‘O kafa’, Baba'yı bile dinlemedi

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Demirel, Mersin'deki Diyabet Hastanesi'nin açılış töreni için tribündeki ön koltuğa otururken, omuzuna eğildim:

‘‘Size faks ve telefonlar yağmadan, Babalar Günü'nüzü ilk ben kutlamak istiyorum. 65 milyon size ‘Baba' diyor, o halde ilk olmak önemli.’’

Gülerek elimi tuttu:

‘‘Sahi, Babalar Günü değil mi? Çok teşekkür ederim. Ben de seni tebrik ederim. Büyük sınava giren kızına başarılar dilerim. Çok güzel bir gezide yine beraberdik. Şu büyük sevgi selini ve yaratılan eserleri görüyorsun.’’

MİLLET YAPTI

Baba’yı Mersin'de bırakıp dönmek zorundaydım. O hızlı koşuşturmalar film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. Çukurova Üniversitesi'ndeki açılış bambaşkaydı; çok güzel, anlamlı ve etkileyiciydi:

‘‘1967'de burda ne ağaç vardı, ne bir şey. Bir kürek harçla başladı bu binalar, yollar, ağaçlar. Türkiye'nin gururu haline geldi. Herkese, 75. yıldan 10 eser sayın, diyorum. Ben bu üniversiteyi çoktan ilk ona koydum. Ufuneti, gam ve kasaveti olan gelsin, bura dağıtır. ‘Ne olacak Türkiye'nin hali?' diyenler gelsin, efkârları diner. Bir yanda Seyhan Gölü, ki yapmadır. Bir yanda Yeni Adana, yapmadır. Bir yanda da üniversitesi, o da yapmadır. Bunları millet yaptı, millet.’’

Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay da çok duygulandı: ‘‘İçim yanıyor. Nedeni, 40 yıl önce doğmuş olmamdır. Ben Kaliforniya Üniversitesi mezunuyum. Şimdi doğsam, Çukurova Üniversitesi'nde okuma fırsatı bulurdum.’’

Baba da hem uçakta söyledi, hem üniversitede bunu vurguladı: ‘‘İçi kara bağlayanlar, gelip uçaktan Çukurova'ya baksınlar. Bu ova, Kaliforniya'dan çok daha iyi işlenmiştir. Seyhan Gölü'nü devlet yaptı. Devlet yine yapıyor ama asıl benim vatandaşımın, milletin yaptıkları her yerden fışkırıyor.’’

Doğru, bunu herkes görmeli. Kim, ‘‘Bu ülke batar, bu millet adam olmaz kardeşim’’ deyip kadeh kaldırıyorsa, bıraksın. Gelip yapılanları görsünler. Halkın coşkusuna katılsınlar. Göğüsleri kabarır, özgüvenleri artar.

Baba’ya Diyabetle Yaşam Dergisi'nin son sayısını verdim. Kapakta, İsmet Paşa ile Mevhibe İnönü'nün fotoğrafları var. Erdal Bey, baba İnönü'yü anlatıyor: ‘‘Diyabetle yaşamda 50 güzel yıl.’’ Dergi, Türkiye Diabet Tedavi ve Eğitim Vakfı yayın organı. Diyabetik medyada, dünyada beğeni kazanıyor. Yazıişleri Müdürlüğü'nü ben üslendim. Orta bölümde, ‘Şekerin Acılaştığı An’ başlıklı yazımı dikkatle inceledi: ‘‘Önemli işler yapıyorsun İsmet.’’

Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, Milli Eğitim Bakanı Hikmet Uluğbay ve YÖK Başkanı Prof. Kemal Gürüz'e iki yıl önce The Marmara Oteli'ndeki Diyabet toplantımızı anlatıyor: ‘‘İnsülüne bağlı 14 yaşında bir kız çocuğu yanıma geldi. İğnesini kendi nasıl yaptığını anlattı, içim sızladı. Geldim, Sağlık Bakanlığı ile Maliye'ye yazdım; ‘Bunların insülün ve kan ölçüm aletleri ile çubuklarını devlet versin, bu işi çözün' dedim. Ne oldu çözüm olmadı ki?’’

Demirel’in titiz ilgisi de beni duygulandırdı. Sadece Tip-1 Diyabetliler için çözüm geldi, o da eksik. Demirel'in yakın takibine; Sağlık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile Maliye Bakanları'nın ‘olur’ demelerine, bir de yargı kararı olmasına rağmen bürokrasiye bir kez daha takıldık.

YİNE O KAFA

Demirel, Türk Diyabet Cemiyeti'nin Mersin Hastanesi'ni açarken, ben bu sohbeti hatırladım. Kan ölçüm aletini esirgeyen bürokrat kafa, çocuk komaya girip hastaneye yatınca devlete yüz katına mal olduğunu hesaplamıyor. Uygar ülkelere baksalar, yeter. Ama kime anlatacaksınız?

Dedikleri dedik, çaldıkları hep o eski düdük!













Yazarın Tüm Yazıları