Şu anda 30’lu yaşlarını süren ve okul yıllarında toplu taşıma aracına binip de elle, gözle ya da sözle bir şekilde tacize uğramayan kadın var mıdır?
Ben mesela, ortaokuldayken İstanbul Bostancı’daki evimden Üsküdar’daki okuluma otobüsle giderken yaşamıştım.
şoförün el frenini çekip, olayı kavrayan birkaç delikanlıyla birlikte arkaya koşması bir olmuştu ama benim sapık çoktan terk etmişti olay mahallini.
O yıllarda yok ki böyle MOBESE kameraları, sapığın peşine düşmek, polise gitmek. Yakalanırsa otobüsün delikanlıları tarafından bir güzel pataklanırdı toplu taşıma sapıkları; yakalanamazsa yaptığı sapıklık yanına kâr kalırdı.
Bunları, geçen hafta yine Üsküdar’da yaşanan ve Burhaniye mahallesini ayağa kaldıran metrobüs sapığını duyunca hatırladım...
Biliyorsunuz, Başbakan’ın Üsküdar’ın Burhaniye mahallesinde evi var. Metrobüs yolu yapılırken Burhaniye’ye de bir durak konuldu bu kontenjandan. Yoksa durağı kullanan çok az kişi var. Metrobüsten bir bilemedin üç kişi ya iner ya biner bu durakta.
Mahalleden bu durağa ulaşmak için 150’den fazla basamak çıkılması ve ağaçlık, hayli ıssız bir alandan geçilmesi gerekiyor.
Yıllar var ki kişisel gelişim kitaplarıyla uzak arayım. Birbirinin aynı cümleler, ‘iste yaparsın’lar, ‘sen müthişsin’ler, ‘hayatının aşkını bul’lar, ‘zengin ol’lar…
Değilim işte, ne müthişim ne de mükemmel!
Henüz ‘düşünerek’ milyon dolarlar kazanmış ya da hayatının aşkını bulmuş biriyle de tanışmadım!
PARMAK İZİ
Geçen hafta tasarımı hayli ilgimi çektiği için bir kitap-defterin kapağını açtım. Yoksa başta da söylediğim gibi artık son derece önyargılıyım bu tür kitaplara… “Merhaba okur yazarım” diye bir not düşmüş kitabın yazarı Yaşam Koçu Elmas Genç ve devam etmiş: “Ne yazık ki bu defter sana sadece kendini bulmakta yardımcı olabilir. Bunun için defteri kullanmalı ve yazarak kendi kitabına dönüştürmelisin. Baştan söyleyeyim; kendi içinde yolculuk yapmak sana aradığın sevgiliyi kazandırmayacak, çok zengin de olmayacaksın. Senin dışında olup biten hiçbir şey değişmeyecek. Bu bir tür sihirli değnek değil ne yazık ki! Sana ‘kendini bilmekten’ başka hiçbir şey vaat etmiyor…”
Budur işte!
Bir yandan bana Ahmet Durul’un masalsı ve yalın bir dille kaleme aldığı ‘Kovadaki Okyanus’u hatırlattı diğer yandan yıllardır günlük yazmadığımın ve aslında kendimi kendimle paylaşmadığımın farkına vardırdı.
YAZARAK KENDİNİ ANLAMAK
Yaz yaklaşıyor ya mail kutuma ardı ardına ‘erken rezervasyon fırsatı’ duyuruları düşüyor. Çoğunu okumadan siliyorum çünkü hayatı programlamak benim için zor.
Yakın arkadaşlarım bilir, mesela haftalar önceden kararlaştırılmış ve benim de “tamam, çok eğlenceli olur” dediğim bir organizasyonun günü geldiğinde canım hiç de orada olmak istemeyebilir. Ya da asla gitmek istemediğim bir yer o gün o saatte gözüme çok de çarpıcı görünebilir…
Özetle ben her yeni güne uyandığında akşamının programını yapmayı bile akşamüstüne bırakanlardanım.
Ama yapanlar var. Misal, altı ay sonra sevgilisiyle gideceği tatilin biletini, otelini bugünden alanlar… Onlara ‘erken rezervasyoncular’ deniyor ve hem otel hem de uçak bileti fiyatlarında müthiş indirimler uygulanıyor.
YA ARTIK SEVGİLİN DEĞİLSE
Peki ya ‘o büyük gün’ geldiğinde altı ay önce el ele göz göze olduğun sevgilin artık yanında değilse? Onu hatırlatmasın diye arkadaşlarla bile irtibatı kesmişsen, sende kalan eşyalarını sırf hatıralar canını yakmasın diye yok etmişsen? Ve aradan aylar geçtikten sonra elinde, üzerinde senin ve onun adının yazdığı iki kişilik uçak ve otel rezervasyonun yanı sıra bir de anılarla baş başa kala kaldıysan…
Hiiiç merak etmeyin. Tam da bu konuya uygun bir mail daha aldım hafta içi. Tatilsepeti.com sitesi sevgilisinden ayrıldığı için tatilini iptal edenler yararına bir uygulama başlatmış.
Geçen pazartesi Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda Muhteşem bir ‘çaba’ vardı.
Çaba Derneği’nin Ayvansaray Çocuk ve Gençlik Merkezi Müdürlüğü binası yapımı için iş, sanat medya ve cemiyet hayatının birbirinden değerli isimlerini bir araya getirerek sahneye çıkardığı gecede bir müzikli gösteri izledik.
Türkan Sabancı’dan Ali Ağaoğlu’na, Abdürrahim Albayrak’tan Birgül Dereli’ye, Murat Yalçıntaş’tan Cihan Kamer’e, Ertuğrul Özkök’ten Savaş Özbey’e yok yoktu sahnede…
Baktım başa çıkamıyorum, kim hangi oyunda karıştırıyorum, oyun öncesi dağıtılan tanıtım kartlarına göz atayım dedim.
Her oyunun ismi doğru. Bir tek ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ olmuş ‘Böyle de Geçer Zaman’… Sahnede doğrusu kullanılsa da elimdeki tanıtım kartında isimler de farklı. Ali Kaptan yerine Serdar Kaptan, Caroline yerine Josephine var…
Bu yanlışlığın sebebini derneğin başkanı Özlem Cankurtaran’a sordum. “Yanlışlık yok” dedi Özlem Hanım. Meğer ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’nin senaristi Coşkun Irmak izin vermemiş; “Bu benim gerçek hikâyem, veremem” demiş. Özlem Hanım dil dökmüş, derneğin yararına kısacık bir parodi olduğunu söylemiş ama Nuh demiş peygamber dememiş Irmak. “Madem hikâyesi mahrem nasıl TV dizisi olarak izliyoruz o zaman” diye sordum… Özlem Hanım, “Şaşkınım. Hiç böyle bir yaklaşım beklemiyordum. Üstelik provalara başlamıştık. Mecburen adını değiştirip kullandık ama tabii oyuncularımız dizideki karakter isimlerini ezberlediği için sahnede karışıklık oldu” dedi.
Çorbaya tuz atmak istemeyenler de olabilir bu hayatta değil mi, zaman öyle de böyle de geçiyor zaten, ne fark eder ki…
KOSTÜMLER DE SATILIK
Atatürk’ün o çok meşhur el yazısı bilgisayar fontu oldu. Fikrin mucidi, işadamı Murat Özbalcı yıllardır yapmak istediği bu uygulamayı geçen 23 Nisan’da hayata geçirdi. Şimdi isteyenler Atatürk’ün el yazısını Özbalcı’nın şirketinin ticari web sayfası ‘www.artikeldeko.com.tr/atafont adresinden ücretsiz indirebiliyor.
Murat Bey bu uygulama için önce kendi firmasının yazılım uzmanlarıyla çalışmış ama sonuç istediği gibi olmamış. O da bir Amerikan firmasından profesyonel destek almış.
Bu işin kendisine maliyetinin ne olduğunu açıklamıyor, rakam telaffuz etmenin doğru olmadığını düşünüyor. Aslında Atatürk’ün el yazısını indirmek isteyenler şirketinin web sayfasına girmek durumunda kaldığı için bir anlamda şirketinin tanıtımına da katkıda bulunuyor.
NE YAZSAM DERT OLACAK
Ben bu satırları yazarken Murat Bey’in söylediğine göre, yaklaşık 60 bin kişi bu yazılımı bilgisayarına indirmişti.
Bilgisayarında ‘Atatürk’ün elyazısı’ olanların ekrana ilk olarak ne yazdığını çok merak ettim.
Örneğin Murat Bey, Atatürk’ün el yazısıyla ilk olarak ‘Ey Türk Gençliği’ yazmış. Acaba ben ne yazayım diye uzun uzun düşündüm.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç katıldığı bir toplantıda, “Dizilerde karşı cinsler arasındaki ilişkiler ve ensest ilişkiler toplumun tahammül sınırlarını zorluyor, ciddi eleştiriler alıyor” dedi. Aklıma geçen hafta Mahir Günşiray’ın bizim ekipten Hakan Gence’ye verdiği röportaj geldi. ıffet dizisinde ‘Ali ıhsan’ karakterini canlandıran Günşiray, diziden ayrılmaya karar vermiş sebebini de eşinin tecavüzcüsüyle kızını, rol gereği de olsa evlendirmiş olmaktan duyduğu rahatsızlığa bağlamıştı.
ıçten içe hak verdim Arınç’a ve düşündüm, ‘Asmalı Konak’tan ‘Yaprak Dökümü’ne ‘Aşk-ı Memnu’dan ‘ıffet’e ve hatta ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’ye kadar çok seyredilen diziler de tecavüz, dayak, aldatma gırla… Bunları seyrede seyrede normalleştiriyor muyuz artık?
Fikirlerine her zaman çok değer verdiğim Gani Müjde’ye dedim ki, “Doğru söylüyor galiba Arınç; bu ahlaksızlıkların legalleşmesinde dizilerin etkisi var değil mi?”
Müjde her zaman olduğu gibi farklı bir pencere açtı bana: “Entrikayla ahlaksızlığı hele hele ensesti birbirine karıştırma” dedi ve ekledi: “Dizilerde ensest yok. Olursa cezası çok ağır olmalı zaten. Dizilerde gördüğün entrika. Üç çocuklu mutlu bir ailenin sıradan hikayesini dünyanın hiçbir yerinde hiç kimse izlemez, unutma.”
Telefonu kapatmadan önce de işte bu yazıya başlık olacak cümleyi sarf etti: “Hayat dizilerden çok daha ahlaksız…”
Tokat’ta 19 ve 16 yaşlarındaki kızlarıyla ensest ilişki kuran anne baba gibi…
Ayşe Hanım’ın ayrı yaşadığı eşi tarafından üstelik de 8 yaşındaki kızının gözü önünde ‘devlet koruyamadığı için’ öldürülmesi gibi.
Zonguldak Çaycuma’da çöken Filyos Köprüsü’nde ölenlerin altısının cenazesine ulaşıldı ama aralarında Belediye Başkanı Mithat Gülşen’in babası ve yeğeninin de bulunduğu dokuz kişinin cesedi ben bu yazıyı yazarken hâlâ kayıptı.
Cenazeler kaldırılmaya başlandığından beri aklım fikrim Çaycuma Belediye Başkanı Mithat Gülşen’de. Cenazelerden birinde Başkan’a, “Hangi yüzle geldiniz” diyen bir vatandaşın karşısında Başkan gözyaşlarını tutamamış ve “Benim de içim yanıyor” diyebilmişti sadece. O görüntüleri izleyince benim de canım yandı. Kendisini arayıp sabır diledim ve sordum: “Sizin bir ihmaliniz var mıydı bu faciada?”
Buraya uzun uzun yazmayacağım ama ilçenin iki dönemdir belediye başkanı Gülşen, yaptığı köprü tamiratı başvurularını, aynı köprünün paralelinde yapılan ikinci köprü için kaç yıl uğraştığını günüyle, saatiyle anlattı. Neticede belediye değil, karayollarının sorumluluğunda bu tür yapım ve tamiratlar.
BABAM TARİH OLDU
Sonra esas merak ettiğim konuya geldim: “Siz nasılsınız?”
İyi değildi ve bu duyguyu kelimelere dökmekte zorlandı. Sadece ailede en metanetli kişinin kendisinin olduğunu söyleyebildi. Facia yaşandıktan dakikalar sonra gittiği köprüde öğrenmiş düşen minibüsün kendi köylerinin şehir merkezi servisi olduğunu. İçine bir kurt düşmüş. Babasını aratmış her yerde, bulamamış. Son bir umut babasının yanındaki yeğeninin cep telefonunu çevirmiş; kapalı çıkmış. Yine de makam otomobilini köye göndermiş eve, babasına baksın diye ama ev boşmuş. O zaman anlamış babasının ve yeğeninin de o sulara gömüldüğünü.
79 yaşındaki babası Kemal Bey çok sevilen biriymiş etrafında. Tarihe çok meraklıymış. Hep tarihi hikayeler anlatırmış etrafına. “Tek avuntum bu” dedi Başkan, “Tarihe bu kadar meraklı bir insan, tarihi bir köprüde tarihe geçecek bir olayla hayatını kaybetti. Benim tarihi babam şimdi tarih oldu...”
Büşra Pekin’i BKM Mutfak’ta ‘Havuçlu Anne’ tiplemesiyle tanıdık. Ardından ‘Kutsal Damacana’, ‘Sınıf’, ‘Çok Film Hareketler Bunlar’ gibi çeşitli filmlerde rol aldı, ‘Neşeli Hayat’ filmiyle de SİYAD En İyi Yardımcı Kadın Ödülü’nün sahibi oldu.
Pekin sessiz sedasız New York’a gitti. Neden mi? Çünkü Kevin Spacey çağırdı!
Geçen yıl İstanbul’a gelmişti Kevin Spacey, III. Richard’ı sahnelemek üzere. Ardından da Kevin Spacey Vakfı bünyesinde atölye çalışmasına katılmak için, başvuranlar arasından 15 oyuncu seçmişti. Bu atölye çalışmasına katılanlardan biri de Büşra Pekin’di.
Türkiye’den sadece iki oyuncu, Onur Özaydın ve Büşra Pekin, geçen şubat ayında Kevin Spacey tarafından New York’a davet edildi.
Spacey workshop yaptığı yedi ülkeden seçtiği toplam 16 oyuncuyla sahneye çıktı ve Shakespeare çalıştı.
Bu seyahati duyunca Pekin’i aradım. Kapalı bir grup çalışması olduğunu ve duyulmasını pek istemediğini söyledi genç oyuncu. Yine de öğrendim ki, oyunculuğuna çok büyük katkısı olmuş bu deneyimin. Üstelik devamı da gelecekmiş.
O film artık çekilmeyecek
Yıllardır Hollywood yapımlı bir Atatürk filmi çekileceği konuşulur. Marlon Brando, John Wayne, Yul Brynner, Kirk Douglas, Burt Lancaster ve Robert De Niro’ya kadar (ki pek çoğu artık yaşamıyor) kimlerin adı geçmedi ki bugüne kadar Atatürk rolü için...