Paylaş
İki gün üst üste, görev gereği Çankaya Köşkü'ne çıktım. Cumartesi günü, Cumhurbaşkanı'nın yıllık basın toplantısı vardı. Dün de NTV programında Baba, benim canlı yayın konuğumdu. Programdan sonra bir fıkra anlattı:
‘‘Adam, Aydın pazarına turp getirmiş. Bir köşede satıyor. Ama turpları da yamuk ve küçük. Müşteri gelip bakmış bakmış, pek tutmamış. Eliyle şöyle bir tartıp barıkmış. Tam giderken köylü ardından seslenmiş:
- Turpun büyüğü heybede, turpun büyüğü heybede.’’
NTV Ankara Temsilcisi Murat Yetkin'le kahkahayı bastık. Baba ekledi:
‘‘Heybede daha çok turp var İsmet, bu heybeye bir program yetmez!’’
* * *
Cumhurbaşkanı Demirel, her sorduğuma yanıt verdi. PKK siyasallaşır mı?
‘‘Terör örgütünün başı, 30 bin insanın ölümüne sebep olmuş. PKK tüm dünyada terör örgütü kabul edilmiş. Elini kana bulamış, terör örgütü olarak tescilli PKK, şimdi nasıl siyasallaşır da siyasi parti olur? Geçiniz!’’
DYP lideri Tansu Çiller'in iki görüşmede de ‘‘Hükümeti ben kurarım’’ dediğini hatırlattım ve sordum:
‘‘Siz dün, ‘Burası yol geçen hanı değil' dediğiniz için Tansu Hanım da, ‘Görevlendirme de Cumhurbaşkanı'nın oyuncağı değil. Nasıl, kuracaksın diye soranlar Erez'e de sorsunlar' diyor. Siz Yalım Bey'e sordunuz mu?’’
Eline Anayasa'yı alıp gösterdi:
‘‘Bu TC Anayasası; burada herkesin yeri ve görevi belli. 109. maddede, ‘Başbakan TBMM üyeleri arasından atanır' der. Güzel bir mecelle tabiri vardır; ‘Bedahet olan yerde dalalete itibar olunmaz' der. Yani açıklık varsa yanılgıya gerek olmaz. Anayasa, ‘Anayasa herkesi bağlar, bu üstün yasadır' diyor. Benim görevlendirme yapmamın nesine itiraz ediyor? Üç defa da kendisini görevlendirdim. Hatta bir defasında güvenoyu alamadı. Alacağım dedi, alamadı. Bunu nasıl görevlendirdimse, kendisini öyle görevlendirdim. Biri çıkıp, kendisinin bugün söylediklerini o günlerde de söyleyebilirdi. Ama söylemedi. Çünkü herkes bu Anayasa'yı okuyunca anlıyor.’’
Siyasetin incesinden değil, okkalı dokundurdu:
‘‘Demek ki başbakanı cumhurbaşkanı atarmış, TBMM üyeleri arasından atarmış. Herkes bunu anlıyor.’’
Gülerek, Anayasa'nın 104. maddesini okudu:
‘‘Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek, görevlerim arasındadır. Bir başka madde daha var; ‘Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Türk milletinin birliğini temsil eder. Anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarının uyumlu ve düzenli çalışmasını gözetir’’ der. Bu da benim görevlerimden.’’
Hiç yoruma gerek kalmadı. ‘‘Cumhurbaşkanı istediğini atamıyor, güvenoyu almaya en yakın olanı atıyor’’ dedi. DYP'nin kendisini Atatürk'e şikâyet ettiğini söyledim. Kendi deyimi ile biraz daha kaşımış oldum:
‘‘Burada kırılmaya, darılmaya, küsmeye, gücenmeye gerek yok. Ben bunlardan hiç alınganlığa girmem. Ben kural adamıyım, buradaki maddeleri uygularım. Benim yaptığım iş doğrudur. Anayasa'ya uygundur. Hiçbir usul ve teamüle de aykırı değildir. Anayasa hükümleri usulleri, teamülleri aştığı gibi kanun ve kararları da aşar. Başbakan tayin eden ikinci bir yer olsa, bana gelmez oraya giderler. Atatürk'e şikâyet edilmiş, ben bunları o kadar anormal de karşılamıyorum. Olabilir. Anıtkabir herkese açık. Büyük Atatürk de tüm şikâyetleri kabul ettiğine göre gidilebilir, gitsinler.’’
* * *
Biraz durdu. Sözünü bir bağladı ki, pir bağladı:
‘‘Atatürk'e gitmek sadece şikâyet için olmuyor. Biraz da inanç tazeliyor herkes. Saygı esas da, biraz da inanç tazeliyorlar. İnanç tazelesinler.’’
Anıtkabir'e Atatürk izinden gidilir. Cumhurbaşkanı daha ne desin?
Paylaş