Paylaş
Vladimir Putin başkanlığa seçildikten sonra Rus dış politikası hareketlendi. Yeni başkan Batı'ya ilk ziyaretini yapmak üzere Londra'ya harekete hazırlanırken, Duma, yıllardan beri beklettiği Nükleer Silahlarda İndirim Antlaşması'nı (START II) nihayet geçen hafta onayladı. Putin'in Batı'ya açılma siyasetinde önemli bir aşama oluşturan bu gelişme, bundan sonra nükleer silahlarda daha da kapsamlı indirimler öngören müzakerelerin başlamasını kolaylaştırabilecek.
Soğuk Savaş'ın en sıcak dönemlerinde, ABD ve Sovyetler Birliği, sonunda Moskova'yı soluksuz bırakan amansız bir silahlanma yarışı içindeydiler. ABD 1960'lı yıllarda 30.000 nükleer başlıkla en yüksek tavana ulaşmıştı. Sovyetler Birliği 1980'li yıllarda 40.000 başlıkla öne geçti. O tarihlerde, nükleer savaşı önleyen başlıca öğe, iki tarafın da birbirlerini tamamen imha etmek gücüne sahip bulunmaları idi. Bu karşılıklı topyekûn imha kapasitesi dengesinin korunması için nükleer füzelere karşı anti-balistik savunma (ABM) olanaklarını asgari düzeyde tutmak hususunda bir anlaşmaya varmışlardı. 1972'de imzalanıp 1974'te tadil edilen ABM Antlaşması, bu silahların kısıtlı sayıda kalmasını ve bulundurulacakları üslerin her iki ülkede de birden fazla olmamasını öngörüyordu.
***
ABD ve Sovyetler Birliği'nin çabaları çok uzun süre silahlanma yarışını bir ölçüde frenlemeye yönelik oldu. 1987'de imzalanan orta menzilli füzelerle ilgili antlaşma, gerçek anlamda ilk silahsızlanma antlaşması idi. Bununla iki taraf 500 ile 5500 kilometre arasında menzili olan bütün füzeleri tasfiye ettiler. Ondan sonra sıra daha uzun menzilli stratejik silahlara geldi. Sovyetler Birliği'nin çökmesinden hemen önce ‘‘START I’’ antlaşması aktedildi. ABD ve Rusya 7 yıl içinde nükleer başlıklarını 6000'e ve bunların taşıyıcılarını (uçak ve füze) 1600'e indirmeyi taahhüt ettiler. 1993'te imzalanan ‘‘START II’’ ise başlık sayısını karşılıklı olarak 3500'e indiriyor. Şu anda Rusya'nın 6500 kadar, ABD'nin 7700 civarında nükleer başlığı var.
Silahsızlanma sürecinde bir sonraki aşama ‘‘START III’’ olacak ve daha büyük indirimlere gidilecek. Fakat her şeyden önce çetin bir sorunu çözümlemek gerek. ABD, Kuzey Kore ve belki de İran ve benzeri devletlerin uzun menzilli füze kapasitelerini geliştirmelerinden endişe duyduğu için 1972 ABM antlaşmasının kısıtlamalarından kurtulmak istiyor. Rusya ise, ABD'ye, kendisine karşı da üstünlük sağlayacağını ileri sürerek ABM antlaşmasını değiştirmeye katiyen yanaşmıyor.
ABD siyasi ve askeri çevrelerinde anti-balistik savunma konusundaki tartışmalar bir hayli geriye gidiyor. 1980'li yıllarda Başkan Reagan, ‘‘Yıldızlar Savaşı’’ olarak bilinen ‘‘Stratejik Savunma İnisiyatifi’’ üzerinde ısrarla duruyordu. Bu kavramın özünde yatan fikir, uzayda konuşlandırılacak silah sistemleri ile ABD'ye yönelecek füzeleri tahrip etmekti. Bugün düşünülen sistem daha mütevazı. ‘‘Milli Füze Savunması’’ (NMD) yerde konuşlandırılmış bir anti-balistik füze ağının kurulmasını tasarlıyor. Ancak geliştirilmekte olan iki değişik sistem arasında henüz bir seçim yapılamadı.
***
Rusya, genişletilmiş bir ABM ağının kurulmasına karşı ileri sürdüğü itirazları kolay kolay geri çekemez. ABD'nin diğer ülkelerden gelecek tehdidi abarttığı izlenimi de yok değil. Balistik füzelere sahip ülkelerin sayısının artması yalnız ABD için değil, diğer ülkeler için de ciddi bir tehdit yaratıyor. Aynı kaygı Avrupa ülkeleri ve özellikle Türkiye için de geçerli. Ne var ki, ABD, iki okyanusun şimdiye kadar kendisine verdiği direkt saldırıdan bağışıklık geleneğine çok bağlı. Daima yüzde yüz garanti peşinde. Bir bakıma yaklaşımı yararlı. Çok ileri teknolojisi sayesinde geliştireceği silah sistemlerinden daha sonra, müttefikleri gerektiğinde istifade ederler.
Paylaş