80. yıl

İkinci Dünya Savaşı’nın üzerinden 80 sene geçti. Türkiye savaşın dışında kaldı. Rusya ile bir saldırmazlık paktı elde etmeye muvaffak olamamıştık. Sovyetler Birliği bu anlaşmayı yapmadı. 1941 Haziranında Almanların Rusya’ya saldırmasıyla Türkiye’deki gergin ve endişeli bekleyiş sona ermiş; İsmet Paşa’ya sabaha karşı haber bildirildiğinde, sinirli bir insanın boşalması gibi uzun bir kahkaha attığını söylerler. Ardından da zeybek oynamış. Harbin dışında kaldığımız artık açıktı. Yine de her şeye rağmen, eski bir devletin akıllı kurmaylarının idaresindeki Türkiye, birçok Balkan ve Orta Avrupa devletçiğinin yaptığı gibi Almanlara yanaşma fiilini gerçekleştirmiş değil. İsmet Paşa’nın “Almancı” politikayla suçlanması, onun diplomatik manevralarını ve ortaya koyduğu mizanseni anlamayanların sözüdür.

Haberin Devamı

7 Mayıs 1945, Berlin’in düşmesi; Kızıl Ordu’nun Elba Nehri’ne kadar Alman Reich’ının topraklarını işgal etmesi ve ardından ortada kalan başkent Berlin’i ele geçirmesidir. Böylelikle Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı bitmiş sayılıyor.

Savaş, Sovyetler Birliği’ne ani şekilde geldi. 1941 Haziranı’nda, hazırlıksız bir şekilde Brest’ten Alman ordularının saldırısıyla başladı. Bu ani saldırıdan, Sovyetler Birliği’nin harbe hazırlanmadığı anlaşıldı. Molotov - Ribbentrop Paktı’na mutadın ötesinde fazla güvenmişlerdi. Oysa Hitler Almanyası’nın asıl amacı, eldeki Romanya petrolünün yetersizliği, kendi kömür havzasının İtalya gibi müttefiklerle paylaşılması dolayısıyla aynı şekilde tükeneceği düşüncesiydi. Bu nedenle Ukrayna’nın zengin kömür yatakları ve Bakü petrolleri hedeflenmişti.

Haberin Devamı

Savaşa giren Kızıl Ordu’nun silah ve donanımı, düşman karşısında yeterli değildi. Dolayısıyla Almanya, pek de hak etmediği bir süratle ilerledi. Moskova, Leningrad (Petersburg) ve Stalingrad (Volgograd) hattı, Sovyetler Birliği’nin savunma hattı hâline geldi. Uzun harbi bütün safahatıyla burada ele alamayız. Kalabalık sayıda esir, Almanların elinde Cenevre Antlaşması hükümlerine iki taraf da uymayacağı için hiç de insani ve askerce olmayan şartlarda ayrı kamplarda tutuldu.

80. yılAvrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nın sonunu getiren Nazi Almanyası’nın koşulsuz teslim oluşunu kutlamak için Opera Garnier önünde toplanan Parisliler.

TÜRKİYE SAVAŞIN DIŞINDA KALDI

Almanya, işgal ettiği topraklarda -özellikle Ukrayna’da- sevinçle karşılandı. Rusya’da ise çok gaddar bir işgal sistemi yürüttü. Bununla birlikte, Sovyetler de çok gaddar bir işgal sistemi uygulandı. Ancak Sovyet Rusya, Batı dünyasıyla ittifak sistemi içine girdi. İran işgal edildi. Batıdan askerî yardım bu yolla Sovyetler’in güneyine ulaştı. Ağır sanayi tesisleri, hatta Bilimler Akademisi bile Kazakistan’a nakledildi. Seferberliğin ağır şartları içinde, bir müddet sonra İngilizler (Montgomery) El-Alameyn’de Mareşal Rommel’i durdurdular. Amerika’nın da savaşa girmesiyle Avrupa’daki harp, Almanlar aleyhine dönmeye başladı. Sovyetler Birliği, kalabalık ordusunun teçhizatını kuvvetlendirerek bilhassa 1943 kışından itibaren Stalingrad’da Almanları durdurdu. Leningrad ile Moskova kendini savundu ve savaş aslında, 1942 sonundan itibaren Almanya aleyhine döndü.

Haberin Devamı

Türkiye savaşın dışında kaldı. Rusya ile bir saldırmazlık paktı elde etmeye muvaffak olamamıştık. Sovyetler Birliği bu anlaşmayı yapmadı. 1941 Haziranı’nda Almanların Rusya’ya saldırmasıyla Türkiye’deki gergin ve endişeli bekleyiş sona ermiş; İsmet Paşa’ya sabaha karşı haber bildirildiğinde, sinirli bir insanın boşalması gibi uzun bir kahkaha attığını söylerler. Ardından da zeybek oynamış. Harbin dışında kaldığımız artık açıktı.

Yine de her şeye rağmen, eski bir devletin akıllı kurmaylarının idaresindeki Türkiye, birçok Balkan ve Orta Avrupa devletçiğinin yaptığı gibi Almanlara yanaşma fiilini gerçekleştirmiş değil. İsmet Paşa’nın “Almancı” politikayla suçlanması, onun diplomatik manevralarını ve ortaya koyduğu mizanseni anlamayanların sözüdür.

Haberin Devamı

SOVYET RUSYA NÜKLEER GÜCE DÖNÜŞTÜ

Rusya, milyonlarca sivilini, tesislerini ve orduya giden unsurlarını kaybetti. Savaşın sonunda yeni bir Sovyetler Birliği doğdu. Sovyet kadın vatandaşları da savaşa katılmıştır. Hatta pilot olan ve aktif olarak savaşanları vardı. O vakte kadar görülmemiş şekilde, çeşitli milletler arasında evlilikler İkinci Dünya Savaşı’nda meydana geldi. Bu gibi büyük savaşların ikincisini yaşıyorlardı. Bu harbe “Büyük Vatan Savaşı” diyorlar. İlki, 1812’de Napoléon’un saldırısıydı.

Bu harbi anlatan çok sayıda film ve roman üretildi. Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı gibi insanlığa mal olacak kadar muhteşem edebî bir anıtı bu savaşta kimin meydana getirdiğini söylemek zor. Şüphesiz birçok vatansever, dramatik filmin yanında, geçen hafta 1941 - 1945 Büyük Vatanseverlik Savaşı’nın 80. yıl dönümü vesilesiyle Atatürk Kültür Merkezi’nde gösterilen Mikhail Kalatozov’un 1958’de Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülünü kazanan Leylekler Uçarken (1957) filmi, bu harbin o kadar da romantik olmadığını ve arkasında yatan kaçınılmaz dramayı ortaya koyuyor.

Haberin Devamı

80. yıl

80 sene geçti. Sovyet Rusya bir nükleer güce dönüştü. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kaybettiği eski Çarlık topraklarını, Baltık Cumhuriyetleri’ni geri aldı ve bu cumhuriyetleri Sovyet sistemi içinde tekrar kurdu. Romanya’dan Moldovya’yı aldı, Doğu Avrupa’da Varşova Paktı’nı meydana getirdi. COMECON, Avrupa Ortak Pazarı’na karşı düşünüldü.

Avrupalıların bu alandaki kabiliyetsizliği, aslında ne COMECON’un Doğu Avrupalı oluşundan ne de sosyalist sistemin bazılarınca öne sürüldüğü gibi ehliyetsizliğinden kaynaklanıyor. Batı Avrupa’nın işleri ne kadar ehliyetli ve parlak götürdüğü, şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Galiba Avrupa medeniyeti, birincisi budalalık, ikincisi de çılgınlık eseri olan savaşın tehdidi altında hayatına devam ettiğinden böyledir.

Haberin Devamı

ÇİÇEKLİ BİR BAHAR GELDİĞİNİ ZANNETTİK

Gelecek dünya bizleri endişeye sevk ediyor. Dünyanın çiçekli bir bahara girdiğini zannettik. Öyle olmadığını, kuzeyimizdeki Ukrayna - Rusya Savaşı’nın fecaatinden ve Orta Doğu’daki çatışmalardan anlıyoruz. Şimdi de barışsever Hindistan ve Pakistan, çatışmanın içinde. Bu son savaşta tabii ki Türk diplomasisi ve savaş gücü, Pakistan’ı destekleyecek.

İşin ilginci, bu iki güç de nükleer güç sayılıyor. Nükleer bir savaşın kimse tarafından sürdürülmesi istenemez. O yüzden barışı bekliyoruz. 80. yılında Rusya’nın zaferi insanları etkiledi. Stalin’in kadehini Rus halkının şerefine kaldırması, diğer cumhuriyetlerdeki etnik grupların sessizce gücenmelerine sebep olmuştu. Devirler değişti. Bugün istediğimiz şey, kuzeyimizde barış; doğudaki cumhuriyetlerimizle ilişkilerimizin devamıdır. Şimdilik bu akıllıca ilişki sadece Azerbaycan ve Türkiye arasında mevcut.

İran diplomasisi, Amerika karşısında nasıl bir manevra yapacak ve bu gelişme nasıl önlenecek, bunu bilmiyoruz. Bunun hakkında konuşmak kolay değil. Suriye politikamızın, güney sınırlarımızı, sulama sahamızı, sulu ziraat yapılan alanlarımızı ve neredeyse sanayimizin yüzde 30’unu barındıran Adana, Gaziantep, Urfa bölgesini zarara uğratmayacak şekilde düzenlenmesi zaruridir.

80. yıl

İLTER TÜRKMEN KİTABININ YAZARLARINA CEVAP

FÜSUN Türkmen ve Selim Kuneralp, İlter Türkmen hakkında yayımlanan kitabın müşterek yazarıdırlar. Değerli büyükelçi, Mülkiyemizin sempatik ve zeki üyelerinden Daryal Batıbay’ın da katılmasıyla üç dostumdan geçen hafta bir “tekzib” aldım. Kendilerini aradım, ulaşamadım. Onlar da bana dönüş yapmadılar. O yüzden bu tekzib cevabını yazıyorum.

İlter Türkmen Bey, benim sevdiğim, sevilmemesi mümkün olmayacak kadar son derece neşeli, zeki ve kibar bir diplomattır. Her memlekette bulunur bürokratlardan değildir. Türklerin ünlü büyükelçisi Zeki Kuneralp’in de dediği gibi, “O promosyonun en akıllı, kabiliyetli iki gencinden biridir. Diğeri Osman Olcay’dır” derdi.

İYİ PLAN YAPAMADI

Maalesef o zamanki adıyla Ortak Pazar’a davet, gerek Genel Sekreter Émile Noël’in gerekse Türkiye’de hepimizin daima iyi anılarla andığı Gian Paolo Papa’nın ısrarına rağmen yapılmadı. Müracaat etseydik alınamayacağımız da belliydi. Çünkü o zamanki Türkiye’nin, bugünkü kadar bir gücü de yoktu. Avrupa’nın da burnu daha büyük yerlerdeydi ama en azından Yunanistan’la birbirimizi daha aşağıya çekecektik; bu işin birlikte dışında kalacaktık.

80. yıl

Kırk sene başımızın belası olan bir Balkan devleti, yanımızda diğerleriyle olan ilişkilerimizi bozmaya cüret edemeyecekti. Bu numaraya hâlâ devam ediyorlar. Artık bu rahatsızlık, Orta Asya’daki kardeş cumhuriyetlerimize kadar uzanıyor.

Maalesef İlter Türkmen Bey, orada Ortak Pazar ve Türkiye’nin katılımı hâlinde geleceğe dair iyi bir plan yapamamanın çerçevesi içinde kaldı. Hiçbirini şahit gösterecek hâlim yok. Çünkü başta Tevfik Saraçoğlu olmak üzere herkes, İlter Bey’in nasıl bir tutum izlediğini biliyor. “Yeni kurulan şirketlerin durumu zor olur” diyen Vehbi Koç (kendince haklıydı), onu destekleyen askerlerin ve Ecevit’in paralelinde demeçlerde bulundu. Bunu herkes bilir.

DOĞRU TARİH YAZIMI DEĞİL

Bana 1974’ten sonra konuşan İlter Türkmen’i delil olarak gösterip, daha evvelki tutumunu unutturmayın; bu, doğru bir tarih yazım tarzı değildir. Herkes yanlış yapabilir. Yanlışı da, doğruyu da yazdım. İlter Türkmen’in övülecek yanlarını hepimiz biliyoruz. Sloganla “Kimse onun kadar bu davayı savunmamıştır” demeyin; farklı görüşlerini bilen bir sürü insan vardı.

Size şimdi “Gian Paolo Papa’ya sorun” diyemeyeceğim. Hayatta değil. Émile Noël de yok. Tevfik Saraçoğlu da yok. Büyükelçi Semih Günver ve Coşkun Kırca da yok. Ama yakınlarındakiler belki hatırlarlar ve siz belgelere daha kolay ulaşırsınız, iş çözülür.

Yazarın Tüm Yazıları