İSLAM Çupi, 1 Temmuz 1981’de Tercüman’daki yazısında;
“Gazetelerin spor sayfaları 20 günden beri, ülkesi Avrupa futbolunda otuzunculuğa düşmüş bir Türkiye’de milyonluk futbolcu (!) transfer ilânları ile dolu...” diyor. Şimdi sene 2010. Usta’nın kalemi oynadığı gün doğan çocuklar bugün 29 yaşında. Dolaşan para birimi Euro... Ve Türkiye, Avrupa (UEFA) sıralamasında 24’üncü. Dünya (FIFA) sıralamasında ise 41’inci. 29 senede, bir para birimi değişmiş. Bir de ara sıra çıkan uluslararası başarı amortileriyle birkaç basamak oynayan sıramız... Ama asıl değişim başka bir konuda yaşanıyor bugün. Günümüz futbolcularından hangisi yarına kalacak? Çetrefilli bir soru, yanıtlaması soranı için de zor bir soru. Aklınıza gelen ilk isimleri yazın; Semih, Nihat Kahveci, Servet Çetin, Arda Turan... Biraz iltimas geçip 50 isim saydık diyelim.
Arması solmuş forma
Şimdi onları tüketim toplumunun koca dişlileriyle çarpıp, medya ağlarının yapışkan dokularına bölün. Hala elinizde birkaç isim kalıyorsa, onlardan da spor ruhunu bilmeyen “Prens” kademe sahiplerini çıkartın. “Her yol mübahtır” deyip rakibi yıprattığını sanırken futbolu zedeleyenleri... Prensler, Machiavelli’nin prenslerini... Elinizde ne kalır? Cevaplayayım; arması solmuş bir forma. Sinyor Bartu’yu, Metin Oktay’ı, Lefter’i, Sanlı Kaptan’ı, Baba Hakkı’yı, Metin’i, Ali’yi, Feyyaz’ı, Rıdvan’ı, Oğuz’u... Hiç iltimas geçmeden sayacağınız birçok efsaneyi arayan bir forma kalıyor geriye. Rengi önemsiz bir forma. Kapı önünde oynarken, kendine bir efsane seçip onun izinden yürüyen ince bacaklı çocukların giymek istediği bir forma... Ama o çocuklar, 29 yaşına gelince mahalle arasına atıveriyor Lefter’in formasını. Çünkü ağzından çıkan her söz manşet. Çünkü “önemli adamlar” oluyorlar. Bir de insan “para ederse” sormayın. 220’yle yollara düşüyor. Son gaz, istikamet; geçiçi şöhretler mezarlığı. Oyuncuların suçu ne, dünya böyle de diyebiliriz. Mesela Metin Oktay bugün maça çıkıp, ince bir ofsayttan takımını öne geçirseydi... Sonra akşam “piero”dan yakalasaydık durumu; haksız bir gol! Sonra ne olurdu? Böyle böyle silinirdi o efsane isimler günümüzde değil mi? Değil... Onlar çıkıp özür dilerdi mesela. Ya da taraftara hareket çekmek yerine, gidip gönüllerini alırdı. Antrenmanda rakibin marşını duyunca çıldırmayı bırakın, o kişiyle muhabbet eder şakalaşırlardı. Sen misin beni kızdırmak isteyen deyip, bir haylazlık da onlar yapardı. Ama sevgiyle... Çünkü “onlar” futbola sevdalıydı. Futbolun içindeki her şeye. “Bunlar” şöhrete... Biz seyircilere de içi boş ve boynu bükük bir forma kaldı böylece.