Paylaş
Colin Farrell ile gerçek hayatta da sevgilisi olan Alicja Bachleda’nın başrolünü paylaştığı “İlahların Aşkı/Ondine” imkansız diyebileceğimiz bir aşkı son derece ikna edici bir şekilde beyazperdeye taşıyor.
“En iyi aşk hayallerde yaşanandır” dercesine, hayatın problemleri karşısında yenilgiyi neredeyse kabullenmiş Syracuse’un gizemli bir kadına tutulması meselesi, aslında aşkın da ötesine geçerek masal dünyasına sığınmanın simgesine dönüşüyor. Balıkçı ağına takılan kadına aşık olma öyküsünü başka türlü izlemek yanıltıcı olabilir. Bir tarafta alkolizm problemleriyle boğuş, bir yanda özürlü çocuğunun diyalize bağlanması için gün say ve bunlar yetmiyormuş gibi annenin rahatsızlığına karşı elin kolun bağlı olsun. Syracuse’un hayatı “tek kişilik hücre mahkumu” gibi yaşamasının tek alternatifi vardı, ya gerçeklerden tümüyle kaçacak ya da hayal dünyasına sığınıp acı hayatını katlanabilir hale getirecek.
Mitolojiden gelen öykü
Aslında mitolojide varolan bir öyküden esinlenmiş Neil Jordan. Deniz tanrısı Poseydon’un kızı Ondine aşkı uğruna ölümsüzlükten vazgeçer, ancak gün gelip sevda yelleri tersinden esmeye başlayıp üstüne bir de aldatılınca sevgilisini lanetler. “Ondine” bir yanıyla bana masalsı dünyada yaşanan diğer aşkları da hatırlattı. Örneğin, Shyamalan’ın “Sudaki Kız/Lady in the Water” filminin bezgin apartman görevlisi Cleveland Heep, hergün temizlediği havuzun “bilinmeyen kanallarında” bulduğu bir kızı hayata döndürüp aşık olmamış mıydı?
Aslında “İlahların Aşkı” filmini benzersiz kılan diğer bir özelliği de görselliği. Filmin yönetmeni Neil Jordan İrlandalı ve kendi ülkesinin doğal güzelliğini filme öylesine başarılı biçimde taşıyor ki, mavi ve yeşilin ihtişamı filmin oyuncularından biri haline geliyor.
Off Karadeniz
Örnekler saymakla bitmez, ama en iyisi bu hafta benzer bir görselliği Karadeniz’e aktaran yerli film “Off Karadeniz”den de sözedelim. Haftanın tek yerli film seçeneği olan “Off Karadeniz” yeni bir yönetmen (Nur Dolay) ve pırıl pırıl bir oyuncu kadrosunun yanı sıra sıkı çevreci mesajlarıyla dikkat çekiyor. Melissa Papel “Elveda Rumeli” dizisinden anımsanabilir, ancak sevgilisi rolündeki İrfan Delibaş’ın ilk sinema filmi. Son derece eğlenceli bir sinema diliyle İzmirli Melek-Karadenizli Yunus aşkını izlerken, İzmir’den başlayıp Of ve Rize yöresine uzanıyor ve aynı zamanda kentleri sahilden koparan otoyollar, doğayı katleden barajlar ve sürgit betonlaşma içinde buluyoruz kendimizi. Karadeniz “herşeye rağmen” hala büyüleyici, ama nereye kadar sürebilir bilemiyoruz...
EV SİNEMASI
Parlak Yıldız
KADIN yönetmen gözüyle yolu Karadeniz’de kesişen iki sevgiliden sonra eve gelip bir de 1800’ler İngilteresinde geçen gerçek bir aşkı izlemeye ne dersiniz? Bu hafta ev sineması seçenekleri arasında çok etkileyici bir aşk hikayesi DVD formatı ile ilgi bekliyor. “Piyano” filmiyle adını hafızamıza kazımış olan kadın yönetmen Jane Campion’un her sahnesinde ustalığını konuşturduğu “Parlak Yıldız/Bright Star” eski aşkların büyüsünü geri getiriyor. Parasızlıkla boğuşan şair John Keats ile üst tabakadan bir ailenin kızı olan Fanny Brawne arasındaki aşk, edebiyatın büyüsüne kapılmak gibi bir duyguyla izletiyor kendini. Sonu hazin bile olsa bir başka gerçeğin altını çizmemek elde değil: Günümüzün “sms ve internet” aşkları, John Keats asaleti karşısında hükmen ve alenen yenik kalmaya mahkumdur...
Paylaş