Paylaş
Tekrar ediyorum: İtalya, bu D'Allama politikasına katlanamaz! İtalyan ulusu, yamalı bohça D'Allama hükümeti ile aynı paralelde olamaz. Göreceğiz.
Asıl acı olan, kendi içimizdeki siyasi öfke ve dağınıklık. Sanayici ve tüccarımız İtalyan mallarını boykot ediyor. Esnaf satmıyor. İyi de oluyor. Ama milletvekilleri hâlâ Meclis'teki pembe İtalyan koltuklarında oturuyor. Bu yakışıyor mu? Önce, bu ayıptan kurtulalım. Sonra, halkımızı uyaralım:
‘‘Aman dikkat edelim! Öfkeler kine dönmesin, kırıp dökmeyelim!’’
* * *
Müthiş bir hafta geçirdik. ANAP kongresinin sonucu, perşembenin gelişi idi. Genel Başkanlık için ‘tek aday’ vardı, ‘Tek Adam’ oldu. Tek Adam'ın MKYK'sı için, ‘çok aday’ çıktı. Listelerde hem ileri gelenler, hem ileri gidenler vardı. Kongre güzel, ama öncesi hoş değildi. Delegeler cuma günü topluca, önce Kocatepe Camii'nde cuma namazına, ardından da Anıtkabir'e götürüldü. Bu istismara, bu gösteriye ne gerek vardı? Mesut Bey'in, ‘İyi kadro seçemediği’ kanısı var. Yılların politikacısı bir ANAP'lı, ‘‘Beş, altı kabine çıkarabileceği gruptan deneyimli ve birikimli olanları dışladı, dirsek teması ve hemşerilik tercihleri öne çıktı’’ diyordu. Haklıydı!
Geçen pazar NTV'de, sanat ve siyaset üzerine ANAP'lı Yüksel Yalova ve ünlü müzik adamı Sezen Cumhur Önal ile sohbet etmiştik. Telefon ve faks yağdı. Denizli'den, Köy Enstitüsü kökenli, emekli öğretmen Erdoğan Toker'in sözleri sohbetin sıcaklığını tamamlıyordu:
‘‘Ben Sezen Cumhur Bey'in programlarını izlemezdim. Şimdi pişman oldum. Yüksel Yalova'ya ise hayran oldum. Merak ediyorum, sanat yönü de olan böyle kültürlü bir milletvekilini Mesut Yılmaz neden bakan yapmıyor?’’
Mesut Bey yanıtlasın! Erdoğan Öğretmen, bizim Çiğdem Toker'in babasıydı. Rahmetli Mustafa Ekmekçi'nin de gönül dostları arasındaydı. Ankara'ya her gelişinde mutlaka buluşurlardı. Yalova, konservatuar öğretmenleri Yıldız Kenter ve Melih Cevdet Anday'a duyduğu saygıyı sevgiyle yoğurdu. Sevgisini de 1069'da Yusuf Has Hacip'in Kutadgu Bilig'de yer alan sözlerle aktardı:
‘‘Aklın süsü dildir, dilin süsüyse sözdür. İnsanın süsü yüzdür, yüzün süsüyse gözdür.’’
İçtenliğimiz o anda bulutlara tırmandı. Sağımda, Türk Dil Kurumu'nun, ‘‘Türk dilinin öz güzelliğini meydana çıkarmadaki katkılarından dolayı’’ ödüle layık gördüğü ünlü müzik adamı Sezen Cumhur Önal vardı. Söze girip, ‘‘Yılların ürünü şarkılarım, Radyo ve TV programlarımla, sonunda bu ödülü alıyorum. Layık mıyım bilemiyorum? Ama çok sevinçliyim. Bu sevinci beni seven, müziği ve ülkemi seven tüm insanlarla, sizin gibi dostlarla paylaşmak istiyorum’’ dedi. Bu ses, beni öğrencilik yıllarıma taşıdı.
Sıcacık bir sevgi çemberi üçümüzü de kucakladı. Demek, izleyenleri de sarmış ki, telefonlar kilitlendi. Genç yaşta yitirdiğimiz Ertan Anapa'nın sesi, delikanlı rüzgârların estiği yerlerde dolaştı: ‘‘Benim bütün dualarım seninle/ Sen bir ömür mesut olasın diye...’’ Derken, yine Sezen Cumhur'un sözleriyle, Charles Aznavur'un La Boheme adlı parçasını Özdemir Erdoğan'dan dinledik: ‘‘Hiç düşünmemiştim/ Seninle bir gün ayrılacağımızı...’’
* * *
Bu sevgiydi... Ardından öfke geldi. Kritik dönemde hükümet düşürülmesine toplumun tepki gösterdiğini yazmıştım. Hani, CHP tabanının bile Baykal'a kızdığını belirtip, ‘‘Deniz Bey bunları duymuyor mu?’’ diye sormuştum ya!. Çok destek aldım. Ama çoğu imzasız, Antalya'dan da imzalısı gelen faks ve mektuplarda, bazı CHP'liler topa tuttular. Belli yerden düğmeye basılmıştı. Benim, DSP'den aday olmak için böyle yazdığımı bile öne sürüyorlar. Güldüm. Ben o defterleri çoktan kapattım. Amacım, içerde birlik ve bütünlüktü.
Üç gün sonra hükümet düşürülecek. Rahata ereceğiz. Yeni hükümeti, bunu düşüren CHP, FP ve DYP kurmalıdır. Çünkü, sevgi ile öfke yan yana olmuyor!
Paylaş