Hande Fırat

Türk-Amerikan ilişkilerinde son durum

12 Nisan 2019
ABD-Türkiye arasındaki önemli sorunların ele alınması için yerel seçimlerin bitmesi bekleniyordu. Nitekim seçimlerin hemen ardından hareketlilik başladı.

Öncelikle bugün ABD’nin Ankara büyükelçisi adayı David Satterfield’in Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde konuşacağını, daha sonra görevinin onaylanması için oylama yapılacağını hatırlatalım. İki ülke arasındaki kritik konularla devam edelim. 

S-400’LER

 ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ile Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu görüştü. Çavuşoğlu NTV’de yaptığı açıklamalarda “S-400’ü neden almak zorunda olduğumuzu açıkladıktan sonra ‘Böyle olduğunu bilmiyorduk’ dediler. Patriot vereceklerinin garantisi yok. ABD Patriot satarsa alırız, satmazsa ikinci S-400 ya da başka bir hava savunma sistemi alırız” dedi. Çavuşoğlu F-35’ler olmazsa Rus uçağına da yönelebileceklerini söyledi.

- Amerikalılar açısından sorunun en önemli başlığı tam da bu, yani Rusya. Amerikalılar, “Burada önemli olan Türkiye’nin stratejik olarak nereye gideceği. Türkiye ABD ile mi, Rusya ile mi ortaklık yapacak? Rusya uluslararası sistemi sabote etmeye yönelik ülke. Agresif tutum sergiliyor” diyorlar.

Bu uyarının ardından NATO’nun 70. kuruluş yıldönümü nedeniyle ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Jeffrey Hovenier’in Hürriyet gazetesinde çıkan yazısına dikkat çekeceğim. NATO müttefikliğini, Türkiye’nin katkılarını anlatan Hovenier, Rusya’yı saldırgan bir tutum sergilemekle suçladı ve “Rusya, Avrupa’daki ulus-devletlerin egemenliği, bağımsızlığının ve Batı’yı bir arada tutan ortak değerlerin karşısındaki en büyük tehdit olmayı sürdürmektedir” dedi.

Kısacası ABD, Türkiye’nin Rusya ile Batı arasında müttefiklik açısından tercih yapmasını istiyor.

- Çavuşoğlu’nun “Patriot vereceklerinin garantisi yok” açıklaması ne anlama geliyor? Amerikalı yetkililer gerek resmi açıklamalarında gerek bilgilendirme toplantılarında çok net “S-400’ler ülkenize girerse, Patriot teklifimiz masadan kalkar” dedi. Yani “Türkiye, hem S-400’e hem de Patriot’a sahip olamaz” görüşündeler.

-

Yazının Devamını Oku

‘Organize işler’

9 Nisan 2019
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz: “İstanbul seçimleri en şaibeli seçimlerden biridir. Sandık başında kaydırmalar var ve bu kaydırmalar hiç normal değil. Organize bir usulsüzlük var. Organize bir suiistimal var.”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan: “Neredeyse bütünü usulsüz. Örgütlü bazı eylemlerin yapıldığını tespit etmiş durumdayız.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: “Islak imzalı tutanaklarda AK Parti’nin temsilcisinin imzası var, MHP’li temsilcinin imzası var, bizim imzamız var. Niçin seçim sırasında tutanaklara şerh düşülmedi?”

İstanbul seçimi bitti, sayımı da tartışması da bitmedi. Demokratik ve yasal hak... İtiraz da olur, yeniden sayım da... Bunlar demokratik, kurallarla işleyen sistemlerde olağan durumlar. İstanbul’u kaybetmek ya da İstanbul’u kazanmak da büyük olay. Buna da itiraz yok. Ancak açıklamalardan yola çıkarak ortada kritik bir iddia ve bu iddiadan yola çıkarak sorulması gereken sorular var.

KANITLAR NELER?

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul seçimlerinin en şaibeli seçimlerden biri olduğunu söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “organize usulsüzlük, organize suiistimal” tanımlamalarını kullanıyor. Kılıçdaroğlu, sandık tutanaklarında “her siyasi parti temsilcisinin imzası olduğuna” dikkat çekiyor. “Bir tek vatandaşın bile oyu önemlidir” tezinden, ortaya sorular çıkıyor...

- En şaibeli seçime neden olan kanıtlar neler?

- Organize ve örgütlü eylem var ise kim bunlar?

- Bu isimler tespit edildi mi, suç duyurusunda bulunuldu mu ya da bulunulacak mı?

Yazının Devamını Oku

Seçmen mesajları (2)

5 Nisan 2019
YEREL seçimlerin ardından ilk yazımızda CHP’yi genel olarak ele almıştık. İkinci yazımızda iktidar partisi ve cumhur ittifakına bakacağız. Önce elimizdeki verileri Anadolu Ajansı’na dayalı olarak sıralayalım.

AK Parti 20 milyon 583 bin 896 oy aldı (yüzde 44.33)

MHP 3 milyon 394 bin 366 oy aldı (yüzde 7.31)

Cumhur ittifakı toplamda yüzde 51.64 oy aldı

- AK Parti’nin oyunun içinde ittifak nedeniyle MHP’nin de oyunun bulunduğunu unutmayalım. Hemen ittifakın genel oy oranı açısından 2018 yılını da hatırlayalım.

- 24 Haziran 2018 seçimlerinde AK Parti yüzde 42.28

- MHP yüzde 11.20

- Toplamda cumhur ittifakı yüzde 53.48 oy almıştı.

- Genel olarak baktığımızda cumhur ittifakının 2018’e kıyasla oy kaybını görebiliyoruz. Ancak bu oy kaybının yüksek olmadığının altını çizmek lazım. Yine de ittifakın bu oy kaybının nedenlerini sorgulaması gerekiyor. Zaten AK Parti içinde bu yönde geniş kapsamlı bir çalışma başlatıldığını biliyoruz. Radikal bir düşüş olmaması

Yazının Devamını Oku

Seçmen mesajları - İstanbul, Ankara, Antalya, Adana

2 Nisan 2019
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven’in açıklamalarından, Anadolu Ajansı’nın an itibarıyla verilerinden yola çıkarak, önemli, çok önemli şehirleri kaybetti AK Parti. Uzun uzun, ayrı ayrı incelemek, konuşmak lazım. Tek bir yazıya sığmayacağını biliyorum. Önce açık ve inkâr edilemeyecek bir başarı ortaya koyan CHP ile başlayalım.

CHP açısından sonuçlardaki başarıda en önemli etkenlerin başında Kemal Kılıçdaroğlu’nun tercihleri geliyor. Hatırlayalım, 24 Haziran seçimlerinden sonra Kılıçdaroğlu, hem CHP seçmeninin bir bölümünce hem de parti içinde çok eleştirilmişti. “Git, değişim zamanı” diyenler olmuş, Muharrem İnce başta olmak üzere genel başkanlık tartışmasını açmışlardı. O tarihten itibaren Kılıçdaroğlu’nun genellikle sakin kaldığını ve soğukkanlılığını koruduğunu söyleyebiliriz.

Ardından başlayan yerel seçim sürecinde CHP Lideri yine parti içinde eleştiri ve itirazla karşılanan isimleri gündeme getirdi. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu, Tunç Soyer... “Ekrem İmamoğlu kim, nereden çıktı?”, “Bu sürede kendini nasıl tanıtacak?”, “Kim tanır Ekrem İmamoğlu’nu? Küçük bir belediyenin belediye başkanı”, o dönem boyunca en çok duyduğumuz cümlelerdi. Ya da İzmir’i hatırlayın. Aziz Kocaoğlu’nun çıkışını, “CHP İzmir’i kaybetmek mi istiyor” feryatlarını... Daha da ileri gideyim, Ekrem İmamoğlu dahi Kılıçdaroğlu “Adayım sensin” deyince, önce itiraz etmiş, istememişti. CHP Genel Başkanı tüm eleştirilere, itirazlara rağmen tercihlerinin arkasında durdu. Üstelik adaylarını da İmamoğlu örneğinde olduğu gibi kazanacaklarına inandırdı.

CHP yönetimi de seçmeni de “doğru aday, doğru strateji, doğru kampanya” ile kazanabileceğini gördü. Eğri oturup doğru konuşalım, “AK Parti gitmez, ne yapar yapar kazanırlar. Kaybetseler de vermezler” tabusu yıkıldı, bunun doğru olmadığı ve demokraside de yeri olmadığı ortaya çıktı.

Her ne kadar HDP resmi ittifakta yer almasa da HDP seçmeninin millet ittifakını desteklediği net bir biçimde görülüyor. Süreç boyunca CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “seçmenin sandıkta işbirliği” diyerek 2016 yılındaki referandumun hayır cephesini bir arada tuttu.

CHP’nin kazanan adaylarının, özellikle Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu’nun yürüttükleri kampanyaya da dikkat çekmek lazım. Kendi kampanyalarını yürüttüler, polemikten uzak kalmaya çalıştılar. Uzlaşı dilini ön plana çıkardılar.

Seçim gecesi bir adayın nasıl hareket etmesi gerektiğini de gösterdiler. Muharrem İnce örneğindeki yanlışa bu sefer düşmediler. Bu arada yarışın başabaş geçtiği İstanbul’da her iki aday açısından da “erken açıklama yapmanın önemi”ni de görmüş olduk. Böyle durumlarda adayların her ne olursa olsun, talep kimden gelirse gelsin soğukkanlılıklarını koruması gerektiği de ortaya çıktı.

İktidar partisi, Türkiye’nin hâlâ birinci partisi. AK Parti ile ilgili duruma ilişkin genel bir değerlendirme yapacağım, bir başka yazımda ise daha ayrıntılı inceleyeceğim. Ancak AK Parti’nin önemli bazı illeri kaybetse de oy oranına baktığımızda vatandaş nezdinde birinci parti olması önemli mesajlar içermektedir. Belediyeler açısından bakacak olursak, özellikle Ankara, İstanbul gibi illerde belediye meclis üyeliklerindeki dengeyi doğrudan etkilemektedir. Yani belediye meclisi çoğunluğu cumhur ittifakında olacaktır. Seçimlerden önce bir kaynağım, “Örnek olarak, Ankara’yı Mansur Yavaş kazansa da belediye meclisindeki çoğunluk cumhur ittifakında olursa çalışması çok zor olur” demişti.

SEÇMEN ‘UZLAŞIN’ DEDİ

Yazının Devamını Oku

Nokta operasyonlar kararının perde arkası

29 Mart 2019
TERÖR örgütü PKK’nın üst düzey yöneticisi Cemil Bayık’ın en yakın adamlarından olan ve İçişleri Bakanlığı’nın arananlar listesinde kırmızı kategoride yer alan Rıza Altun ve adamlarına Kandil’de MİT ve TSK ortak operasyon düzenledi. Adamlarının etkisiz hale getirildiği, Altun’un ise ağır yaralı olduğu ortaya çıktı. Önce nokta operasyon aşamasına nasıl gelindiğine bakacağız.

PKK ile uzun bir süredir içeride ve dışarıda mücadele yürütülüyor. Geçen sonbahar aylarında, yani yaklaşık altı ay önce, mücadelenin geldiği nokta devletin en üst düzey kurullarında ayrıntılı biçimde değerlendirildi. İlgili kurumlar sunumlarını yaptılar. PKK ile mücadelede önemli bir aşamaya gelindiği tespiti yapıldı. Örgütün gövdesinin kırıldığı belirtildi. Ancak örgütün özellikle aldığı dış destek göz önünde bulundurulursa gövdesini tamir etme imkânı olduğunun altı çizildi. Terör örgütünün halihazırda Suriye’den, Irak’tan, İran’dan, son aylarda büyük düşüş kaydedilse de Türkiye’den adam aldığına dikkat çekildi. Yeri gelmişken rakamlarla son durumu da aktaralım.

TERÖR ÖRGÜTÜ PKK’YA KATILIM

2016: 701 kişi

2017: 161 kişi

2018: 136 kişi

2019: 25 kişi (ocak ayından itibaren)

Örgüte katılımın 2010’lu yılların başında pik yaptığının da altını çizelim. Örneğin 2013 yılında 2 bin 597, 2014 yılında 5 bin 556, 2015 yılında ise 3 bin 882. Kısacası özellikle son iki yılda Türkiye’den katılım en düşük seviyeye inmiş durumda. Bunda hem terörle mücadelenin hem de yürütülen politikaların büyük rolü olduğu malum.

Toplantılara dönecek olursak,

Yazının Devamını Oku

Patriot için 2024 teslimatı

26 Mart 2019
İç siyasetin geçici rüzgârları yerine, Türkiye’nin önündeki önemli başlıkları incelemeye devam edeceğiz.

Yerel seçimlerin hemen ertesinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 2 Nisan’da ABD’ye gidiyor. Gözler ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile yapacağı görüşmede olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise 8 Nisan’da Rusya’da olacak. Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşecekleri kritik maddeler var. Her iki görüşmenin de belki de seçim sonrasında bir numaralı gündem maddesi tahmin edebileceğiniz gibi S-400’ler olacak.

S-400’leri ulusal ve NATO açısından güvenlik sorunu olarak gören ABD’nin önşartını yazmıştık: Türkiye S-400 almasın. Trafik her ne kadar yerel seçimlerin ardından hızlanacak olsa da yeni edindiğim bilgileri sizlerle paylaşacağım.

ÖNŞART KABUL EDİLEMEZ

Amerikalıların “Hiçbir NATO üyesi ülkeye böyle iyi bir teklif götürmedik” iddiasıyla Türkiye’nin önüne koydukları Patriot teklifi, hem S-400’lerin bir buçuk katıydı, hem de peşinat olarak 1 milyar dolar istiyorlardı. Erken teslimat için ise buldukları formül bir başka ülke için hazırlanan bataryayı ekim ayında Türkiye’ye kaydırmaktı. Şimdi gelelim son duruma... Bu teklifin süresi doldu. Amerikalılar, “18 Şubat’a kadar kabul ederseniz, ekim ayına kadar göndeririz” diyerek sürenin 18 Şubat olduğunu belirtmiş. Ancak Ankara, “Patriot’ları almaya hazırız ancak müzakere edilmesi gereken maddeler var, S-400 almama önşartını ise kabul edemeyiz” dedi. Müzakerelerin sürmesine karar verilmişti. Bu süreçte Amerikalılar hem yaptıkları açıklamalarla tonu yükselttiler, hem de Ankara’da ve İstanbul’da iş dünyası ya da STK’larla yaptıkları görüşmelerde kendi tezlerini, olası sonuçlarını anlattılar. Bir anlamda bundan sonrası için kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Şimdi başkentte yeni bir kulis bilgisi var. Amerikalıların Patriot’lar için teklifi revize ettikleri, ancak henüz Türk tarafına sunmadığı belirtiliyor.

ABD TEKLİFİ REVİZE EDİYOR

Kaynaklarım “Revize tekliften bahsediliyor, henüz bize gelmedi” diyor. Yeni teklif için de seçim sonrası işaret ediliyor. Ancak konuştuğum isimler, sorunlar halledilse bile “Patriot’ların ekim ayındaki teslim tarihi masadan kalktı. 18 Şubat teklifi geçti. Dolayısıyla bundan sonraki teslimat ancak 2024 yılında mümkün olur” yorumunu yapıyor.

Yerel seçim sonrasında Amerikalılarla yapılacak görüşmelerde Ankara açısından kilit konu “önşart” meselesi. Kaynaklarım, “Amerikalılar S-400 almama önşartını masaya koymaya devam ederse, müzakerelerde yol alamayız” diyor. ABD’nin bu meselede yine kullandığı tehdit ve şantaj dili de tepki ile karşılanıyor.

Tehdit ve şantajdan kastımıza gelince... ABD’nin S-400’lerin konuşlanması durumunda F-35 programından Türkiye’yi çıkartma ve uçakları teslim etmeme olasılığı. Türkiye bu konuda hukuki yollara başvurabileceğini düşünüyor. Diğer mesele ise ‘ABD’nin Düşmanlarına Dönük Yaptırımlar Yasası’ (CAATSA) yaptırımları. ABD’nin CAATSA’ya göre savunma sanayisinden ekonomiye 12 ayrı yaptırım alanı var. Yasa, bir ülke için en az 5 yaptırımın hayata geçirileceğini söylüyor. 12 madde arasında en az 5 olmak kaydıyla kaç tane uygulanacağına ve hangileri olacağına önce ABD Başkanı karar veriyor. Ancak bu kararı kongre değiştirebiliyor. Olumsuz senaryo açısından bakacak olursak, Türkiye yapılacak görüşmeler neticesinde bu kararların göğüslenebilecek kararlar olacağını düşünüyor. Ne şekilde gelişeceğini seçimlerden sonra göreceğiz. Ancak süreçte ABD Başkanı

Yazının Devamını Oku

Çavuşoğlu: Yeni Zelanda dünyaya örnek oldu

22 Mart 2019
Yeni Zelanda’nın Christchurch kentindeki iki camide 50 kişinin hayatını kaybettiği, 50 kişinin de yaralandığı terör saldırısının ardından bugün İstanbul’da yapılacak İslam İşbirliği Teşkilatı Toplantısı’nın ana gündemi, İslam karşıtı saldırılar ve ırkçı terör saldırıları.

Yeni Zelanda, toplantıya “özel konuk” sıfatıyla iki bakanla katılıyor; hem dışişleri bakanı hem de etnik gruplardan sorumlu bakanı toplantıda olacak.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile telefonda konuştuk. Çavuşoğlu, “Yeni Zelanda’nın iki bakanla toplantıya katılmasını önemsiyoruz. Yeni Zelanda Başbakanı ve hükümeti terör saldırısının ardından açıklamaları ile, tutumları ile dünyaya örnek oldu. Hoşgörü ve birlikte yaşama konusunda verdikleri mesajlar çok önemli” dedi.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu İslam İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısının ardından 2 Nisan’da konunun BM Genel Kurulu’nda da ele alınacağını belirterek, “İslam İşbirliği Toplantısı’nda artık sadece kınamakla kalmayacağız. İslam düşmanlarının ve radikallerin karşısında neler yapabileceğimizi konuşacağız. Uluslararası örgütlere ve ülkelere somut çağrı yapılması gerekiyor. Yeni bir kanuna ihtiyaç var mı? Kanunların içeriği ne olmalı? Bunları konuşmalıyız. Somut kararlar alıp, takibini yapacağız” bilgisini verdi.

BM 2 NİSAN’DA SALDIRIYI ELE ALACAK

Çavuşoğlu’nun açıklamaları ile birlikte Yeni Zelanda’daki saldırının üzerinden neredeyse bir hafta geçmişken, İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısının önemine ve neler yapması gerektiğine kaynaklarımla yaptığım görüşmeler çerçevesinde bakmakta fayda var.

Türkiye ve teşkilat Batı dünyasındaki Müslümanların sahipsiz olmadığı mesajını tüm uluslararası kamuoyuna gösteriyor.

Türkiye ve teşkilat Yeni Zelanda’yı özel konuk sıfatıyla davet ederek, Yeni Zelanda hükümetine desteğini ortaya koyuyor. “Dayanışma içindeyiz” mesajını veriyor.

İstihbarat çalışmalarına, uluslararası örgütlerin çabalarına rağmen yaşananlar, istatistikler İslam karşıtı ve ırkçı terör saldırılarının arttığını gösteriyor. Bu yayılmanın önüne geçmek için alınabilecek tedbirleri görüşmek, tüm dünyaya çağrıda bulunmak gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

S-400 seçimi bekliyor

19 Mart 2019
Yerel seçimlere kısa bir süre kaldı. Seçim sonrasında Türkiye’nin önündeki kritik iki konunun ekonomi ve S-400 olduğunu yazmıştık.

Rusya’dan alınmasına karar verilen hava savunma sistemi S-400’ler konusuna bakmaya devam edeceğiz. Geçen hafta “Türkiye’nin S-400 almasını istemiyoruz” temel yaklaşımında olan ABD’nin Patriot teklifinin ulaşabildiğimiz ayrıntılarını yazmıştık. Hatırlayacak olursak:

Patriot’un fiyatı S-400’ün fiyatının bir buçuk katı.

Daha önce teklif ettikleri fiyatı yükselttiler.

ABD peşinat olarak önümüzdeki iki ayda yaklaşık 1 milyar dolar istiyor.

Erken teslimat için buldukları formül ise bir başka ülke için hazırlanan bataryayı ekim ayında Türkiye’ye yönlendirmek.

Teknoloji transferi yok.

Türkiye önşart kabul etmese de ABD’nin bir de önşartı var. Amerikalılar “S-400’ü alırsanız Patriot teklifi masadan kalkar” diyor. Yani Amerikalılara göre Türkiye önce S-400 almayacağını, konuşlandırmayacağını söylemeli.

Henüz Türkiye Amerikalıların Patriot teklifine resmi bir yanıt vermiş değil. Ancak yerel seçimden hemen sonra nisan ayında bu konunun gündeme gelmesi bekleniyor. Bu süreçte ABD Başkanı

Yazının Devamını Oku