Paylaş
Oğuzcan 14 yaşına yeni girmişti...
Narin bir fidandı. Açılmaya hazır tomurcuktu. Ve, ‘‘Dünyaya temiz bakan, henüz dünyasına doyamayan’’ günahsız bir çocuktu.
Kaza haberi tez duyuldu... Çiçekler o anda soldu.
Her şey bir anda oldu. Sanki hayat dondu, dünyanın dönmesi durdu.
O anda yandı yürekler. Gözyaşı sel oldu, akıp gitti. Akıp gitti seller...
Bir anda dindi, deli deli esen yeller.
Hasan Muratlı Paşa 33 yıllık dostumdu. Ağlıyordu.
Generaller de ağlar. Oğuzcan, oğul canıydı... Hasan Paşa ağlıyordu.
* * *
Cumartesi günü Kocatepe Camii'nde, baktım, koca çınar eğilmişti. Hasan Paşa bitikti. Çaresizdi. Tanrı, herkese sıralı ölüm versin.
Annemin büyük yakarışı; ‘‘Allah kimseye evlat acısı göstermesin’’ derdi. Oğuzcan'ı toprağa verdikten sonra, Hasan Paşa da böyle konuştu:
‘‘Geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Bize acılı günümüzde büyük destek oldunuz. Sağolun, var olun... Allah size böyle acı vermesin!’’
Sabır insanlar için... Kocatepe'den çıkarken sicim gibi yağmur yağıyordu. Hasan Paşa güçlükle fısıldadı:
‘‘Yağmuru hiç sevmezdi. Keşke güneş açsa, Oğuzcan çok sevinirdi.’’
Mezarlığa yaklaştık, yağmur dindi. Güneş açtı. Hasan Paşa sevindi.
Oğuzcan, toprağa verilirken anneciği bir torba getirdi:
‘‘Oğlumun en sevdiği oyuncak buydu, flütlerini de yanına koyun.’’
Oğuzcan, sevdiği oyuncakları alıp bizden koptu. Nur içinde yatsın.
* * *
Hasan Paşa, 1959 Harbiye mezunu. Emekli Korgeneral. TSK Güçlendirme Vakfı Genel Müdürü. Sınıf arkadaşları kendisini yalnız bırakmadılar. Çok sayıda general ve subay yanında dostları, yakınları gelmişti.
Ertuğrul Günay'la karşılaştık, ‘‘Rahmetliyi Bursa'da ziyaret ettim, ama kurtulması maalesef mucizeye kalmıştı’’ dedi. Siyaset açılınca sitem etti:
‘‘CHP Genel Sekreterliği, siyasi hayatta geleceğim en üst makamlardan biriydi. Ben o makamda, DSP ve Ecevit'i savundum. Ecevit'e hakaret edenler şimdi yanında, benim hatırım bile sorulmuyor. Hiçbir yere aday değilim.’’
Hasan Paşa, Kanal-6 Ankara Haber Müdürü Baki Özilhan'ın bölük komutanı imiş. Sarılıp başsağlığı diledi.
Rahmetli Barış Selçuk'un babası, emekli Albay Aytekin Selçuk da Paşa'nın sınıf arkadaşı. Sohbet ederken, üst rütbeli bir general yaklaştı:
‘‘Siz, Hürriyet'te yazıyorsunuz değil mi?’’
Benim Kuleli'yi bitirdiğim yıl, Paşa Harbiye'den mezun olmuş. Çakı gibi, benden çok genç görünüyordu:
‘‘Sizi kutlarım. Asker kökenli olduğunuzu şimdi bir arkadaş söyledi. Ben sizi okuyordum. Dün (cuma) gece, Siyaset Meydanı'nı izledim. Tanınmış bir yazar, ‘Lozan Antlaşması 1912'de başlayan savaşta mağlubiyetin tescilidir' dedi. Sevr'i savunuyordu. Sevr meğer yokmuş. Peki işgalciler neydi?’’
Bu bölümü ben de izlemiştim. Kanım donmuştu. Paşa devam etti:
‘‘Dışardan Sevr'i dayatanlara boşuna kızıyoruz. Hain içimizde! Neyse ki, sizler de yazıyorsunuz ve okuyunca yüreğimize su serpiliyor.’’
Üzüntüsünden gözleri nemlendi. Paşa’yı çok iyi anlıyordum. Aynı kültürle yoğrulduk çünkü. Vatanı kendimizden aziz biliriz. Belli etmeden ağlıyordu.
* * *
Generaller de ağlar.
Hasan Paşa oğul canı Oğuzcan'a ağlıyordu.
Diğer general, ana gibi, evlat gibi aziz bildiği vatana...
Güneydoğu'da şehit düşen askerlerine ağlayan generalleri görmediniz mi?
Sevmeyi bilen insan üzülür. Üzülebilen insan, sevdiğine yanar...
Sevdikleri için ağlar!
Paylaş