Paylaş
Bu gidişatın iyi olmadığını kendileri de söylüyor. Meclis salonundaki ceylan derisi turuncu koltuklar bile huzurlu olmalarına yetmiyor. Eskiden 'Mukaddes Sakaf' denilen bu kutsal çatı, durduk yerde çatırdıyor. Ve bunu içeridekiler çökertmeye çalışıyor.
Pazartesi günü Meclis'e gittim. Bayındırlık Bakanı Yaşar Topçu ile ilgili gensoru görüşülecekti. Birleşime 40 dakika vardı ve kulisler bomboştu.
Eskiden soruşturma önergesi verilince yer yerinden oynardı. Hele bir de gensoru önergesi olursa kıyametler kopardı. Ülke gündemi buna odaklanırdı. Siyasetçiler kadar halkın da nabız atışları hızlanırdı. Gensoru bu... En önemli denetim mekanizması. Bir hükümet veya bir bakanın, 'olmak ya da olmamak' sayılan kader çizgisi. Bir anlamda, siyasi depremin başlangıcı.
Şimdi iş sulanmış... Her konuda olduğu gibi, Meclis'in en önemli denetim işlevinin de suyunu çıkarmışlar!
Kütüphane tarafındaki koridorda tek başıma yürüyorum. Eski CHP Senato Grup Başkanvekili Metin Somuncu ile karşılaşıyoruz. Gülerek, ‘‘Ne var ne yok?’’ diye soruyor. Klasik soruya bilgisayarlar cevap verememiş ki, ben cevap verebileyim:
‘‘Bu gidiş iyiye gidiş değil. Bir türban eylemi ile kalkışma yaratılıyor ve kimsenin gıkı çıkmıyor. Sevimsiz bir ortam. Tokat'tan geliyorum. Ne bir heyecan, ne bir hareket. Seçime bu atmosferde girilir mi?’’
Berberlerin bulunduğu koridora iniyorum. Yılların politikacısı eski AP ve ANAP'lı Halim Aras ile hasret gideriyoruz:
‘‘Meclis fonksiyonunu kaybetti. Turgut Özal rahmetlinin dönemi de böyle idi, ama onun ayrı bir karizması vardı. Meclis'in yine hayatiyet kazanması için milletin seçmesi gerekiyor, lider seçiminden çıkılması gerekiyor.’’
Gazeteci arkadaşım Turhan Salman ile boş koridorlarda volta atıyoruz:
‘‘Şu kulislerin en genç muhabirleri idik, bak şimdi ikimiz de dinozor olduk. Asıl dikkatimi çeken nedir biliyor musun? Biz, iki Meclis üyesi veya bakanlar sohbet ederken izinsiz yanlarına gitmezdik. Kimsenin sohbetini pat diye araya girip bozmazdık. Şimdi, hak getire...’’
Haklı, 12 Eylül sonrasında yaratılan siyasi boşlukta, meslek etiğimiz de erozyona uğradı. Ve bu böyle sürüp gidiyor. Meslek etiği denince, entel yaklaşımlar içinde alay edenler bile oluyor:
‘‘Ben o bakanla samimiyim abi, küfürlü konuşmamız bundan.’’
‘‘Milletvekili arkadaşım benim, bu da stilim.’’
Buyurun cenaze namazına! Bu çatı altında işin stili mi olur? Yoksa belli kural ve gelenekleri mi? Bizim Kemal Saydamer bize katılıyor:
‘‘Kuralı, geleneği mi kaldı? Basın kartları kalksın, diyenler var.’’
Var olsunlar! Ne diyelim?.. Değerlerimizi yıprata yıprata ülkeyi de bu noktaya getirmedik mi? ‘‘Anayasa bir kere çiğnense ne olur’’ mantığından buraya taşınmadık mı? Turhan Salman son yürüyüşe kızmış belli:
‘‘Adam, 'Demokrasi benim için tramvay, beni hedefe taşıyan bir araç. Amacım şeriat devletine gitmek' diyor. Bazı tatlısu entelleri de, üniforma olan türbana demokrasi için sahip çıktıklarını söyleyip destekliyor.’’
Genel Kurul'da gensoru görüşülüyor. Kürsüde konuşan hatibi dinleyen yok. Üyeler, aralarında sohbet ediyor. Arı kovanı gibi bir uğultu var, kimsenin ne dediği anlaşılmıyor.
Yazılı ve sözlü soru önergeleri, araştırma ve soruşturma önergeleri, her konuda verilen gensoru önergeleri... İşin suyu çıkmış ve kimse görüşmelerle ilgilenmiyor. Meclis, kurum olarak böyle yıpratılıyor. Mukaddes Sakaf denen o kutsal çatı, böyle çatırdıyor. Ürperiyorum... Çatının çökmemesi için dua ediyorum. Çünkü, her çöktüğünde topluca altında kalıyoruz.
Paylaş