Artık sıkıcı bir ülke olabilsek

GEÇENLERDE Türkiye’deki gelişmeleri merak eden bir Yunanlı dostuma ben de, "Sizde durum nasıl" diye sordum. "Sorma, Yunanistan artık sıkıcı bir ülke haline geldi. Heyecan verici hiçbir şey yok. Seçimler bile sakin geçiyor" cevabını verdi. Kıskanmadım dersem yalan olur.

Türkiye’de gazetelerde hiç eksik olmayan süper manşetler, çeşit çeşit felaket haberleri, korkutucu senaryolar, geniş bir hayal gücünün beslediği bitmez tükenmez komplo teorileri, gerçekleri kişisel tercihlere göre yansıtan röportaj ve yorumlar, dedikodu bolluğu, skandal haberler, karşılıklı ithamlar herkesi diken üstünde tutuyor ve sonunda yorucu oluyor.

Dikkat ediyorum, televizyonlarda yabancı politikacılar ve diplomatlarla yapılan söyleşiler de çok kere hep aynı formatı takip ediyor. Maksat, muhatabını, heyecanlı haber olabilecek bir söz söylemeye zorlamak!Hoş, muhatabın ifadeleri genellikle çok kötü çeviri yüzünden tam anlaşılamıyor, o da ayrı mesele. Her neyse, artık Türkiye de daha sakin ve hatta sıkıcı bir ülke haline gelse, politikayla ilgili saplantımızı azaltsak galiba bir hayli rahatlayacağız.

* * *

Son seçimler, aslında, Türkiye’nin bundan böyle daha az çatışmalı ve daha az kavgacı bir ortama nihayet kavuşması ve Türk demokrasisinin perçinleşmesi için fırsat sayılmalıdır. Bir kere seçim süreci kusursuz bir şekilde işlemiştir.

Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’ni temsilen seçimleri izlemek üzere gelen 36 kişilik heyet, Strasbourg’a dönüşünde, oy verme yönteminin çok profesyonel bir şekilde düzenlendiğini, bunun Avrupa Konseyi’nin kurucu bir üyesi olan Türkiye’deki köklü demokrasi geleneğini yansıttığını, seçimlere katılımın çok yüksek olmasının da Türkiye’de demokratik sürece duyulan güveni gösterdiğini açıklamıştır.

Avrupa’da bazı kurum temsilcilerinin ve medyanın bir kısmının seçim sonuçlarını İslamcı-laik ekseninde yorumlamaları, "Kemalist laik" ile "İslam yanlısı" gibi ifadeler kullanmalarını yadırgamamak gerekir. Genellikle yabancı basındaki yorumlar, bizdeki değerlendirmeleri aksettirir. Kendi söylemlerimizi onlar tekrar edince şaşırmamalıyız. Önemli olan seçimlerden sonra değişen politik denklem içinde uzlaşı zihniyetinin yerleşmesi ve iddia edilen eksenden kendimizi sıyırmamızdır. Bunun da ilk sınavı cumhurbaşkanlığı seçimi olacaktır.

Oysa Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün 25 Temmuz tarihli açıklaması yine belirsizliğe yol açtı. Kuşkusuz yeni Meclis’te Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi mümkündür. Gül için hepsi lehte oy verecek olmasalar da toplantılara 367 üye katılırsa, bu suretle toplantı yeter sayısına erişilirse, ilk turları takiben, sadece AKP oyları ile Gül seçilebilir.

* * *

MHP’nin açıkladığı tutumla yöntem bakımından Gül’ün seçimine yeşil ışık yakılmış sayılır. Gül’ün çok iyi bir cumhurbaşkanı olmak için bütün yeteneklere sahip bulunduğu, başarılı bir Dışişleri Bakanlığı yaptığı inkár edilemez. Fakat problem, seçimlerden önce bundan ibaret değildi. O zamanki krize yol açan asıl neden, Gül’ün seçiminin beraberinde getireceği sembolizmdi.

Bu sembolizm konusundaki kurumsal hassasiyet birdenbire kayboldu mu? Bunu bilmiyoruz. Yeni bir kriz ise daha başında, seçimlerin yarattığı istikrarlı ve yapıcı bir döneme gireceğimiz umuduna son verir, Türkiye birdenbire tekrar çatışma ortamına sürüklenebilir, Türkiye’nin çok boyutlu iç ve dış sorunlarına çare bulacak dengeli ve yaratıcı politikalar üretilmesini ve uygulanmasını engeller.

Cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki belirsizliğin son dakikaya kadar sürdürülmesinin tehlikesi umarım zamanında idrak edilir.
Yazarın Tüm Yazıları