Hande Fırat

Themis

10 Mayıs 2019
THEMİS... Mısır’da ve Roma’da farklı isimleri var. Hepsinde kadın ve bakire...

Bağımsızlığı simgelemek için.

Gözleri bağlı, çünkü davalıyı da davacıyı da görmez, görmek istemez. Tarafsızlığı sembolize eder.

Bir elinde kılıç var, diğerinde ise teraziyi tutar, gözümüzün içine sokar.

Terazi adaleti ve hakların dengeli şekilde dağıtılmasını, kılıç adaletin verdiği hükümlerin yerine getirilmesini anlatır.

Themis... Yasadır, kuraldır... Themis öfkeli değildir.

Çıkardınız mı kim olduğunu?

Sosyal medya sitelerinde hesaplarda paylaşılan, alışveriş sitelerinde heykelcikleri satılan kadın...

Yunan mitolojisinin adalet tanrıçası.

Yazının Devamını Oku

Washington-Ankara hattında son durum

7 Mayıs 2019
ANKARA-Washington-Moskova hattında diplomatik trafik hızlı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 29 Nisan’da ABD Başkanı Donald Trump’la, 30 Nisan’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le telefonda görüştü.

Trump görüşmesinin ana ekseni S-400’ler ve Suriye’nin kuzeyi idi. Putin görüşmesinin ise Suriye.

Önce S-400’lerle başlayacağız. S-400’ler açısından kritik bir görüşme de dün NATO Genel Sekreteri ile yapıldı.

Bu üst düzeydeki resmi görüşmelere bakanlar-danışmanlar arasındaki görüşmeleri ve Ankara’nın Washington’da yeniden devreye soktuğu ve geçen hafta ayrıntılarını yazdığımız arka kapı diplomasisini de eklemek gerek.

S-400 trafiği hızlı çünkü takvim sıkıştı.

- ABD mart ayının sonunda Türkiye’ye revize edilmiş Patriot teklifini verdi. Revize teklife yanıt için Türkiye’nin haziran ayına kadar süresi var. Ancak revize teklifin ön şartı, bir önceki ile aynı. Ön şart, Türkiye’nin S-400’leri almaması. Yani parasının tamamını ödemiş de olsa topraklarına sokmayacak. Görüşme trafiği devam ederken Türkiye revize teklife henüz bir yanıt vermedi.

- Ancak S-400 konusunda geri adım olmayacağı kesin bir dille birçok kez açıklandı. Bu durumda temmuz ayında S-400’ler Türkiye’ye gelecek. Önce bataryaların kurulması için gereken araç gereç girecek. Ardından da batarya.

Türkiye açısından S-400’ler konusunda çıkacak olası sonuca göre hem kendi elini hem

Yazının Devamını Oku

‘Arka kapı’ yeniden devrede

3 Mayıs 2019
Türk-Amerikan ilişkileri açısından Amerikalıların deyimiyle tarihi bir süreçten geçiliyor. Tarihi süreç tanımlamasını yapmalarının nedeni iki ülke arasındaki sorunlar. Yani S-400’ler, Suriye meselesi, İran yaptırımları, FETÖ, Türkiye’deki tutuklu ABD vatandaşları ve konsolosluk çalışanları, Halk Bankası...

Bu süreçte son dönemde karşılıklı yapılan resmi ziyaretler hız kazanmış durumda. Sorunlar büyük, süreç tarihi olduğu için resmi görüşmelerin dışında arka kapı diplomasisi yeniden devreye sokuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı ve bilgisi dahilinde “vize krizi ve rahip Brunson sorunu” döneminde işlemiş olan yöntem yeniden ivme kazandı. O dönem arka kapı diplomasisini yürüten üst düzey isim, Erdoğan’ın bilgisiyle Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ABD’ye yaptıkları ziyaretten hemen sonra Washington’a gitti. Pentagon, Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray’da Türkiye ile ilgili bürokratlarla bir araya geldi. Sivil toplum örgütleri ve gazetecilerle görüştü.

Görüşmenin ayrıntılarına geçmeden 2017 yılında başlayan arka kapı diplomasisine neden ihtiyaç duyulduğunu anlatalım. Resmi görüşmelerde her iki taraf da mesaj kaygısı ile hareket ediyor. Verilen mesajlar yeni sorunlara yol açabiliyor. Daha esnek bir havada geçen arka kapı diplomasisinin devreye sokulması bile “sorunları çözme” isteği ve kararlılığının bir göstergesi sayılıyor.

İşleyiş açısından ise arka kapı diplomasisi Cumhurbaşkanı’nın talimatı ile gerçekleşiyor.  Washington temaslarının ardından görüşme detayları hem Cumhurbaşkanı Erdoğan ile hem de ilgili bakanlarla paylaşıldı.

Gelelim görüşmelerin içeriğine...

ÇÖZÜM GAYRETİ

Her iki tarafta da sorunları çözme isteği ve gayreti var. Ancak her iki taraf da sorunların büyüklüğünün farkında. Amerikalılar o yüzden masaya oturur oturmaz “İlişkiler tarihi bir süreçten geçiyor” ifadesini kullanıyor. Bu süreçte Türkiye “müttefikliğin gereklerinin yerine getirilmesi” ve “tehdit dilinden uzaklaşılması”na önem veriyor. Amerikalıların pozisyonunu ise “her şeye rağmen” Türkiye ile ilişkileri iyi tutmak istiyorlar şeklinde özetleyebiliriz.

YAKICI SORUN S-400

S-400’ler Amerikalı yetkililer tarafından

Yazının Devamını Oku

SDG ile görüşme yok

30 Nisan 2019
İRAN-Irak-Suriye... Bir ülkenin üçüne birden komşu olması kabul edelim ki başlı başına yeteri kadar büyük bir sorun. Ancak Ortadoğu’nun yanı başında ve bu üç ülkeye de komşu iseniz karşılıklı çıkar ve iyi ilişkiler bölgesel aktör olmanın gereğidir. Denklem yine de bu kadar basit değil. Bölge dışı güçler ile bölge içindeki güçlerin sürekli rekabet halinde olduğunu da unutmamak gerekiyor.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Irak ziyaretinin ayrıntılarına bakacağız. Irak deyince, Türkiye’nin ilk gündem maddesinin güvenlik ve Kuzey Irak’taki terör örgütü PKK’nın varlığı olduğunun altını çizelim. Sıcak bir gelişme ile başlayalım. PKK’nın Suriye kolu SDG ile Türkiye’nin görüşme iddiası... İddiayı, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Charles Summers, Pentagon’da 18 Nisan’daki basın toplantısında gündeme getirdi. Güvenli bölge oluşturulmasına ilişkin sorular üzerine Summers, “Müttefikimiz Türkiye ve ortağımız SDG arasında süren görüşmelerle ilgili yorum yapmam” dedi. İddia doğru mu, değil mi? Resmi bir açıklama yapılmadı. Ancak ben kaynaklarımı aradım, aldığım yanıt, “İddia gerçek dışı, hiçbir kanalda ya da kurumda böyle görüşme yok” oldu.

Bunun üzerine ABD’lilerle süren güvenli bölge görüşmelerinde ilerleme kaydedilip kaydedilmediğini sordum. İki ülkenin asker, istihbaratçı, bürokrat, diplomat heyetlerinin harita üzerinde çalışmalarının sürdüğünü söyleyen üst düzey kaynağım, “İki tarafın da pozisyonunda henüz bir değişiklik yok. Aynı yerde duruyoruz” yanıtını verdi.

IRAK ZİYARETİNE İRAN ÜZERİNDEN BAKIŞ

Ve haftanın ilk gününe damgayı, dış politika açısından, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Irak ziyareti vurdu. Irak’ta sancılı hükümet kurulma süreci geride kaldı. Bölgesel aktörlüğün getirdiği karşılıklı çıkar ve iyi ilişkiler kurmanın ötesinde, ziyaretin İran ile ilgili gelişmelerin hemen ardından gerçekleşmesi önemlidir.

ABD’nin İran yaptırımları, İran’ın Irak üzerinde kontrolü daha da fazla ele alma girişimi bu ziyaret açısından kritik. Irak’ın İran’ın kontrolüne girmesi ABD açısından da Türkiye açısından da tercih edilmeyecektir. Buna son dönemdeki bir önemli gelişmeyi daha eklemek gerek. Kısa bir süre önce İran dünyanın en kilit denizyollarından biri olan Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidinde bulundu. ABD, İran’ı uyardı, “Müdahale edilmesine müsamaha gösterilmeyecek” dedi. Artık masada olasılık olarak “sıcak çatışma riski” de bulunuyor.

Bu konjonktürde Türkiye denge oluşturmak için Irak ile ilişkileri farklı bir seviyeye getirmeyi amaçlıyor. Zaten bu nedenle Çavuşoğlu’nun ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Irak’ı ziyaret edeceği, iki ülke arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin toplanacağı açıklandı.

TERÖRLE MÜCADELE

Terör örgütleri ile mücadele, ziyaretin diğer önemli gündem maddesi. DEAŞ her ne kadar Irak’ta mağlup edildiyse de tam anlamıyla sona ermiş değil. Basra’da son dönemdeki saldırılar da bunun göstergesi. Bu nedenle Türkiye, Irak’ın istikrarı için tüm terör örgütlerinin temizlenmesini şart görüyor.

Yazının Devamını Oku

ABD-Türkiye hattında son durum

26 Nisan 2019
ANKARA’da nerede kiminle sohbet edersek edelim, herkes “normalleşme” ihtiyacından bahsediyor.

Normalleşme için ise seçimin tam anlamıyla son bulması bekleniyor. Normalleşme önemli çünkü hızla dönmekte olan dünya Türkiye’nin ne normalleşmesini ne de Yüksek Seçim Kurulu’nun kararını vermesini bekliyor. Ekonomideki gelişmeler, İran, Suriye ve son dönemde S-400’ler gündeminde şekillenen Türk-ABD ilişkileri öncelikli sorunlar olarak karşımızda.

TELEFONDA GÖRÜŞECEKLER

S-400’lerle ilgili son durumla başlayalım. Ankara, Beyaz Saray’a görüşme talebini iletti. ABD Başkanı Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki görüşmenin kısa sürede telefonda gerçekleşmesi bekleniyor. Olası görüşme gündeminin ilk sırasında tabii ki S-400’ler var. Rusya’dan gelen açıklamalar doğrultusunda S-400’lerin teslimatına neredeyse iki ay kaldı. Şu ana kadar birçok görüşme yapıldı. Ancak iki taraf da bulunduğu pozisyondan geri adım atmış değil.

Son Washington ziyaretinde yapılan görüşmeler de dahil, Ankara Patriot sürecini yeniden anlattı, “Suriye savaşının tam ortasında bakım yapmak bahanesi ile önce siz, sonra Almanya Patriot’ları çekti. Bizi farklı işbirliği arayışlarına mecbur bıraktınız” dedi.

Amerikalılar ise her görüşmede süreçte Obama yönetiminin yanlışını kabul ederken, “Yanlış bir zamanlamada S-400 almaya kalktınız, biz Rusya’yı saldırgan bir devlet olarak tanımlayıp tutumumuzu sertleştirirken sizin tercihiniz de zamanlamanız da yanlış oldu” mesajını verdi.

Bu arada Ankara’nın S-400’lerin ABD askeri varlığına tehdit teşkil etmediğini göstermek için ABD’ye ortak bir çalışma grubu oluşturma teklifi neticeye ulaşmadı.

Türkiye’ye S-400’lerin muadili Patriot savunma sistemlerini satma teklifinin süresini uzatan ABD’nin revize teklifi de Ankara’yı tatmin etmedi. Üst düzey bir kaynağım, “Revize teklif de aynı şartlarda. Ön şart, yani ‘Patriot’ları ancak S-400’leri almazsanız satarız’ şartı duruyor. Kredi yok, peşinat var, teknoloji transferi yok” dedi.

Üstelik son görüşmeler dahil ABD, Ankara’ya

Yazının Devamını Oku

Sağduyu çağrısı

23 Nisan 2019
Ben korktum. Görüntü korkunçtu. Bir şehit cenazesi ve cenazede linç girişimi...

Ben korktum. Görüntü korkunçtu. Bir şehit cenazesi ve cenazede linç girişimi...

Bir siyasetçinin linç girişiminden kurtarılabilmesi için eve sokulması, bir buçuk saat oradan çıkamaması ve çıkartılamaması... Yumruk, taşlar ve “Ev yakılsın” çığlığı.

Pazar günü Türkiye çok tehlikeli bir kavşaktan döndü, pazar günü Türkiye çok büyük bir badire atlattı.

Pazar günü yaşananlardan herkesin, hepimizin çok acil ders çıkartması lazım.

Ancak ne yazık ki “büyük bir badire atlatmış” bir ülkeden çok, birbiriyle çelişen, birbirini suçlayan, hedef alan açıklamaların yapıldığı, kısacası son anda ucundan dönülen uçurumun farkında olmayan bir ülke görüntüsü var.

OLAY AYDINLATILMALI

Öncelikle bu olayın tüm boyutları ile soruşturulması, aydınlatılması gerekiyor. “Organize mi, değil mi” sorusunun yanıtı bulunmalı. Akkuzulu Köyü Muhtarı Halil Kökmen, “Tezgâh yok, halk orada bir anda patladı” dedi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Olayın dışarıdan bir provokasyonla ilgisi olduğuna dair bir bulguya, delile, kişiye ve kişilere rastlamadığımızı ifade etmek isterim” açıklamasını yaptı. Ancak dün “Geçmiş olsun” ziyaretinde bulunduğumuz CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu aynı fikirde değil. Kılıçdaroğlu saldırıyı “organize bir linç girişimi” olarak tanımladı, “Sopa dağıtan insanlar vardı, görüntüler de var elimizde” dedi. Bu iddia doğru mu? Köylüleri organize eden, provoke eden birileri var mıydı? Sopa dağıtıldı mı, dağıtıldıysa kim ya da kimlerdi? Bu da önemli ve yanıtlanması gereken bir soru.

GÜVENLİK ZAFİYETİ VAR MI?

Yazının Devamını Oku

Gerçek gündeme doğru

19 Nisan 2019
“SEÇİM kanunumuz çerçevesinde yapılan hak arama mücadeleleri demokrasinin bir imkânıdır, aynı zamanda gereğidir. Biz de sonuna kadar mücadelemizi vereceğiz. YSK noktayı koyduğu zaman bizim için de mesele bitmiştir. Ondan sonra da yola devam. Siyaset, milletin maslahatını kendi menfaatinin önüne koymayı gerektirir.”

Bitemeyen seçimin gerginliğini bu sözler bir nebze azaltacaktır. Her şeyden önce biteceğini ortaya koymuştur. Nedenini birazdan anlatacağım. Ancak önce altını çizecek olursak, demokrasilerde anayasa ve yasa çerçevesinde hak aramak elbette bir imkândır, elbette demokrasinin gereğidir. Birinci ya da beşinci partinin seçimlerden sonra hak aramasına itiraz etmek tabii ki doğru değildir. Bu dün için de geçerliydi, bugün için de geçerli, yarın için de geçerli olacak. Unutmayalım, yine demokrasi ve hukuk devletinin gereği olarak hak aranacak makamların tarafsız ve bağımsızlığı aynı şekilde olmaz ise olmazdır. Toplumun o makamlar tarafından verilecek olası kararın bu hassasiyeti sonuna kadar gözetmesini, gerekçelerini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koymasını beklemesi de yine demokrasi ve hukuk devletinin gereğidir.

Tüm bunları göz önünde bulundurarak, gergin bir süreçten geçerken “YSK baskı altında, İstanbul’u vermeyecekler” spekülasyonlarına karşı yapılmış bir açıklama olarak görüyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini.

Bu sözlerin bazı açıklamaların üstüne gelmesi de tesadüf değildir diye düşünüyorum.

Spekülasyon, iddia ve gerginlik var iken, üstelik konu yargı sürecine taşınmışken söylenecek her söze dikkat etmek lazım. Hele hele siyasetçilerin çok daha dikkatli olmaları gerek.

Ve bazen uzun uzun, sürekli konuşmak yerine kısa ve az konuşmak daha isabetli olabilir. 

Böyle zamanlarda kullanılan dilin ne kadar önemli olduğunu, bazen uzun ve sık konuşmanın sorunlara neden olabileceğini gösteren örneği daha yeni yaşadık.

‘KESİNLİKLE BİR ŞEY OLDU’ YANLIŞ OLDU

AK Parti üç bavulla Yüksek Seçimi Kurulu’na başvurduktan sonra canlı yayında, aynı akşam Habertürk TV’de, ertesi gün benim de aralarında bulunduğum temsilcilerin davet edildiği basın toplantısında konuşan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı

Yazının Devamını Oku

Bitmeyen seçim

16 Nisan 2019
BİR türlü sayılamayan sandıklar ve ortada bitmeyen, bitirilemeyen bir seçim var.

Tabii ki siyasi partiler tek bir seçmenin bile oyuna sahip çıkacaklar, tabii ki hukukun gereğini yerine getirecekler, tabii ki haklarına ve seçmenin hakkına sahip çıkacaklar. Ancak ortaya çıkan tablo ve uzatmalar gerilim üretiyor. Bu gerilimin de kimseye faydası yok. Diğer yandan ortada yanıtsız sorular kaldıkça gerilim artıyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun bu süreçte, yani yargısal süreç devam ederken hassas davranması, özellikle seçimin gidişatını etkileyecek adım ve açıklamalardan uzak durması da doğal. Ancak öyle sorular var ki yanıtları gerilimi düşürebilir, toplumun içini rahatlatabilir. Bina girişinde ve çıkışında sık sık televizyonların canlı yayınlarında soruları yanıtlarken görmeye alışık olduğumuz YSK Başkanı Sadi Güven sessiz. Bir süredir YSK Başkanı’na telefonda görüşmek için talepte bulunuyorum. Görüşemeyince aklımdaki soruları buradan yazmaya karar verdim.

BAŞKANIN SESSİZLİĞİ

- YSK anayasa ve yasalara göre tarafsız bir biçimde görevini yerine getirmekle yükümlü. Bu kadar tartışmalı bir süreçte Başkan Güven sessizliğe gömülmüş durumda. Bu sessizlik bir tek beni mi rahatsız ediyor? Bence bazen insan “Bakanların arayarak baskı kurduğu iddiası doğru değil, biz Anayasa ve yasalar çerçevesinde bağımsız ve tarafsız bir şekilde görevimizi yapıyoruz. Herkes rahat olsun. En kısa sürede sonuçlanacak” gibi bir açıklamaya ihtiyaç duyuyor.

MAZBATA NE ZAMAN VERİLECEK?

- Bununla birlikte ortada yanıt bulamayan başka sorular da var. Ekrem İmamoğlu neden mazbatasını alamıyor? Ya da Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını almak istemesi doğru mu? CHP’nin bu konudaki eleştirileri haklı mı? YSK verilerine göre Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandı. Seçimin üzerinden 15 gün geçti. Partilerin olağanüstü itirazları sürüyor. İktidar partisinin İstanbul seçimlerine yönelik “organize usulsüzlük” iddiası var. Ancak 2014 yılında Melih Gökçek’e ilçelere ilişkin itirazlar sürerken mazbatası verilmişti. İşte 2014 yılındaki bu örnek haklı olarak gündeme “Neden İmamoğlu’na da mazbatası verilmiyor?” sorusunu getiriyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun bu soruya yanıt vermesi gerekmiyor mu? Hangi yasal düzenlemelerle hareket ediliyor, ne zaman mazbata verilecek? Seçim yenilenmesi kararının çıkma olasılığına göre mi hareket ediliyor? 2014 yılındaki seçimlerde Melih Gökçek’in durumu ile benzerlik kurulması doğru mu, değil mi?

TARTIŞMA BİR AN ÖNCE NOKTALANMALI

- Sadece açıklama yapmak da yetmeyecektir. Kamuoyunda bir tepki var. Her ne kadar iç işimiz olsa da dünya da Türkiye’deki süreci yakından izliyor. Türkiye herhangi bir ülke değil, AB ile sürüncemede de olsa üyelik müzakereleri yürüten, NATO üyesi bir ülke. Demokrasi ve işleyen seçim süreçleri ile özellikle coğrafyasına örnek bir ülke. Bugünlerde hangi yabancı arkadaşım ya da diplomatla konuşsam ilk soruları kesinlikle S-400’ler değil. Sohbete mutlaka İstanbul seçimleri ile başlıyorlar. AK Parti’nin organize iddiasını, ellerindeki delilleri, yeniden seçim olup olmayacağını soruyorlar. Kısacası İstanbul seçimleri ile ilgili tartışmaların hem kendi kamuoyumuz hem de uluslararası kamuoyu açısından bir an önce noktalanması gerekiyor.

TOPLUM BİLGİLENDİRİLMELİ

Yazının Devamını Oku