Paylaş
Çevik Bir Paşa'yı aradım. Hal hatır sormak için:
‘‘Paşam, yeni yaşantınızda esenlik ve mutluluklar dilemek için aradım.’’
Bu, insani görevimiz. Teşekkür ederken yurttaşlık görevi yine öndeydi:
‘‘İyileşecek hastanın doktoru ayağına gelirmiş, derler. Ben ve eşim şu an üzüntü içindeyiz. Sabah'ta Leyla Umar'ı okuduk, vallahi kahrolduk!’’
Gazete takımının içinden Sabah'ı çekip, Leyla Umar'ın yazısını buldum:
‘‘Kıyakçı Başkan yazısı mı Paşam?’’
Yazının alt başlıklarını yüksek sesle okudum:
‘‘TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut, Dolmabahçe Sarayı'nı adam eden İsmail Hakkı Celayir'i görevden alıp, yerine de amcasının oğlunu atadı.’’
Çevik Paşa, neden üzüldüklerini anlattı:
‘‘Ben ve eşim geçenlerde Dolmabahçe'yi gezdik. Uğur Dündar'ın programını daha önceden izlemiştik. Ama, zaman bulamamıştım. Sarayı gezerken gurur duyduk; İsmail Hakkı Celayir, çürümeye terk edilen o muhteşem eserleri tek tek elden geçirterek kurtarmıştı ve sergiliyordu...’’
Dolmabahçe Sarayı programını sanırım seyrettiniz. Uğur Dündar'ın sayısız başarılarından biriydi. Vurdumduymazlığa indirilen bir şamardı! Ve olaya, dönemin TBMM Başkanı Hikmet Çetin el koymuştu. İlk iş, İstanbul Bayındırlık İl eski Müdürü Celayir'i Milli Saraylar Daire Başkanı yapmak olmuştu.
Celayir, bodrum kata atılmış, kırık dökük ortalığa saçılmış değerli tüm eserleri; mobilyası, tabak ve çanakları ile tek tek tamir ettirmişti.
Sen misin bunu yapan! İşte sana hak ettiğin ödül! Yeni TBMM Başkanı, bu başarılı adamı alıp yerine emmioğlunu atamıştı. Çevik Bir, buna üzülüyordu:
‘‘İnanın İsmet Bey, Celayir'i, tek bir kez bu ziyaret sırasında gördük. Önceden tanımayız. Başarıları ortada idi. Lütfen bu olaya sizler el atın.’’
Din simsarları ile cahil yobaz takımı Çevik Bir'i, 28 Şubat sürecindeki net tavırları yüzünden sevmezler. İpe sapa gelmez gerekçelerle suçlarlar.
Ama, Çevik Paşa işte budur. Ulusal kültüre, tarihi değerlere ve Türk olan her şeye bu denli sahip çıkan değerli bir komutandır.
O Somali'ye barışı götüren seçkin bir Türk askeridir. Bunu dünya bilir.
Zaten, Türk halkının yüzde 88'i, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bu yüzden sevgi ve saygı besler, güvenir. İt ürür, halkın orduya sevgisi büyür.
Telefonu kapatırken, cuma akşamı TV-8'de katıldığım '8. Gece' Programı aklıma geldi. Konu 12 Eylül, konuk Emekli Korgeneral Nevzat Bölügiray idi.
Bölügiray, o dönemleri kitaplaştırdı. O da, dört dörtlük bir kurmay:
‘‘12 Eylül, bir siyasi depremdir. 12 Eylül öncesi devlet çalıştırılmadı, siyasi istikrarsızlık vardı. Ama 12 Eylül'de de çok yanlışlar yapıldı.’’
Sözcüklerin üstüne basa basa konuştu:
‘‘Görüldü ki, askeri darbeler çözüm olmuyor. Meclis'in 12 Eylül dönemini eleştirmesi yetmez, o dönemin araştırılması ve soruşturulması da gerekir.’’
12 Eylül öncesinde iç karışıklık, sonrasında PKK, ardından da irtica ile karşılaştığımızı hatırlattı:
‘‘Biz 12 Eylül öncesi silahlı çatışmayla uğraşırken, irticayı gözardı etmişiz. İrtica Özal ile yuvalanıp azdı. Refahyol ile iktidara taşındı.’’
Peki 28 Şubat süreci? Nevzat Paşa şöyle değerlendirdi:
‘‘28 Şubat, MGK kararı ile; başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, yani hükümet ve asker üyelerin onayı ile irticanın mutlak önlenmesi kararıdır.’’
Bu Anayasa'dan, Nevzat Paşa da şikáyetçiydi:
‘‘Bu Anayasa demokratik özürlü bir anayasadır. Ama 16 yıldan beri kimse değiştirmedi. Çünkü, herkes kendine göre bir anayasa istiyor. FP kendine göre, ırkçı bölücüler ve dış işbirlikçiler kendilerine göre istiyorlar.’’
İşte Türk ordusunun aynası, iki paşa... Halk, orduya neden güvenmesin?
Paylaş