Paylaş
O manzaraya daha fazla dayanamadım... Cenaze törenini bekleyemedim. Zonguldak'tan ayrılırken usumda ve gözlerimin önünde hep Şemsi vardı...
Biz dosttuk.. Zaman zaman buluşur, sohbet ederdik.
Özel hayatı çok renkliydi. Ama benim için özel yanı; yarım milyon insanı dondurucu soğukta yollara dökmesiydi. Şemsi'yi o büyük yürüyüş lider yaptı:
‘‘Canlarım nasılsınız?’’
Bu iki sözcüğü duyan yüz binler, tempo tutup tek ses oluyordu:
‘‘Büyük başkan sana, kurban olsun canların...’’
Yüzünde küçücük bir tebessüm beliriyordu:
‘‘Canlarım benim, sizi kimseye kurban ettirmem...’’
Cinayetin işlenmesinden hemen sonra hareket edip sabaha karşı Süleyman Demirkan ile kente girdiğimizde, Hürriyet Zonguldak muhabiri Cevdet Akgün'ü büroda, görevinin başında bulduk.
Hiç durmadık. Hemen cinayetin işlendiği yere gittik. Durmuş Sevindik de, fotoğraf makinesiyle olay yerinde nöbette idi.
Gazetecilik budur. Zaman ve zemin sınırı tanımaz.
Biz hep böyleyiz; yağmur-çamur, soğuk-sıcak demeden, gelecek tehlikeleri düşünmeden habere koşarız. Süleyman Demirkan kulağıma fısıldadı:
‘‘İyi ki sabahı beklemedik abi...’’
* * *
1990 yılının aralık ayında Zonguldak'a gittiğim günü anımsıyorum. Şemsi ile o sırada tanıştık. Çok sıcak karşıladı:
‘‘Ben sizi tanıyorum abi...’’
Mütevazı, fazla konuşmayan, sakin tabiyatlıydı.
‘‘Biz de bundan sonra sizi tanıyacağız başkan! Neler oluyor?’’
Kararlı olduğu yanıtından belliydi:
‘‘Bu ocakları kapattırmayacağız abi...’’
Zonguldak kaynıyordu. İnsanlar her sabah Genel Maden-İş'e akıyordu.
Ocakları kapatma kararı, Türkiye'nin gündemine gelip başa oturmuştu.
Genç lider çok az konuşuyordu:
‘‘Ocakları kapattırmayız, kararı uygulatmayız.’’
İyi de nasıl? Yine az konuştu:
‘‘Ankara'ya yürüyeceğiz...’’
Esen Ünür, Güneş Gazetesi'nin Haber Müdürü idi. Bu sözleri aktardığımda, ‘‘Hadi yav’’ demişti:
‘‘Bu karda kışta mı yürüyecekmiş?’’
İnanılır gibi değildi. Ama dediğini yaptı... Ve karda kışta yüz binleri yürüttü. Zemheri ayında, zemin buz tutarken, o, yüz binleri Ankara'ya doğru yürüttü. Bizler de yürüdük.
Şemsi'yi hep o haliyle kabul ettim... Benim için, ‘Bizim Walesa’ olarak kaldı.
* * *
Evinin önünde pusu kurulmuştu. Katil, iki tabancayla kurşun yağmuruna tutmuştu. Sıradan, topluma yük biri. Ama Şemsi'yi yakmıştı. Şemsi, kanlar içinde yere yığılırken bağırmıştı:
‘‘Kaç para aldın ulan...’’
Bir daha da konuşamamıştı...
Oysa, biz en son geçen çarşamba günü konuşmuştuk:
‘‘Abi, bu Ecevit'e ne oldu? Köprüye karşı çıkanları gerici sayıyor?’’
Maalesef öyle... Oysa, bizler köprüye Ecevit'le birlikte karşı çıkmıştık. O dönem için, gerekçelerimizde haklıydık. Şimdi de tahkime karşı çıkanların gerici değil sapına kadar ilerici olduğunu içim yanarak Şemsi'ye söyledim.
Cinayet günü, kongredeki konuşmasında da bu konuya değinmiş...
Paylaş