, edebiyat, dava” diye dış dünyalardayken; Semiray Hanım bütün çocukların yükünü omuzlamış, aileyi evirip çevirmiş, kendisine göre “içeride” sağlam bir dünya kurmuştu.
Bunu şimdi, belli bir yaştan sonra fark ettim.
* * *
Bir şeyi daha fark ettim.
Semiray Hanım sadece çocuklarımızla, onların eğitimleri, terbiyeleri, evlilikleri, hayat içindeki rolleriyle değil, benimle de yakından ilgilenmiş, benim dünyamı da onarmış, bana da omuz vermiş.
Bütün bunlarla uğraşırken, manevi iklimini zenginleştiren ve durmadan okuyan “güvenilir” bir danışman olmuş Semiray Hanım aynı zamanda.
Yeni adımlar atmam, risk üstlenmem, tavır koymam gereken yerlerde dik durmam için dağlar gibi arkamda durmuş.
Yazdığım her yazıyı önce ona okuyorum.
Şiir, roman ve bu köşedeki yazılarımı önce onunla paylaşıyorum.
“Şurası şöyle anlaşılır, düzeltsen iyi olur” diyor.
“Şurası fazla iddialı, şurası fazla duygusal” gibi değerlendirmelerde bulunuyor.
Hatta geçenlerde yazdığım bir yazı için, “Hayır hayır, bu yazıyı yayımlamamalısın” diye itiraz etti, haklı buldum.
Dünyanın binbir türlü hali var.
“İyi gün, kötü gün” dedikleri bir arenadır aile.
İyi günlerimizde kenarda durdu Semiray Hanım, kendini kaptırmadı.
Kötü günleriyse omuzladı hemen, yükümüzü kimseye bırakmadı.
Aslında hemen hemen her evde bir “Semiray Hanım” olduğundan eminim.
Farkında olalım yeter.
* * *
Yazmak özgürlüktür.
“Bu dünyada ben de varım, benim de düşüncelerim var.” diye ortaya çıkmaktır.
Beğenenler olur beğenmeyenler olur.
Yazdıklarına katılanlar, kendini bulanlar, imrenenler olur; katılmayanlar, karşı çıkanlar, kıskananlar olur.
Aslında bir bakıma, yazmak sadece kendi dünyanı yansıtmak değil, içinde bulunduğun aile, çevre ve dost gruplarının da sözcülüğünü yapmak gibi bir şeydir.
BABAMIN DUASI
Babam bana hep şöyle dua ederdi:
“Allah seni iyilerle karşılaştırsın oğlum.”
Meğer bu dünyada ne çok “iyi insan” varmış.
Paylaş