Aççe Gelin öldü mü?

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

İki aydan beri Ankara bürosunda cenaze rüzgârı esiyor. Önce Muharrem Sarıkaya'nın başına gelen felaket! Annesi, babası, iki teyzesi ve eniştesini aynı feci kazada yitirdik.

Sonra, Yavuz Gökmen'i hiç umulmadık anda yolcu ettik.

Pazartesi sabahı evimin telefonu çaldı, eşim açtı:

‘‘İsmet, Sebahattin bacanağın arıyor.’’

Nereden bilebilecekti ki, bacanağım, eşimin biricik annesinin ölüm haberini verecek!

‘‘Maalesef Aççe Gelin'i yitirdik.’’

‘‘Aççe Gelin’’ kayınvalidemizin çevresinde tanındığı ve çağrıldığı adıydı.

Adı Hatice, ama tüm tanıyanlar, yıllardır onu ‘‘Aççe Gelin’’ diye tanıyıp çağırırlar.

Bizim Yörük Türkmenleri'nde âdet böyle. Kendi annemi de tüm kabile ‘‘Ayşe Yenge’’ diye bilip çağırır.

Rumeli şivesiyle onu da kısaltıp ‘‘Ayşenge’’ derler. Gel Ayşenge, git Ayşenge.

Biz dört bacanak, kayınvalidemize Aççe Gelin diye sarılır öperdik.

* * *

Aççe Gelin de öldü.

Ne güzel sohbet ederdik.

Neden ‘‘Gelin’’ diye çağrıldığını anlatırdı:

‘‘Ben, Çorbacı sülalesinin en güzel kızıydım. Çanakkale gazisi Mehmet Çavuş'un küçük oğlu Kamber'e istediler, babam verdi. Gelin alıcılar eskiden arabalar koşup gelirdi. Beni gelin arabasına bindirirken, çok ağlamışım. O yüzden böyle diyorlar.’’

Türkmenler'de gelinin veda cümlelerine ‘‘Ağlaş’’ deniyor.

Aççe Gelin'in Ağlaş'ını yıllar sonra bile tekrarlatırdım:

‘‘Ağalarım, kardaşlarım/Ana gölge anacığım/Baba gölge babacığım/Ah! Sizi nasıl bırakıp ayrılacağım/Ah! Kimi bilip tanıyacağım/Ben kimlere sığınacağım?’’

Arada bir Hıdrellez türküleri söyletirdim. Bizim yörelerde çok ünlüdür. Aççe Gelin'in en çok söylediği türkünün başı şöyleydi:

‘‘Yağmurlar yağar efendim, karlı-buzlu.

Kız gelin olmuş efendim, karda-buzda.’’

Aççe Gelin'i karlı-yağmurlu bir havada toprağa verdik.

* * *

Baktım, kızları Fatma (eşim), Emine, Gülşen ve Mürvet, yatağının ayakucuna sinmişler, adeta büzülüp küçülmüşler.

Oğlu Çetin, kapının eşiğinde kalakalmış.

Cenaze evleri hep böyle oluyor zaten.

Bu haberi almadan bir gün önce Ayhan Çopur aramıştı:

‘‘İsmet, metin ol. Abdullah Kütküt'ü kaybettik.’’

Bu Apo, hain değil, namuslu bir yurtseverdi. Eski Çukobirlik Genel Müdürü. O, dürüst, çalışkan, onurlu ve namuslu bir Türk aydınıydı.

12 Eylül'de işsiz kaldı. Açlığa mahkûm edildi. Halkçı Parti kurucusu oldu. Gencecik çekip gitti. 55 yaşındaydı.

Her şey üst üste geliyor.

Ölenler gidiyor. Gidenler asla geri gelmiyor.

Bu satırları Aççe Gelin'in boş kalan yatağının başucundan yazdırıyorum.

Ne siyaset, ne çekişme, ne çete, ne terör... Hiçbir şey düşünemiyorum. Dizlerimin bağı çözülmüş sanki.

Sesim titriyor ve soruyorum:

‘‘Aççe Gelin öldü mü?’’



Yazarın Tüm Yazıları